Haksöz Haber
Batman Özgür-Der’in bu haftaki alternatif eğitim seminerinde sosyal ilişkilerimizde gözetmemiz gereken en önemli ahlaki kurallardan biri olan “Selamlaşmak” konusu Rıza Rüzgar’ın sunumuyla gerçekleşti.
“Selamlaşmak” konusuna girmeden önce kendini uygar(!) ve medeni(!) olarak isimlendiren dünyanın içinde bulunduğu ilişki ve iletişim biçimini değerlendiren Rıza Rüzgar, sosyolog Erwing Goffman tarafından adı konulan “medeni kayıtsızlık” olgusuna değindi.
Rüzgar, “Goffman’a göre uygar(!) insanlar hayatın her alanında yani çarşıda, pazarda, hava alanında, okulda, işyerinde, asansörde vs. karşı karşıya geldikleri halde göz göze gelmemeye çalışıyorlar. Birbirlerini hiç görmemiş ve hiç tanımamış gibi davranıyorlar. Bu nedenle birbirleriyle tek bir kelam konuşmamakta, selamlaşmamakta, hal ve hatırlarını sormamaktadır. Herkes herkese yabancıdır! Herkes kendi dünyasındadır. Başkasına kör ve sağırdır.” dedi.
Bu durumun nedenlerine de değinen Rüzgar, Allah’a ve ahiret gününe olan inanç eksikliğinin, maddi refahın, çıkarın, kibrin, bencilliğin ve bireyselliğin bu durumu doğurduğunu ve sürdürdüğünü ve bunun ancak selamlaşmak aşısı ile yok edilebileceğini vurguladı.
“Selam”ın kelime anlamına değinen Rüzgar, “selam, barış ve esenlik dileği, teslimiyet, selamet, dua, güvenlik, her türlü ayıp ve noksanlıktan kurtulma hali, her an ve her türlü selamet hali” manasına geldiğini söyledi.
Devamla Rüzgar, Rabbimizin en güzel isimlerinden birisinin de es-Selam olduğu ve böylelikle her türlü arıza ve noksanlıktan uzak olan Allah’ın, kullarını bütün tehlikelere karşı koruduğunu, onları yardımıyla selamete çıkardığını söyledi.
İbn-i Kayyım’ın “Selam sözcüğünün gerçek anlamı kötülük ve ayıplardan beri olmak, onlardan kurtulmak ve esenliğe kavuşmaktır.” sözünü aktaran Rüzgar, “Selam, müminler arasında kullanılan bir paroladır; selam, iletişimin başı, ilişkilerimizin ise mimarıdır; selam, karşıdakini adam yerine koymanın, kaale almanın kapısı ve ilk adımıdır; selam, Kur’anî bir emir ve nebevi bir ahlak olarak herkes ve her şeye iyi dilek, dua ve temennileri sunmaktır.” dedi.
Konuşmasında “selam”ın dinimizdeki yeri ve önemine de değinen Rüzgar, selamın insanlar arası kaynaşma, ilgi ve alakanın doğmasına öncülük ettiğini ve bunun bu yüzden ısrarla vurgulandığını aktardı.
“Selamı hem dünya hem de ahiret saadetinin vesilesi ve işareti olarak görmemiz gerekir.” diyen Rüzgar, salih ve sadıkların ahiret yurdunda “selam nidalarıyla” karşılandıklarını Zümer/73, Rad/24, ve Nahl/32 ayetlerini okuyarak dile getirdi.
Selamlaşmanın hikmetine de kısaca değinen Rüzgar; selamlaşmada, karşılaşanların birbirine eminlik ve esenlik vermesi, müminin haline yakışan tevazuu sergilemesi, yalnızlık ve yabancılığı gidermesi, karşıdakine değer vermesi ve karşılıklı dua ve temennilerin sunulması gibi hikmetlerin olduğunu söyledi.
Resulullah’ın (S.) ve sahabenin selamlaşma biçimine de değinen Rüzgar, cahiliye devrindeki kişilerin birbirlerine karşı “Hayyakellah!” (Allah uzun ömürler versin!) sözünü kullandıklarını, buna karşın Resulullah’ın (S.) ve sahabenin bunu esenlik, rahmet ve bereket dileğiyle değiştirdiklerini ve yaygınlaştırdıklarını anlattı.
Rüzgar, selamın bir fıkha tabi olduğunu da (örneğin, yürüyenin oturana, binekli olanın yaya olana, azın çoğula önce selam vermesi gibi) dile getirdi.
Evde, işyerinde, sokak ve alanlarda ve hatta mezarlıklarda bile selamın verilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini örneklerle anlatan Rüzgar, modern ve seküler insanların birbirlerini selamlama biçimlerinin sığ, ünsiyetten, samimiyetten, esenlik ve duadan uzak olduğunu belirtti.
“Ne haber millet, günaydın, roj baş” vs. karşıdakini selamlama biçimlerinin asla “selam”ın yerini tutmadığını ve doldurmadığını söyleyen Rüzgar, “Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.” ayetini okuyarak konuşmasını bitirdi.
Seminer; katkıların, soru ve cevapların ardından sona erdi.