Baykal, Başbuğu sıkıştırıyor

Ahmet Taşgetiren

Sanırım şu sıralar, Anadolu'nun sade evleri dahil birçok mahfilde şu soru soruluyordur:

-Baykal Ergenekon'un neresinde?

"Ergenekon'un avukatlığı"na soyunduğunu bizzat kendisi söylemişti. Silivri'de tutuklu bulunanların namuslu vatan evlatları olduğuna dair kefaletini, bir iki değil, hemen her Salı konuşmasında kamuoyu ile paylaşıyor.

Ama sanırım Baykal'ın Ergenekon'la ilişkisi, sadece "avukatlık ilişkisi" denecek kadar yalın değil.

Mesela siz, zaman zaman "Öyleyse Başbuğ gerekeni yapsın" tarzındaki çağrılarını nasıl değerlendirirsiniz?

"Başbuğ gerekeni yapsın" sözünü Ergenekon'un bütün boyutlarıyla ortaya çıkmasını gerçekten isteyenler bile, dokuz boğumluk boğazdan çıkaramazken, CHP lideri çatır çatır "İstifa et, ne duruyorsun" demeye getiriyorsa, bu "avukatlık" mıdır?

Şu son salı konuşmasını ele alalım mesela. Özetle kurgu şöyle:

-Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı Çankaya'da buluştu.

-Bu buluşmadan sonra iki açıklama yapıldı:

-Bir: Dursun Çiçek'in imzasının Jandarma Kriminal'de de ıslak çıktığı açıklandı.

-İki: 2003'te 1. Ordu'da yapılan tatbikatın bir darbe hazırlığı olduğu ve bunun KKK'nın, Genelkurmay Başkanlığı'nın onayı ve bilgisi dışında, emirlere uymayan bir şekilde yapılmış olduğu açıklandı.

Baykal bundan sonra şu muhakemeyi yürütüyor:

-Dursun Çiçek, Genelkurmay'ın kalbinde çalışıyor.

-Eğer imzanın ıslak çıkması Dursun Çiçek'in bu işi yaptığı anlamına geliyorsa, Çiçek bunu tek başına yapmış olamaz. Eğer Genelkurmay'da 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' diye bir plan hazırlanmış ise bunun net bir şekilde ortaya çıkması lazım, yarım yamalak değil.

-Bu planı, emir kumanda olmadan kim hazırladı?

-Çiçek o belgeyi hazırladıysa hesabını vermelidir. Sadece o değil belgenin hazırlanmasına fırsat veren, onunla işbirliği yapan, işbirliğine göz yumanlar da sonuna kadar araştırılıp, gerçek ortaya çıkarılmalı.

Baykal, bundan sonra da "Mutlu bir rastlantı" tanımlaması ile "üçlü zirve" ile bu gelişmelerin ilgisinin bulunduğunu, bir anlamda orada bir pazarlık yaşandığını ve Genelkurmay'ın birilerini kurban verdiğini ima ediyor:

"-Kamuoyuyla, böyle oyuncakla oynar gibi oynayamazsınız. Böyle bir kanaatin bu aşamada ifade edilmesi için kamuoyunu tatmin edecek ciddi bir araştırmanın yapıldığı söylenemez."

Baykal, bu değerlendirmelerin ardından da Genelkurmay Başkanı'na dönüp, "Gereğini yap" diyor. Gereğinin ne olduğunu da Haber Türk'ten Muharrem Sarıkaya'ya anlatıyor:

"Gerçek olduğunu yaptığın Genelkurmay açıklaması ile kabul ettin. Madem gerçek, o zaman gereğini yapacaksın. İstifa edeceksin. Demokrasilerde böyle olur. 'Benim bilgim dışında, haberim yoktu' diye kendini kurtarman yakışık almaz." ( HT, 10 Mart 2010)

Baykal'ın mantığı tutarsız denemez.

Gerçekten, bugüne kadar Dursun Çiçek'le ilgili ana soru hep aynı oldu:

Dursun Çiçek böyle bir planın içinde yer almışsa, iki şey ortaya çıkar denilmiştir:

Bir: Ya bunu Genelkurmay'ın bilgisi içinde gerçekleştirmiştir.

İki: Ya da Genelkurmay Başkanlığı, kendi karargâhında olan bitenden habersizdir.

Her iki hal de, Genelkurmay'ı ciddi anlamda sorumlu kılıyor.

Aynı şekilde, 7 yıl önce 1. Ordu bünyesinde gerçekleşen ve bugün "darbe hazırlığı idi" raporu verilen iş, "Kara Kuvvetleri'nin ve Genelkurmay'ın bilgisi dışında olmuş" şeklinde yapılan bir açıklama ile üstü örtülecek bir iş değildir.

Yani ortada Genelkurmay'ın ve ilgili komutanların sorumluluğu vardır.

Baykal diyor ki:

-Peki o zaman, komutanlar neden salıverildi? Bunda, Çankaya'daki zirvenin payı var mıdır? Yani orada Genelkurmay Başkanı kendini ve bazı komutanları kurtarmak için, "aldım verdim pazarlıkları ile" birilerini kurban mı vermiştir? Hatta Muharrem Sarıkaya'nın verdiği bilgiye göre Baykal, "Başbuğ'un Çankaya'da teslim alındığına inanıyor."

Bunlar müthiş ithamlar.

Bunun ardından Baykal'ın "Sadece Çiçek değil belgenin hazırlanmasına fırsat veren, onunla işbirliği yapan, işbirliğine göz yumanlar da sonuna kadar araştırılıp, gerçek ortaya çıkarılmalı" demesi anlamsız değil.

Bütün bu dozunu yükselten ithamlarla Baykal ya gerçekten bütün sorumluların ortaya çıkmasını istiyor olabilir -ki bu, gerçekten demokratik bir hassasiyet olurdu- ya da Levent Ersöz gibi "Ben karanlıkta kalacaksam herkes kalmalı" türünden, "Ergenekon'da birilerini kurban verecekseniz, onunla birlikte siz de kurban olun ya da okkanın altına gitmek istemiyorsanız, kurban alınmak istenenleri kurtarın" cinsinden bir şantaja dönüşür.

Bence konu hâlâ soru durumunda:

-Baykal acaba hangisini oynuyor?

BUGÜN