Sorulmaya değer bir soru bu: Baykal, Türkiye'nin Gorbaçov'u olabilir mi? "Yeni sol", "Anadolu solu" gibi açılımların altına imza atan, şimdi de çarşaflılara CHP rozeti takıp "tek parti zihniyeti"ne sahip çıkılmayacağını seslendiren Baykal ile Gorbaçov arasında birtakım benzerlikler kurulabilir.
Baykal'ın sicilinin iyi olmadığı muhakkak. Komünist Partisi'nin yönetimini eline aldığında Mihail Gobaçov'un sicili de iyi değildi. Otoriter rejimlerde sicili bozan ana faktör kişilerden çok kurumsal siyaseti yürüten gayri şahsi aktörler, yani partidir. Ama partileri ve siyaseti dönüştüren de insanlardır.
Reagan "Yıldızlar savaşı projesi"ni ortaya attığında Mihail Gorbaçov açık bir dille Sovyet sisteminin "Stop" ettiğini ilan etti. Sovyetler'in bir adım daha atacak mecali kalmamıştı. Bugün içeride ve dışarıda birçok gözlemci Türkiye'deki tek parti zihniyetine göre şekillenmiş bulunan mevcut sistemin de daha fazla ayakta kalmasını mümkün görmüyor. Sovyetler'de, Gorbaçov "Eğer glasnost ve perestroika (açılma ve yeniden yapılanma) yoluna gidilmeyecek olursa, sadece Sovyet rejimi değil, Rusya'nın kendisi dahi ayakta kalamayacak." dediği zaman onu Kızılordu ve KGB desteklemişti, en büyük direnç idari ve yargı bürokrasisinden geldi.
Askerler şunun farkındaydı: Sovyetler bu malî güçle ABD'yle rekabet edemezlerdi. Birinci sınıf bir ordu yanında ikinci sınıf bir toplumsal hayat ve üçüncü sınıf bir ekonomi söz konusuydu. Halk daha çok malî kaynak tedarik edip harcamaları finanse edemezdi. KGB de, dünyadaki gelişmeleri yakından takip edip bir gelecek kestiriminde bulunuyordu. Onun gelecek kestirimine göre köklü reformlar yapılmadığı takdirde Sovyetler trajik bir yenilgiye uğrayacaktı.
Askerlerden ve KGB'den destek alan Gorbaçov, sahip olduğu entelektüel gücü de seferber ederek Sovyet toplumunu ikna etti. Otoriter rejimin baskıları altında bunalan çok sayıda aydın da onu destekledi, böylelikle köklü reformlar yapıp "değişim"in önünü açtı.
Hiç kuşkusuz Sovyetler'in dağılmasıyla ortaya çıkan Rusya'da durumun hangi merkezde olduğu; "iyi mi, kötü mü olduğu" önemli ayrı bir tartışma konusu. Gerçek olan şu ki, bugün Rusya yine toparlamış bulunuyor. Dünyanın yine önemli ve tayin edici gücü konumuna gelmiştir.
Türkiye'de değişimci partiler sağcı partilerdir. Bu partileri değişimci kılan, siyasetçilerinin zihniyeti değil, CHP'nin tek parti döneminden ve dine karşı sert tutumundan korkan kitlelerin bu partilere mahkûm olmasıdır. Sağcı-milliyetçi partiler zihniyet itibarıyla demokratik siyasete uzak olup temel dürtüleri verili iktidarın nimetlerinden istifade etmek olduğundan, 1965 seçimlerinden bugüne kadar her defasında "değişim ve reform" talebiyle onları iktidara getiren kitleleri aldatmaktadırlar. Araçsallaştırdıkları şey de "din, başörtüsü, imam-hatipler, Kur'an kursları" vs. konulardır. Sağcı-muhafazakâr-milliyetçi partiler gelir bölüşümünü düzeltmiyor, işsizliğe çare bulmuyor, eğitimi düzeltmiyor, kendi zümrelerini zengin ediyor, Kürt sorununa mesafeli bakıyor, Alevilere kulaklarını tıkıyor, azınlık haklarında samimi davranmıyorlar; ama her defasında "CHP gelecek, tek parti zihniyeti sizi ezecek, bugün sahip olduğunuz haklar da elinizden gidecek" diye fakir-fukaranın, dindar ve mazbut insanların oylarını ceplerine indiriyorlar. Hakikaten bu korkuları besleyen çok sayıda CHP'li de yok değil. Hâlâ geçen yüzyılın katı laikçiliğini savunan, tek parti özlemi içinde olan CHP'liler dindar kitlelere "cumhuriyetin sopası"nı gösterdikçe bu adaletsiz, haksız düzen devam edip gidiyor. Sağcı muhafazakâr partilerin bir kısmı korkuyor, bir kısmı vizyonu olmadığı için ne yapacağını bilmiyor, bir kısmı da iktidarın vazifesine kapılıp halkı unutuyor.
Bu oyun bozulmalıdır. Baykal bu analizi rahatlıkla yapabilecek güçlü bir entelektüel birikime sahiptir. Nasıl Rusya'yı yeniden Komünist Partisi ve Gorbaçov var ettiyse, Türkiye'de de büyük reformları CHP ve Baykal yapabilir. "Yapar mı, yapmaz mı" bilmiyorum. Sadece "yapabilir" diyorum.
ZAMAN