Bir süre önce burada "Dünyayı ikiye bölen sınır çizildi" başlığı ile, aslında bugün olan, önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız gelişmelerin adresi niteliğinde bir olaydan söz etmiştim.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton; "İran'ın nükleer çalışmalarından vazgeçmemesi durumunda, komşularının silahlandırılacağını ve Ortadoğu'da Amerikan savunma şemsiyesinin kurulacağını" açıkladı. Bu söz ve yeni ABD politikaları; ABD ve Avrupa'nın Batı'ya yeni bir "Doğu sınırı" çizdikleri gerçeğini ortaya koyuyor. Bütün güvenlik politikalarında bunun izlerini görüyoruz. Gürcistan krizi, Irak'a yüklenecek yeni misyon, Afganistan-Pakistan hattındaki gelişmeler, Rusya-Çin-Hindistan üçgenine yönelik müdahaleler ve son olarak Ortadoğu'da ABD güvenlik şemsiyesi…
Önceden Doğu-Batı sınırı, Batı'nın savunma hattı daha doğrusu sınırları Doğu Avrupa, Boğazlar, Süveyş olarak görülüyordu. Bu hattın Doğu'su tehditlerle doluydu. Şimdi sınır daha Doğu'ya kaydırıldı. Dikkat edelim, yeni sınır Gürcistan, Doğu Karadeniz, İran-Türkiye sınırı ve Basra Körfezi.
Yeni dönemde Ortadoğu Batı sınırları içinde yer alıyor. Türkiye de öyle. Bundan sonra Türkiye'nin bölge perspektifi büyük oranda bu yeni jeopolitik çizgiye göre şekillenecek. Artık Avrupa'nın sınırı, Boğazlar değil, Türkiye-İran sınırı olacak. Suriye ve İsrail de birer Avrupa devleti artık. Belki yakın gelecekte "Ortadoğu" kavramını bile tarihe gömecek gelişmelere tanık olacağız. Barack Obama'nın Türkiye ve Mısır'da Müslüman dünyaya yüklemeye çalıştığı yeni rol, Rusya ziyaretlerinin arka planında hep bu var. Bizler, Basra Körfezi'nden Karadeniz'e uzanan kuşak üzerindeki bütün gelişmeleri dikkatle izlemek zorundayız.
Bugünlerde özellikle Avrasya'nın Doğu sınırlarına dikkat çekmeye çalışıyorum. Orta Afrika'da yaşanacak gerilimleri şimdilik bir kenara bırakırsak, krizler yoğun olarak İran ve ötesinde yaşanacak. Doğu Türkistan'daki son olaylar, açık söyleyelim, bu yeni bölünmenin ilk ciddi göstergesi, denemesidir. Doğu Türkistan olayları sırasında özellikle dikkat çekmeye çalıştım; bundan sonra Çin, Hindistan ve belki Rusya, Müslüman azınlıklar üzerinden istikrarsızlaştırılacak, en azından bu denenecek. Müslüman toplumlar, Soğu Savaş'tan sonra yeniden Batı'nın küresel hegemonyası yolunda elverişli bir malzeme, araç olarak kullanılmak isteniyor. Hiç değilse, bu ülkenin zeki insanlarına bu uyarıyı yapmış olmayı tarihi bir sorumluluk olarak görüyorum.
Yeni dönemin kaba hedefleri şöyle: "Rusya-Çin Aksı"nı kırmak, Asya'da Batı karşıtı oluşumları şimdiden engellemek, Moskova ile iyi iletişim kurup Çin'in elini zayıflatmak, Müslüman toplulukları harekete geçirerek İran ve Doğu'sundan Çin Seddi'ne kadar Batı çıkarlarını güvence altına almak. Tam bu dönemde Çin-ABD ekonomik ortaklığının bitmeye doğru gittiğine, "Chinamerika" kavramının zayıfladığına ilişkin işaretler beliriyor.
Avrasya üzerinde devam eden güçler mücadelesinin en keskin safhası başlıyor. Bu sefer söz konusu ülkeler doğrudan birbirini hedef almaya başladı. ABD ve Avrupa, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna gibi ülkeleri stratejik ortak haline getirirken, Karadeniz'i bir "NATO Gölü"ne dönüştürmeye çalışırken, Ortadoğu'ya tam olarak yerleşirken, Doğu ve Orta Afrika'da Asyalı güçleri çıkarmak isterken, Mezopotamya'dan sonra Afganistan-Pakistan merkezli bölgesel operasyon başlatırken, Orta Asya'yı Rusya-Çin nüfuzundan çıkarma yolunda adımlar atarken, Kırgızistan gibi Çin sınırındaki bir ülkeye yoğun ilgi gösterirken, Doğu Türkistan üzerinden operasyon yaparken, Hindistan'ı Müslüman-Hindu gerilimiyle meşgul etmeye hazırlanırken, Tibet'i yeniden harekete geçirmeyi planlarken, Batı'nın güvenlik sınırını Doğu'ya, Türkiye sınırına kaydırırken Asyalı güçler de kendi Batı sınırlarını çizmeye çalışıyor.
Sudan, Darfur, Kuzey Afrika, Orta Afrika ülkelerinde önemli mevzi kazanan Çin ve Asya ülkeleri, Rusya ile birlikte Orta Asya üzerinde Batı ile kıyasıya bir çatışma yaşıyor. Bunun en son örneği, geçtiğimiz günlerde Moldova'da yaşandı. Çin, Moldova ile bir milyar dolarlık kredi anlaşması yaptı. Bütçesi bir buçuk milyar dolar olan, gayrisafi milli hasılası sekiz milyar doları geçmeyen Moldova, Çin için ekonomik bir değer değil. Bu, jeopolitik çatışmanın bir hamlesi sadece. Pekin, bu anlaşma üzerinden Karadeniz'e indi. Anlaşma çerçevesinde Moldova ekonomisinin her alanında Çin etkisi on beş yıl sürecek. Daha önce Afrika'ya yerleşen, yüzbinlerce Çinli'yi bu bölgelere gönderen, milyarlarca dolar kredi akıtan Pekin, bir yandan Doğu Türkistan'daki olaylara tepki veriyor, diger yandan Kırgızistan'dan üskeri üs isteyerek Orta ve Güney Asya'da etkisini artırmaya çalışıyor.
Şimdiden söyleyelim; Batı ve Doğu sınırları değişirken, her cephe kendi sınırını belirlemeye çalışırken, belli bölgelerde flulaşan bu sınır hatları büyük çatışma riskleri oluştururken Avrasya üzerindeki güçler mücadelesi ilk kez bu kadar sertleşiyor. Ve bu büyük çatışmalar zinciri, Müslümanlar üzerinden tezgahlanacak.
Avrasya'nın iki güçlü ülkesi Rusya ve Türkiye. Perşembe günü Ankara'ya gelecek Vladimir Putin'in temaslarını bir de bu açıdan izlemek son derece önemli. İki ülke de bu çatışmanın seyrini belirleyebilecek, etkileyebilecek ülkeler. İki ülke etkileyici bir tavır belirleyemezse, ikisi de, Doğu-Batı çatışmasının sadece tarafları olmak zorunda kalacak. Ama öncelikle Müslümanlar, güçler mücadelesinde hangi rolü üstlenecek? Bu ülkenin düşünen insanlarının bunun üzerinde kafa yorması gerekiyor!
YENİ ŞAFAK