AK Parti Hükümeti'nin anti-demokratik komplolarla karşı karşıya olduğu günlerde, New York Times, Washington Post ve Guardian gibi muteber gazeteler başyazılarında açıkça demokrasiden yana tavır aldı.
Yeri geldi, Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a benzetmeye çalıştığı iddialarına prim verilmemesi gerektiğini yazdılar. Yeri geldi, Ankara'daki demokrasi karşıtı gelişmelere seyirci kalan Beyaz Saray'ı gafletle suçlayıp harekete geçmesini istediler. Ancak Köşk krizi ve kapatma davası gibi en kritik süreçlerde AK Parti'ye büyük destek veren uluslararası medyada, son günlerde Erdoğan ve partisi hakkında gittikçe yükselen bir eleştiri dozu dikkat çekiyor.
Bu tür yazıların sonuncusu, Washington Post'un başyazısıydı. AK Parti ve Erdoğan hakkında çok olumsuz bir tablo çizen yazının başlığı içeriği özetliyordu: "İslamcı hükümetin demokratik ilkelere bağlılığı şüpheli". Başbakan Erdoğan'ın, son seçimi çaldığı söylenen Ahmedinejad ve Darfur katliamıyla suçlanan Ömer Beşir gibi liderler hakkındaki olumlu sözleriyle başlayan eleştiriler, Doğan Grubu'na kesilen vergi cezası ve Ergenekon operasyonu çerçevesinde yaşanan hukuk ihlalleriyle devam ediyordu. Tabii, yazıda Erdoğan'ın İsrail'i hedef alan eleştirileri ihmal edilmemiş. Batı medyasında, baştan beri katıksız AK Parti karşıtları da var. Burada kastettiğimiz, ilgililerin yakından bildiği Rubin, Pipes ya da Çağaptay gibi isimler değil. Mesele, kritik zamanlarda AK Parti'ye ciddi destek verenlerin, bugün neden tavır değiştirdiği. Bu, ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir soru. Bunun nedeni, malum lobilerin devreye girmesi mi? AK Parti'nin iç ve dış politikada attığı bazı adımlar mı? Yapıp ettiklerini dünyaya anlatmakta zorlanması mı? Aşırı özgüvenle bazen sözün, eylemin önünden gitmesi mi? Yoksa bu ihtimallerin bir kesişimi mi?
AK Parti'nin dış politika alanında deneyimli isimlerinden biri, bu sorunun cevabı üzerine konuşurken, önemli bir noktaya dikkat çekti: Batı basınındaki eleştirilerin artmasının tek nedeni olmasa da en önemli sebebi, İsrail'le ilişkilerin kötüleşmesi. İsrail'le ilişkiler kötüleşince, uluslararası medya Sudan'dan İran'a birçok konuya farklı bakıyor ve bunların olumsuz etkisi katlanıyor. Ona göre, olumsuz algının oluşmasında, hesaplanmadığı halde üst üste gelen olayların da etkisi vardı: İsrail'le tatbikatın iptalinden hemen sonra, gösterişli bir törenle Suriye'ye vizenin kaldırılması; Irak'la ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılması ve ardından Erdoğan'ın İran ziyareti.
Erdoğan ve AK Parti'ye bakışın değişmesinde İsrail'in ne kadar etkili olduğunu, bizzat İsrailli liderlerin değerlendirmelerinde de görmek mümkün. Türkiye, her gün yeni bir darbe planıyla boğuşurken, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in orduya övgü yağdırması anlamlı değil mi? Amerikan savunma dergisi Defense News'ün "Erdoğan ülkesini İsrail'le ortaklıktan uzaklaştırıp radikal İslam'a doğru mu götürüyor?" sorusuna, Peres şu cevabı veriyor: "Türkiye dünya üzerinde, demokratik olmayan bir kurumun, yani ordunun, demokrasiyi korumakla görevli olduğu tek ülkedir. Gerçekten de öyleydi. Ancak ordunun rolü değişti. Şimdi soru, Erdoğan'ın Müslüman nüfusunu demokrasiye doğru mu götüreceği, yoksa demokratik güçlerin daha İslamcı bir devlet mi isteyeceğidir."
Halbuki aynı Peres, 2 yıl önce yaptığım röportajda, AK Parti'yle ilgili bu kaygıları reddediyordu: "İki açıdan endişeler yersiz. Bir kere Erdoğan, İslami değil, laik hükümetten yana olduğunu deklare ediyor. Beyanattan kuşku duyulabilir. Yalnız bir kişinin beyanatından daha önemlisi yaptıklarıdır. Erdoğan, bir fanatik gibi mi davranıyor? Erdoğan döneminde, Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerini sürdürüyor olması bile tek başına onun nasıl bir anlayışa sahip olduğunun en iyi delili." (Zaman, 1.9.2007)
İsrail'in haksızlıklarını eleştirmeye devam etsek de uğruna bu haksız imajı kazandığımız İran'ın, neden nükleer krizin konuşulacağı ilk toplantının İstanbul'da yapılmasına dahi razı olmadığını sorgulayabiliriz. Ergenekon'dan Doğan Grubu'na kesilen vergi cezasına Batı basınında çıkan eleştirilerde birçok eksik ve yanlış olduğu kesin. En azından objektifliğini koruyan çevrelerle daha etkin iletişim kurulamaz mı? Türkiye'de bütün taşların yerinden oynadığı bir zamanda, AK Parti'nin "Batı medyası bildiğini yazsın" deme lüksü var mı?
ZAMAN