Doç. Dr. İsmail Numan Telci’nin yorumu:
MISIR’DAKİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİNE YÖNELİK ELEŞTİRİLER VE SİSİ YÖNETİMİNİN GELECEĞİ / ORSAM
2013 yazında gerçekleştirilen askeri darbeden bu yana özellikle Batı ülkelerinin büyük umutlarla desteklediği Sisi rejiminin gelinen noktadaki imajını şöyle özetleyebiliriz: Siyasi istikrarı sağlayamamış, baskıcı uygulamalarıyla toplumun tüm kesimlerinin tepkisini toplamış, ekonomik kötü gidişatın önüne geçememiş, güvenliği temin edememiş, çetelerin ve terör örgütlerinin saldırılar gerçekleştirdiği bir anarşi ortamına neden olmuş bir siyasi yapı. Böyle bir rejimin daha ne kadar süre uluslararası siyasi ve ekonomik destekle ayakta durabileceği ise bu günlerde giderek daha fazla dillendirilen bir soru haline geldi.
Nitekim, Mısır’da son birkaç aydır yaşanan gelişmeler, Abdülfettah El-Sisi yönetiminin geleceğinin daha fazla sorgulanmasına neden oluyor. Özellikle darbeden bu yana Sisi’ye destek olan kimi Batılı başkentlerde bu yönde rahatsızlığın giderek artması, Sisi yönetimini telaşlandırmaktadır. Geçtiğimiz Ekim ayında Şarm El-Şeyh’te Rusya’ya ait uçağın terör örgütü IŞİD tarafından düşürülmesini takiben Rusya’nın bu bölgeye yönelik tüm turist akışını kesmesi ve uçuşları yasaklamasının ardından, ülke ekonomisinin can damarı olan turizm sektörü ciddi biçimde gerileme sürecine girdi. Öyle ki 2016’nın Ocak ve Şubat aylarında Mısır’a gelen turist sayısında %50’lik bir düşüş yaşandı. Bunda, Rusya’nın dışında İngiltere’nin de Kızıldeniz bölgesindeki tüm turistlerini tahliye etmesi ve bu bölgeye yönelik uçuşlarını iptal etmesi ve yine ülkede cereyan eden şiddet olayları da etkili olmuştur. İngiltere’nin en büyük tur operatörlerinden Thomas Cook’un 8 Mart’ta yayınladığı duyuruda, 2016’nın Ekim ayına kadar Kızıldeniz bölgesine yapılacak tüm uçuş ve rezervasyonların iptal edildiğini açıklaması, bölgedeki terör kaynaklı endişelerin ciddiyetini gözler önüne sermektedir.
Darbe sonrası süreçte hem ekonomik anlaşmalar hem de siyasi girişimlerle Sisi yönetimine destek olan İtalya ile Mısır arasında da son günlerde yaşanan krizin uluslararası bir boyut kazanarak Kahire’ye yönelik tepkilerin artmasına neden olması, insan hakları savunucularının bu ülkedeki ihlallere daha fazla ilgi göstermesine yol açmıştır. İtalyan doktora öğrencisi Giulio Regeni’nin Kahire’de güvenlik birimlerince kaçırılıp işkence edilerek öldürülmesinin ardından, İtalya başta olmak üzere birçok ülkede Sisi yönetimine tepki mesajları yayınlanmıştır. Özellikle akademik çevrelerde ve önde gelen medya organlarında dillendirilen bu mesajlarda, Mısır’da can güvenliğinin olmadığı ve kaos ortamının hüküm sürdüğüne vurgu yapılmıştır.
Son olarak, geçtiğimiz günlerde Mısır’da yapılan kabine değişikliği de rejimin yaşadığı siyasi çıkmazlara bir çıkış yolu arayışı olarak görülürken, bir taraftan da halka bu anlamda çaba gösterildiği imajı verilmeye çalışılmıştır. İnsan hakları ihlallerinin devam etmesi, ekonomik kötü gidişatın sürmesi, toplumsal adaletin ve barışın tesisi konusunda ilerlemenin sağlanamaması ve sosyal sorunların Mübarek döneminden daha kötü hale gelmesi, Mısır’da halkın Sisi yönetiminden tamamen ümidini kesmesine neden olmuştur denilebilir.
Batı, Sisi’ye Desteğini Sorguluyor
Böyle bir ortamda, özellikle önde gelen kimi Batılı yayın organlarında Sisi yönetimine yönelik ağır eleştiriler içeren yazıların kaleme alınması, bu çevrelerde de Mısır’ın bir çıkmazda olduğunun artık kabul edildiği yorumunun yapılmasına neden olabilir. Son olarak ABD’nin önemli medya kuruluşlarından New York Times editöryal yazısında, Washington’un Mısır’da insan hakları ihlallerine devam eden ve ülkedeki istikrarsızlığın sürmesinde politikalarıyla rol oynayan Sisi yönetimine desteğini sorgulaması gerektiğini belirterek, bu anlamda Obama’ya bir uyarı mesajı göndermiştir. Yazının son kısmında, New York Times editörleri Sisi’nin Mısır siyasetindeki geleceğinin belirsiz olduğunu vurgulayarak, Obama’nın Mısır’daki Sisi yönetimiyle ilişkisinin geleceğini yeniden gözden geçirmesi gerektiği tavsiyesinde bulunmuşlardır.
Önde gelen uluslararası haber ajanslarından Reuters da yayınladığı analizlerle Mısır’da Sisi yönetiminin uzun vadeli olamayacağı uyarısında bulunmuştur. 12 Şubat’ta yayınlanan analizde, ülke içerisinde farklı grupların Sisi karşıtı pozisyon almaya başladığı ve bunun özellikle darbe döneminde Sisi’yi destekleyen medyada dahi görüldüğü ifade edilmiştir. Ayrıca, Sisi’nin baskı politikalarının devam etmesi durumunda ülkedeki muhalif gruplar arasında ‘beklenmeyen’ ittifaklar kurulabileceği ve bunun Sisi’nin demokratik bir şekilde ya da yeni bir devrimle yerinden edilebilmesinin önünü açabileceğine vurgu yapılmıştır.
Öte yandan, son birkaç haftadır özellikle Batı ülkelerindeki kimi siyasiler ve kuruluşlardan Sisi yönetimine eleştiriler gelmektedir. Avrupa Parlamentosu 8 Mart’ta yayınladığı bildiride Mısır’da yaşanan insan hakları ihlallerini sert bir dille kınamış ve Sisi yönetimine, özellikle sivil muhaliflere yönelik ihlallerine son vermesi çağrısında bulunmuştur. Haksız tutuklamalar, uzun yargılama süreçleri, muhaliflere konan yurtdışına çıkma yasakları gibi uygulamalara eleştiriler getiren Avrupa Parlamentosu, tüm Avrupa ülkelerinden Mısır’a silah satışını durdurmaları ve güvenlik işbirliklerini sonlandırmalarını talep etmiştir.
24 Mart’ta da Avrupa Birliği’nden, Mısır’ın özellikle ülkedeki sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskıcı politikalarına ciddi eleştiriler yapılmıştır. AB’nin Mısır’daki temsilciliğinden yapılan açıklamada “Son zamanlardaki seyahat yasağı, mal varlıklarını dondurma ve insan hakları savunucularını sorgulama gibi uygulamalar, Mısır ile AB arasındaki anlaşma ile ülkenin anayasasınca güvence altına alınan insan hakları ve özgürlükler temeliyle bağdaşmıyor” Denilerek, Sisi yönetimi sert bir dille eleştirilmiştir.
Mısır’a askeri darbeden bu yana açık biçimde destek olan ABD ve İngiltere’nin de geçtiğimiz günlerde Sisi yönetimine insan hakları ihlalleri konusunda eleştiriler getirmesi, gelinen noktada, Washington ve Londra’nın da Kahire’deki siyasi durumdan memnuniyetsizliğinin arttığının işareti olarak görülebilir. Bunun yanında, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere, birçok küresel ve yerel insan hakları savunucusu kuruluşun giderek daha fazla Mısır’daki hak ihlallerine dikkat çekmesi, Sisi yönetimine karşı tutumun sertleşeceğini göstermektedir.
Sisi Nereye?
Güvenlik zafiyetinin en üst noktada olduğu ve hemen her gün güvenlik birimlerine yönelik saldırıların gerçekleştiği Mısır’da hükümet, içerisinde bulunulan kriz halinden bir çıkış yolu aramaktadır. Bu çerçevede ülkede ‘terör örgütü’ suçlamasıyla yargılanan Hamas ile dahi görüşmeler gerçekleştirerek Sina’daki şiddet olaylarını sonlandırmayı uman Sisi yönetimi, diğer taraftan da İsrail ve Rusya gibi, bölgeni en ‘sevilmeyen’ iki devleti ile işbirliğine gitmeye çabalamaktadır. Yine son haftalarda Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesine dair mesajların daha açık biçimde dillendirilmesi, Mısır’ın özellikle ekonomik anlamda ilişkilerin gelişme potansiyeli bulunan Ankara’yı dahi, kriz için bir çıkış noktası olarak gördüğü izlenimi vermektedir.
Tüm bu gelişmeler ve Sisi’nin dış politikadaki alternatif arayışları, bir anlamda Kahire’nin arkasındaki uluslararası desteğin sorgulanabilir olduğunu da göstermektedir. Dolayısıyla, Sisi rejimine destek veren bölgesel ülkelerin de bu yöndeki politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Mısır’da 25 Ocak 2011’de başlayan devrim sürecinin nihai amacı olan demokratik bir düzenin kurulması, halen ülkedeki birçok grubun arzuladığı ve uğruna yeni bir kalkışmayı göze alabileceği bir hedeftir. Bölgesel ve küresel aktörlerin asıl destek vermeleri gereken, uzun yıllar baskı yönetimleri altında yaşamış Mısır halkı için son derece meşru görülebilecek bu hedefe ulaşılması olmalıdır.