Batman’da “Hz. Osman’dan Günümüze Darbeler” Konuşuldu

Özgür-Der Batman şubesinin aylık seminerleri kapsamında bu ay araştırmacı-yazar Fatih Sevgili tarafından “Hz. Osman’dan Günümüze Darbeler; Türkiye’nin Konumu ve Geleceği” konulu sunum gerçekleştirildi.

Külliye mescidinde saat 19:30’da gerçekleştirilen sunuma yoğun katılım olduğu gözlendi.

Fatih Sevgili, darbeleri Hz. Osman (ra) döneminden başlatabileceğimizi belirterek, İslam tarihinde ilk yapılan darbenin 3.halifeye karşı yapılan darbe olduğunu söyleyebileceğimiz tespitiyle sözlerine başladı. Bu bağlamda darbecilerin tümünün birbirlerine benzediklerini, özellikle de Hz.Osman'a (ra) darbe yapan eşkıyalar ile 15 Temmuz İşgal girişiminde bulunan eşkıyaların birbirlerine benzemenin ötesinde tıpa tıp aynı olduklarını belirtti. Zira ikisinin de meşru yönetime/emire karşı kullandıkları argümanların, yaptıkları algının, söyledikleri yalanlar, talepler, öne sürdükleri şartlar, izledikleri yol ve yöntemin birbirinin aynısı olduğuna dikkat çekti.

Hz.Osman'a (ra) yapılan darbeden sonra tarihimizin en önemli darbesinin şüphesiz Sultan 2.Abdulhamit’e yapılan darbe olduğunu belirten Sevgili, “daha sonra Bab-ı Âli Baskını ile başlayan anası İttihat ve Terakki, babası İngilizler olan darbeler zinciri başladı. Şüphesiz o gün bugündür tüm darbelerin (15 Temmuz da dahil) anası İttihat ve Terakki, babası da (ABD/NATO/İsrail) İngilizlerdir.” dedi. Bab-ı Âli baskını ile başlayan bu darbeler zinciri içinde en önemli bulduğu iki darbenin "Lozan Darbesi" ve "1924 Kemalist Darbesi" olduğunu belirtti. Lozan Darbesi olarak tanımladığı Lozan anlaşması sürecinde yaşananlara değinen konuşmacı,  ardından “1924 darbesi” olarak tanımladığı ilk meclisin feshi sürecini kısaca ele aldı. İlk meclisteki “anasır-ı İslam” atmosferinin yerini ulus temelli bir atmosfer almıştı. Yıllar içinde kemikleşen bu atmosferden sonra yapılan tüm darbeler ve darbecilerin yazdığı anayasalar, bu habis ruhu korumak adına yapılmıştır. Bundan sonra yapılan tüm İmparatorluk bakiyesi üzerine inşa edilen bu devlette yaşayan ve her renkten (ırk, din, dil, mezhep) insanların oluşturduğu 'ümmet/millet'ten 'ulus' çatısı altında tek tip insan çıkarma gayreti bugün yaşadığımız ve böyle devam ederse daha uzun bir süre yaşayacağımız sorunların da ana kaynağıdır.

            Tarihsel kronolojiye uygun şekilde 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi ve 28 Şubat Postmodern Darbesini oluşturan şartlar ve atmosferi ele alıp, o dönemlerin önemli sonuçlarına değinerek konuşmasına devam etti. Yıl dönümünün yaşandığı 28 Şubat’ta tarihin en iğrenç yalanlarının söylendiğini; siyasi, askeri, yargısı, medyası ve STKlarıyla tüm aktörlerin kendilerine yazılan rolü ahlaksızca oynadığı bir atmosferde 28 Şubat’ın yaşandığını ifade etti. Daha sonraları Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven darbe teşebbüsleri, Balyoz darbe planı, İrticayla Mücadele Eylem Planı yapıldığı ortaya çıktı. Ancak hayata geçmeden engellendi ve yargıya taşındı. Bu davalar da FETÖ yargısı ile medyası tarafından orduda kendi kadrolaşmaları ve dizaynı için sulandırılınca adil yargılamalardan uzaklaşarak yargı süreci akamete uğramıştı.

            Türkiye tarihine geçen farklı girişimlerin de darbe olarak nitelenecek mahiyette olduklarını belirten Sevgili, bunlardan ilkinin Gezi Darbe Girişimi olduğunu ve ağaçların bahane edilerek başlatılan bu girişimin sonunda eylemcilerin taleplerinin asıl niyetlerini ele verdiğini söyledi. Bu talepler uluslar arası güçlerin de rahatsız olduğu üç büyük projenin durdurulması talebiydi. Geziyi takip eden ve gittikçe dozu artan çok sayıda girişim kanlı bir darbe girişimiyle son bulacaktı. Bu girişimler; 17/25 Aralık darbe girişimi, Oslo süreci, MİT müsteşarı üzerinden Cumhurbaşkanını yargılama girişimi, yine cumhurbaşkanına ameliyat masasında suikast girişimi olarak sıraladı.

            Tüm bu girişimlerin sonuncusu kanlı ve alçakça tasarlanmış bir darbe planı olan 15 Temmuz kanlı darbesiydi. Bu darbeyle ilgili olarak Fatih Sevgili şu tespitlerde bulundu:

“Evet, 'İşgal Girişimi' diyorum çünkü 15 Temmuz kalkışması bir askeri darbe teşebbüsü değil; bu millete olan kin, nefret ve düşmanlığı ile gözleri kararmış bir güruhun ülkeyi işgal hareketiydi. TSK'nın içine sızan FETÖ unsurları ve onlara destek veren Kemalist tayfa o gece NATO Gladyosunun öncü birlikleriydi. Sınır birlikleri geri çekilmişti ve başarılı olsalardı DAEŞ, PYD ve Haşdi Şabi milisleri ülkeye alınarak bir iç savaş çıkarılacak daha sonra da İngiltere/NATO bu iç karışıklığı bahane ederek ülkeyi işgal edecekti. 15 Temmuz ve Fetö'yü konuşmadan önce bilmemiz gereken ilk gerçek: Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkede yapılmış tüm Askeri darbelerin, halkın iradesi karşısında kurulan tüm vesayet düzenlerinin faili Batının [ABD, NATO, İsrail, İngiltere] 'İyi Çocuklar'ı Kemalistlerdir. Haliyle bu ülkede yapılan tüm idamların, işkencelerin, yıkımların, katliamların, tezgahların, sürgünlerin, hülasa tüm zulümlerin faili Kemalistlerdir.! Batı daha önce defalarca sözde bağımsızlıkçı/ulusalcı gerçekte mandacı/taklitçi, simokin giyen Kemalist çocuklarını üzerimize sürdü; bu defa da Takkiyeyi kendine din edinmiş sözde Müslüman gerçekte gavur uşağı/vatansız FETÖ’cü çocuklarını üzerimize sürdü. Unutulmasın ki; Fetö, bu milletin evlatlarını takkiye ile Devlete sızmaya ikna edebilmiş ve Takkiye yaparak iş yaptırmış ise bu Kemalistlerin Müslümanlara uyguladıkları ambargo ve zulümlerin sayesindedir. FETÖ, Müslümanlara; Kemalistlerin onlara uyguladıkları ambargoyu takkiye yoluyla delme stratejisini teklif etmiş onların bir kısmı bu teklifi kabul edip bu tuzağa düşmüştür. Bilinmelidir ki; Fetö bir tarikat ve/veya bir cemaat değildir. Yapısı incelendiğinde derin bir "Casusluk organizasyonu" olduğu anlaşılmaktadır. Ve Fetöcülük; Hedefe varma adına, bir mevzi/makam kazanma veya elde tutma adına herşeyi mübah görmektir. PKK'nın medya sorumlusu Zana Azadi'nin “Fethullah Gülen'i hiç sevmem ama Erdoğan’ı devirmek için PKK'nin onlarla yaptığı ittifakı doğru buluyor ve destekliyorum” itirafındaki ittifak Siirt'te herkesçe net olarak görüldü. 15 Temmuz ne ilk darbeydi ne de son darbe. Bizim önümüzde iki yol var ya Batıya teslim olup köle olarak yaşayacağız ya da izzetli bir direniş gösterip şerefli bir zafere kazanacağız. Biz direndikçe onlar da bize yeni darbeler vurmaya devam edecek. Bilge lider Aliya İzzet Begoviç’in "Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar" diyor ya; evet, biz izzet ve şerefimiz için ölmeye devam edeceğiz, onlar da asla kazanmayacaklar.” Sözleriyle sunumunu tamamlayan Fatih Sevgili gelen soruları cevapladıktan sonra programı tamamladı.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi