Ahmet Varol / Yeni Akit
Batı'nın ifade özgürlüğü yalanı
Danimarka’daki bir ırkçı partinin lideri Rasmus Paludan isimli şahsın İsveç hükümetinin izniyle ve polisinin himayesi altında, 21 Ocak Cumartesi günü Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde dünya nüfusunun dörtte bire yakın bir kısmını oluşturan Müslümanların peygamberiyle alay eden karikatürlerle ve onların kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i yakarak tüm dünya Müslümanlarına çok iğrenç bir şekilde saldırıda bulunması doğal olarak büyük tepkilere neden oldu.
Bu arada olay hakkında değişik yorumlar yapıldı. Bizim de bu konu üzerinde durma ve yorum yapma hakkımız bulunuyor. Olayı biraz geniş çerçevede ele alabilmek için farklı açılardan tahlil etmeye ihtiyaç var. O yüzden bu haftaki yazılarımızda inşallah bu olayla ilgili tespit ve düşüncelerimizi dile getirmeye, bugünkü yazımızda da olayın düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili boyutu üzerinde durmaya çalışacağız.
Bilindiği üzere, tepkiler ve eleştiriler karşısında İsveç yönetimi buna izin vermesini ifade özgürlüğüyle izah etmeye çalışmış ve ülkelerinde ifade özgürlüğünün çok geniş olduğu iddiasında bulunmuştu.
Batı açısından bu iddianın büyük bir yalan ve ikiyüzlülük olduğu artık herkes tarafından bilinen bir gerçek olmakla birlikte biz malumu i’lam kabilinden de olsa burada yine vurgulamakta ve bazı hususlara temasta yarar görüyoruz.
Gerçekte Batı emperyalizminin İslam’a karşı savaşının ahlâksız ve akılsız bir kuklası durumundaki Paludan 2020 Eylül’ünde de İsveç’e girerek Kur’an-ı Kerim’i yakma eylemi gerçekleştirmek istemiş ama o zaman ülke yönetiminin işine gelmediği için izin vermemişti. Bu kez izin vermesi olayın aynı zamanda siyasi bir boyutu olduğunu gösteriyor ki bu boyutundan inşallah müteakip yazımızda söz edeceğiz.
O zaman Paludan’ın İsveç’e böyle bir eylem için girmesine izin verilmemesi üzerine ülke içindeki destekçilerinden bir grup İslam düşmanı Malmö kentinde Kur’an-ı Kerim’i yakmış ve çirkin bir şekilde saldırmıştı.
İslam’ın kutsal kitabına yönelik bu iğrenç saldırı doğal olarak ülkede yaşayan Müslümanların tepkisine neden olmuş ve onlar da bir protesto gösterisi düzenlemişlerdi. Ama Müslümanların kutsal kitaplarına saldırı düzenlenmesine sessiz kalan İsveç polisi bu saldırının protesto edilmesine tahammül edememiş ve müdahalede bulunmuş, gösteriye katılan bazı Müslümanları gözaltına almıştı.
Paludan’ın iğrenç saldırısına izin vermesini savunmak için bugün ifade özgürlüğünü gerekçe olarak gösteren siyasi mekanizmanın o zaman işine gelmediğinde bu sözde özgürlüğü devre dışı bıraktığını hatırlamak istememesi kendine, o zaman Malmö’de Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırıya müdahale etmeyen polisin daha sonra bu saldırının protesto edilmesi amacıyla düzenlenen gösteriye sert bir şekilde müdahale etmesi de Müslümanlara ve tüm dünya kamuoyuna karşı yalan söylediğini, ikiyüzlülük yaptığını gözler önüne sermektedir.
Bilindiği üzere İsveç, dünyada eşcinselliğe en geniş imkanları tanıyan bir ülkedir. Bu konudaki politikasını yerine göre eşcinsellik karşıtı eylemleri, “ayrımcılık” olarak değerlendirip engellemek için dayanak yapabilmektedir. Dünya nüfusunun dörtte birine yakın bir kesimin en kutsal değerlerine yönelik iğrenç saldırılara izin vermeyi ifade özgürlüğü kapsamına alan bu ülke aynı özgürlüğü eşcinsellik sapıklığına karşı duranlara kesinlikle tanımaz.
Fransa’nın da Charlie Hebdo adlı sözde mizah dergisinin Müslümanlara ve onların kutsal değerlerine, saygı duydukları insanlara yönelik çirkin saldırılarını düşünce özgürlüğü sayarken, siyonist işgal rejiminin vahşi katliamlarının Zeon mahlaslı yahudi asıllı bir karikatürist tarafından bile eleştirilmesine tahammül edemediğini, bunu antisemitizm olarak değerlendirdiğini 7 Ocak’ta yayınlanan yazımızda dile getirmiştik.
Bu ikiyüzlülük son dönemde özellikle İslam’a ve Müslümanlara yönelik savaşta Batı emperyalizminin bütün cephelerinde çok belirgin bir şekilde kendini gösteriyor.
Düşünce ve ifade ile saldırı ve hakaretin aynı şey olmadığı ise hukukun teyit ettiği bir gerçektir.