Batı sineması Müslüman kadınları hedef alıyor

Batı'da Müslüman karşıtlığının yükselişinin en büyük etkenlerinden biri: Amerikan ve diğer Batı ülkelerinde yapılan sinema filmleri ve dizilerdeki olumsuz Müslüman imajı.

Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra Araplar başta olmak üzere Müslümanlar beyaz perdede sıklıkla "terörist, barbar, ilkel ve hain" olarak gösteriliyor.

Dizi ve filmlerdeki Müslüman karşıtı söylemlerle ilgili çalışmaları bulunan Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Gülenay Pınarbaşı, Batı sinemasındaki Müslüman karşıtı tasvirleri ve medyanın Müslüman kadınlara yönelik saldırıların artışındaki rolünü değerlendirdi.

Pınarbaşı, ortalama bir Batılının, Müslüman toplumlara ilişkin yargılarının medya tarafından şekillendiğini belirterek, "Bugün Batı toplumlarında, Doğu'nun ve Müslümanların algılanma biçimi medya kaynaklıdır. Sinema, televizyon, gazete ve sosyal medya gibi basının tüm türleri Doğu'nun sunulma ve görülme şeklini değiştirmiştir. Farklı sunulan Doğu imajı, 11 Eylül saldırılarıyla Müslüman karşıtlığını da bünyesine katarak ideolojik söylem olarak yeniden üretilmiştir." dedi.

Sinemada, Arap ve Müslüman karakterlerin "kötü" tasvir edilmesinin sessiz film döneminde başladığına işaret eden Pınarbaşı, 11 Eylül saldırılarından yaklaşık 10 yıl önce vizyona giren Disney yapımı Aladdin filmindeki Arap Aladdin karakterinin ülkesi için "Biraz barbarca ama burası benim evim." dediğine dikkati çekti.

Pınarbaşı, "Sinemada Araplar vahşi ve açgözlü şeyhler, egzotik hayat yaşayan insanlar, dansözler ve günümüzde ise teröristler olarak görülüyor. Medyada gösterilen İslam ve Müslüman temsilleri nedeniyle Batılı toplumlarla İslam dünyası arasındaki bağ maalesef her geçen gün daha da zayıflıyor." ifadesini kullandı.

Batı'da bu temsiller nedeniyle kadınlar daha fazla şiddete maruz kalıyor

Pınarbaşı, bir İngiliz siyasetçiyi korumakla görevli savaş gazisinin hikayesini konu alan ve BBC için hazırlanıp 2018'de yayınlanmaya başlayan Bodyguard dizisini örnek vererek sinemadaki Müslüman kadın tasviriyle ilgili şunları söyledi:

"Bodyguard dizisindeki Arap Nadya karakteri geçmişte inşa edilmiş İslamofobik imgelerin stoku ve saf kötülüğün beden bulmuş hali. Bu dizide, yönetmenin ve oyuncunun becerisiyle Müslüman kadın, Müslüman erkeklerden daha da tehditkar hale getirilmiş durumda. Batı'da Müslüman karşıtlığı yüzünden şiddete maruz kalanlar, bu temsiller nedeniyle kadınlar."

Nadya karakterinin terör saldırısını, ilk önce eşi istediği için yaptığını söylediğini anlatan Pınarbaşı, bu beyanla Orta Doğulu kadın karakterin "kişiliğini yitirmiş biri olarak ötekileştirildiğini" söyledi. Pınarbaşı, daha sonra Nadya'nın "Beni kimse zorlamadı. Ben mühendisim ve aslında bombayı ben yaptım. Eylemi kendim planladım." ifadesini ise kadının "canavar olarak ötekileştirilmesi" olarak değerlendirdi.

Batı medyasının, Müslüman karşıtlığı yaparken Müslüman kadın, terörist ve mülteci temsillerini yoğun biçimde kullandığına dikkati çeken Pınarbaşı, "Bodyguard dizisinde de bu temsiller ile açılış yapıldığını görüyoruz. Mülteci krizi, Batı medyasının İslam'ı terör ve şiddetle bir araya getirmesi için kendilerince gerekçe oluşturuyor. Bu yoğun dezenformasyon sonucunda maalesef İslam topraklarında yaşanan acılara karşı kayıtsızlık daha da artıyor." dedi.

Pınarbaşı ayrıca İslam karşıtı imgeler kullanılırken Nadya üzerinden Müslüman kızların akademik eğitim almasının da "gayrimeşrulaştırıldığını" belirterek şunları dile getirdi:

"Müslüman kadınlar, Batı'ya çok başarılı işler yapmaya, aşı keşfetmeye ya da çok önemli araştırmalar yapmaya bile gitseler sinemadaki temsiller üzerinden şeytanlaştırılıyor. Müslüman kadınlar ne kadar başarılı ve iyi yetişmiş olursa olsun Anglo-Sakson dünya için birincil tehdit olduğu algısı oluşturuluyor. Böylece Müslüman kadın kamuoyunda açık hedef haline getiriliyor."

Batı medyasında İslam dünyası sadece Araplardan oluşuyor gibi yansıtılıyor

Pınarbaşı, Batı medyasının Müslüman kadını, Arap kültürüne ait bazı sembollerle tek tipleştirdiğine işaret ederek, "İslam dünyası sadece Araplardan oluşmuyor. Batı medyasında ise Müslüman kadın ve erkek sadece o kültüre özgü ögelerle sunuluyor. Bunu yaparken de Müslüman topluluklara dair basma kalıp ve istatistiksel olarak yanlış temsillerinin uzun ve zengin tarihinden yararlanılıyor. Bu sayede kadın 'kimliksiz ve kişiliksiz' olduğu gibi şiddet yanlısı olarak da sunuluyor." şeklinde konuştu.

Batı'da Müslüman kadınlara yönelik saldırıların erkeklere yönelik saldırılardan çok daha fazla olduğunu kaydeden Pınarbaşı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Medyadaki temsiller Batı'daki Müslüman kadınların şiddet eylemlerine maruz kalmasına zemin hazırlıyor. Ülkemizde ve dünyada yapılan çok farklı ve kapsamlı araştırmalar, kadınların Müslüman karşıtı saldırılara çok daha fazla maruz kaldığını gösteriyor. Bazı araştırma sonuçlarında saldırıya uğrayan erkekler ve kadınlar arasındaki fark yüzde 70'lere kadar çıkıyor. Kadınların fiziksel zayıflığı ve bu temsiller üzerinden üretilen aslında iki yüzlü masum gibi görünen ama aslında canavar olan Müslüman kadın temsili üzerinden böyle bir sonuç üretiliyor."

İslam'ın mesajlarıyla bağdaşmayacak tutumlar Müslümanlarla özdeşleştiriliyor

Pınarbaşı, dijital platformlarda yeniden gösterilen Larry Charles'ın yönetmenliğini yaptığı, senaristleri arasında Sacha Baron Cohen'in de yer aldığı, 2012 yapımı Diktatör filminde ise ironi yapılıyor gibi gösterilerek aslında seyircinin Müslümanlara yönelik ırkçı temsillere ikna edildiğini söyledi. Pınarbaşı sözlerini şöyle sürdürdü:

"Filmde yolu Amerika'ya düşen karakter, doğum yaptırdığı bebek kız çocuğu çıkınca 'Çok üzgünüm kız çocuğu çıktı. Çöp kutusu nerede?' diyor. Bu son derece oryantalist bir klişe. Aslında İslam'ın dünyaya sunduğu en güzel mesajlardan biri Arap toplumunun İslam öncesi kız çocuklarını gömme, geleneğini ortadan kaldırması ama sanki İslam dünyasında kız çocukları cahiliye dönemindeki gibi gömülüyormuş gibi bir algı yapılarak kadınların orada hayat hakkı olmadığı söyleniyor."

İslam'ın mesajlarıyla bağdaşmayacak tutumların Müslümanlarla özdeşleştirildiğini ifade eden Pınarbaşı, şunları kaydetti:

"Diktatör filmi sözde neresi olduğu bilinmeyen bir ülkede geçiyor fakat kullandıkları harfler bile Arap harflerine çok benziyor. Filmde Araplarla özdeşleştirilebilecek çok fazla şey kullanıyor. Bu temsillerin tamamı hem İslam öncesi geleneklere ve Arapların mitolojik dönemlerine hem de Arap kültürüne dayandırılıyor. İslam veya günümüz Arapları ile alakası olmayan bu unsurların hepsi birbirine karıştırılarak İslam temsili olarak sunuluyor."

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı
Ekin’den yeni kitap: Gazze - Ardu’l İzze
Siyonistlerin katlettiği her gazeteci karartılmış bir gerçektir!
Fare kadar vicdanı olmayan tiyatroculara salon yok!
Umran dergisinin Ekim 2024/362. sayısı çıktı