Ahmet Taşgetiren / Star
PKK’nın üst kadrolarından Cemil Bayık’ın önce İngiliz BBC’de, sonra Times’ta yayınlanan mülakatındaki şu sözleri pek çok yoruma konu oldu, tepki çekti: “Erdoğan’ı ve AKP’yi devirmek istiyoruz. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz.”
Bayık’ın sözleri şüphesiz küstahça, haddini aşan bir düşmanlığı yansıtıyor ve her türlü tepkiyi hak ediyor. O tepki de gösterildi zaten.
Ben burada konunun başka ve ülkenin uluslararası alandaki mücadelelerini de etkileyen farklı bir boyutunu tahlil etmek istiyorum.
Bayık bu mülakatı bir İngiliz gazetesine veriyor. Buna dikkat etmek lazım, bir. Yani Avrupa’ya, daha ötede dünyaya sesleniyor. Ayrıca İngiltere’nin tanınmış uluslararası medya mecralarının Bayık’la mülakata bir medya hamlesi de ya da renk olarak baktıklarını da düşünmemek gerekiyor. Ve ayrıca benzeri dilin, başka İngiliz organlarında (mesela The Economist gibi) da yer aldığı gerçeğini unutmamak gerekiyor.
Bayık’ın sözlerine geri dönersek, söz konusu terörist, sonra “Türkiye’nin demokratik bir ülke olması” gibi bir ortak cepheye işaret ediyor. Bunu bir terör örgütünün temsilcisi olarak söylüyor. Bu sözler, ne kadar elleri kanlı bir adamın demokrasiden söz etmesi gibi bir saçmalığı ifade ediyor olursa olsun, buna rağmen dünyadan karşılık bulacağı ümidine dayanıyor olması dikkat çekici.
Ve asıl ortak cephe gerekçesi: “Erdoğan ve Ak Parti’nin devrilmesi.”
Bayık’ın bütün ümidini böyle bir ortak cephe oluşumuna bağlayabilmesini dikkatle değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Soru şu: “Erdoğan ve Ak Parti’nin devrilmesi” denen şeyin dünyada, bir terörist tarafından seslendirildiğinde bile ciddi bir alıcısı mevcut mudur ki, Bayık böyle bir şeye tevessül ediyor?
Malum bu söylem, 7 Haziran seçimlerinde HDP tarafından da kullanıldı ve ona yüzde 13 oy getirdi.
O dönem HDP Eş Başkanı Demirtaş’ın uluslararası zeminlerde de benzeri bir ortak cephenin oluşumu yönünde faaliyet gösterdiğini ve önemli ölçüde karşılık bulduğunu söylemek mümkün.
HDP’nin ulaştığı en yüksek oy oranı yüzde 13, PKK Türkiye’de bir nefret objesi, bunlar gerçek. Ayrıca PKK Türkiye’nin müttefikleri tarafından terör örgütü olarak niteleniyor, bu da gerçek. Ancak HDP ve PKK ile bölgede bir aktör olarak oynandığı da bir gerçek. O yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık “Türkiye’nin müttefikleri”ne “Kiminle dostsunuz, müttefiksiniz, stratejik ortaksınız?” diye sorma gereği duyuyor.
Şöyle bir soruyu sormak lazım:
Bayık’ın “Erdoğan ve Ak Parti’yi devirme” çağrısı, hiçbir anlamı olmayan bir çağrı mı, yoksa, Türkiye’deki alıcılarından ayrı, dünyada da bir takım odakların ilgi göstereceği bir çağrı mı?
Ve bir teröristi, demokratik bir seçimle yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanını ve yüzde 49 oyla seçilmiş bir hükümeti devirmek için ortak cephe oluşturmaya yönelten cesaret nereden geliyor?
Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçildiği oy oranı yüzde 52. Bu çok önemli bir meşruiyyet tabanı. Ak Parti yüzde 49 oy almış, bu da çok önemli bir meşruiyyet zemini. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de ve elbet İslam dünyasında halklar zemininde çok önemli bir sempatiye sahip olduğu kuşkusuz.
Ancak, bir başka gerçek daha var ki Erdoğan, dünyada birçok odağın ayağına basmış olmak hasebiyle, düşmanlıkların da hedefi.
Bu durum karşısında ne yapılacak?
Tereddütsüz Cumhurbaşkanı’nın yanında yer alınacak. Bayık gibi isimlerin saldırı ve ortak cephe çağrıları ile, Türkiye’de Erdoğan’a yönelik halk sevgisi azalmaz. Aynı şekilde Batı’dan gelen saldırılarla Erdoğan’ın İslam dünyasındaki sevgisi de azalmaz. Aksine bunlar hem bizde hem İslam dünyasında hedef alınan liderlerin itibarını artıracak durumlardır.
Ancak, “Erdoğan karşıtlığı”nın uluslararası alanda nasıl bir etkinlik oluşturduğunu ve bunun Türk dış politikasını hangi boyutta etkilediğini değerlendirmek ayrıca önem taşıyor. Bunu izale edecek bir kamu diplomasisi gerekiyorsa onun tedbirlerini almak da tüm devletin hassasiyetini gerektiriyor.