Baykal, hükümet, yargı vs.

Ahmet Taşgetiren

BAYKAL: Müthiş bir kışkırtma anaforu yaşanıyor. "Mustafa Kemal'in askerleri, bir gün gelecek" diyor birisi. "Kılıçlar kınından çıktı" diyor ötekisi.

Ve bir başkası "Baykal'ın yarından tezi yok, sahaya inerek, bugüne kadar yapmadığı büyük muhalefeti yapması lazım" diye sesleniyor. Mustafa Kemal'in hangi askerleri?

Hangi kılıç, hangi kından çıktı?

Baykal hangi sahaya inip, bugünkünden başka hangi muhalefeti yapacak?

Baykal'ın her siyasi lider gibi bir başbakanlık tutkusu yaşadığı malum.

"Meydanlara in" çağrısı, ona heyecan da verebilir. Ama oradan Başbakanlık çıkar mı?

Cumhuriyet mitinglerinde esildi, gürlendi. Meydanlara milyonların dolduğu ifade edildi. Büyük güç gösterisinde bulunuldu. Bazı meydanlarda Baykal da buluştu o kalabalıklarla...

Peki sonra? Sonra seçimler oldu, o meydanlardaki milyonlar nereye gitti? Yok bu işin sonu? Dolduruşa gelmenin manası yok. Çıkmaz bir yol o. Toplumla ilişkiler öyle üç günde kurulmuyor. Bir CHP ve Baykal zemini var, onun ürünleri de bu kadar.

Buna razı olmak lazım. Toplumdan daha çok destek isteniyorsa, topluma daha çok güven vermek, toplumu daha çok sevmek, daha çok saygı duymak, daha çok hizmet vermek, daha çok hizmet projesi üretmek ve geçmişte yapılıp da toplumun canını acıtan işlerden daha çok özür dilemek lazım. Rüzgar eken fırtına biçiyor ve şu olan bitenler o fırtınadan başkası değil.

HÜKÜMET:

Ergenekon davasında hükümetin dahli ne kadardır? Bu iş, hükümet adına bir hesaplaşma mıdır? Yoksa sistemin demokratikleşme sancısının uzantısı mıdır?

Ben kendime şu soruyu soruyorum: Acaba gözaltılara savcı mı karar veriyor, yoksa hükümetten herhangi birisi mi? Başbakan mı, Adalet Bakanı mı?

İçişleri Bakanı mı? Acaba iddianameyi kim yazıyor? Başbakan mı? Adalet Bakanı mı?

Bu soruların bendeki makul cevabı ne Başbakan'ın ne Adalet veya İçişleri Bakanları'nın sürece müdahil olduklarıdır. Bu fiilen de mümkün değildir.

YARGI:

Ergenekon'la ilgili yargı sürecinin çok ses getirmesi tabiidir. Beklenen bir şeydir. Adına "terör örgütü" denen, derinlerde oluştuğu farz edilen, kökü yıllara uzanan bir hadiseden söz ediyoruz. Türkiye bir demokrasi dışı müdahaleler ülkesi.

Biliniyor ki, demokrasi dışı müdahaleler, askeri, iş dünyasını, medyayı, bazen politikacıları içine alan bir olgu. Yani dalı var budağı var. Bunu çözecek bir yargı sürecinin kendisini çok yoğun ve riskli bir mesainin içine atmış olacağı muhakkak. Gözaltılar olacak, tutuklamalar olacak, bazen kurunun yanında yaşın yanma riski çerçevesinde yanlış gözaltılar, tutuklamalar da olacak.

O süreci yaşıyoruz. Bir yılı aşkın süredir içeride olanlar var, iddianame henüz bitme safhasında, yeni gözaltılar oluyor, gözaltına alınanlar arasında tanınmış simalar bulunuyor, yarın ne olacağına dair belirsizlikler yaşanıyor vs...

Herkes olan bitenle ilgili akıl yürütüyor, soruşturmayı sürdüren savcılar, işin tabiatı gereği susuyor. Kimin hangi gerekçeyle gözaltına alındığını, kimin neden tutuklandığını, iddianamenin neden geciktiğini anlatan birisi yok. Ama böyle bir süreçte bütün bu sayılanlar olması beklenen şeylerdir. Bence sorulması gereken sorular şunlardır:
Türkiye'de demokrasi dışı müdahaleler olmakta mıdır?

Bunu yapagelen odaklar var mıdır? l Bu odaklardın eylemleri devam etmeli midir?

Bu illegal yapılanma devam etmemeli ise nasıl ortaya çıkarılacak ve nasıl tasfiye edilecektir? Bu sorular "İllegal yapılanma ortaya çıkarılmalı ve tasfiye edilmeli" şeklinde cevaplanıyorsa, bu davanın seyrini serinkanlılıkla beklemekten başka çare yok.

DOĞRU TEPKİ:

Evet, kimse haksız yere gözaltına alınmasın, değdiydi değmediydi tarzında bir uygulama olmasın, kimse haksız yere uzun süre tutuklu kalmasın, ezcümle yargı herkesin içini tatmin edecek bir seyir takip etsin ve biz bunları ısrarla talep edelim.

Ama, bu yargı sürecini akamete uğratacak bir kampanyanın içinde olmayalım. Medya olarak, sivil toplum örgütü veya herhangi bir devlet kurumu olarak, ağırlığımızı yargı sürecini boğacak biçimde kullanmayalım.

Bu noktada Asker'in tavrı takdire şayan. Serinkanlılıkla savcılığın arama, gözaltı taleplerinin kendi payına yerine getirilmesi gerekenlerini yerine getiriyor.

Ergenekon örgütlenmesinin içinde bulunup da, kudretinin sorgulanacağı hiç aklına gelmeyen, "Devlet benim" havalarında dolaşan insanların, yine devlet tarafından sorgulanmaya alınması, onların öfkesini çekecektir. Ama devlet, onların mantığıyla gitmezdi.

O süreci bitirmek lazımdı ve Ergenekon davası sağlıklı işlerse, devlet daha bir hukuk devleti, daha bir öngörülebilir devlet olacak. Baykal'a yeniden dönersem, bu işte Baykal'ın yanlış rol üstlenmesinden daha kötüsü olamaz. Çünkü kontrol edilemez derinliği bulunmayan, öngörülebilir bir devlet varlığı onun Başbakan olduğu bir ülke için de gereklidir. Vaktiyle Ecevit'in bile şikayet ettiği bir varlığın tasfiyesidir söz konusu olan...

BUGÜN