Jonathan Cook / Mepa News
Batı medyası İsrailli sivilleri İsrail ordusunun öldürdüğünü görmezden geliyor
Hamas'ın 7 Ekim saldırısından bu yana, Batı medyasının bu olayları "yeniden ele almadığı", çoğu zaman da Filistinli grup tarafından gerçekleştirilen" hayret verici vahşetin yeni ayrıntılarını ortaya koymadığı" bir gün bile geçmedi.
Bu ifşaatlar Batı'da kamuoyunun öfkesini canlı tutmaya hizmet etti ve Filistinli dayanışma aktivistlerini geri planda tuttu.
Bu öfke de Gazze'nin büyük bölümünü yerle bir eden, çoğu kadın ve çocuk 18 bin 700'den fazla Filistinliyi öldüren ve 2.3 milyonluk nüfusun gıda, su ve yakıta erişimini engelleyen İsrail'in işini kolaylaştırdı.
İsrailli liderler defalarca soykırımdan bahsetse ve etnik temizlik operasyonları gerçekleştirse de, Batılı hükümetlerin İsrail'in arkasında durmasını ve onu silahlandırmasını çok daha kolay hale getirdi.
İsrail'in yoğun bombardımanları yaklaşık iki milyon Filistinliyi Gazze'nin Mısır sınırındaki küçük bir alana sürerken, açlık ve ölümcül hastalıklar da etkisini göstermeye başladı.
7 Ekim'le ilgili, Hamas'ın 40 bebeğin kafasını kestiği, bir diğerini fırında pişirdiği, toplu ve sistematik tecavüzler gerçekleştirdiği ve bir cenini annesinin rahminden kopardığı gibi iddiaların birçoğu inanılmayacak kadar şok ediciydi.
Hatta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Hamas'ın İsrailli bir aileye yönelik saldırısını dehşet verici detaylarla -ve tamamen yanlış bir şekilde- anlattı: "Babanın gözü çocuklarının gözü önünde oyuldu. Annenin göğsü kesildi, kızın ayağı kesildi, oğlanın infaz edilmeden önce parmakları kesildi."
Çok az kanıt
İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi grupların da belgelediği gibi, o gün Hamas ve İsrail'deki diğer silahlı kişiler tarafından şüphesiz vahşet işlendi.
İsrail'in sivilleri sürekli ve acımasızca bombalaması ve Hamas'ın İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinlilerin takası olmaksızın kalan İsrailli rehineleri serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle Gazze'de o günden bu yana her gün vahşet yaşanmaya devam ediyor.
Ancak Batı medyası tarafından Hamas'a karşı öne sürülen ve İsrail'in Gazze'de iki aydır sürdürdüğü saldırının gerekçelerini güçlendiren daha şok edici iddialar konusunda, İsrailli yetkililer ile son derece taraflı ve güvenilmez ilk müdahalecilerin iddialarının ötesinde genellikle çok az kanıt sunuldu ya da hiç kanıt sunulmadı.
Geçen hafta BBC ve diğerleri 7 Ekim'de Hamas'ın sistematik toplu tecavüzlerine ilişkin haberlerle yine öne çıktılar. Birleşmiş Milletler'in bu iddiaları soruşturma çabaları ise İsrail tarafından engelleniyor.
Bununla birlikte, Gazze'de giderek artan yıkıma ilişkin haberlere bir kez daha yer verilmedi.
Ancak medyanın 7 Ekim'i olayların gerçekleşmesinden çok sonra yeniden incelemeye hazır olması oldukça katı sınırlar içinde gerçekleşti. Sadece İsrail'in o gün yaşananlara ilişkin anlatısını destekleyen iddialar yayınlandı.
Çok daha karmaşık bir gerçekliğe işaret eden ve İsrail'in kendi eylemlerini çok daha rahatsız edici bir şekilde resmeden, giderek artan sayıda kanıt görmezden gelindi ya da bastırıldı.
Batı medyasının bu son derece dürüst olmayan yaklaşımı, beyan ettikleri gibi korkusuzca gerçeğin peşinde olmadıklarını gösteriyor. Aksine, İsrail tarafından kendilerine verilen konuşma noktalarını kusuyorlar.
Bu sadece vicdansızlık değil -özellikle de İsrail'in küçük ve büyük yalanları teşvik etme konusundaki uzun geçmişi göz önüne alındığında- aynı zamanda tüm temel gazetecilik kurallarını da ihlal ediyor.
Ve daha da kötüsü, medyanın İsrail'in 7 Ekim versiyonunu saf bir şekilde yayması, İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırmak için Gazze'yi yerle bir etmenin ahlaki açıdan haklı olduğu yönündeki iddiasına hayat vermeye devam ediyor.
Aktif amigolar
Çoğu Batılı izleyicinin bilmediği bir şekilde, son iki aydır İsrail kaynaklarından gelen ve Hamas'a atfedilen cinayetlerin en azından bir kısmında İsrail ordusunun parmağı olduğunu gösteren kanıtlar sürekli olarak artıyor.
Bu hafta İsrail ordusu nihayet 7 Ekim'de kendi sivillerini "muazzam ve karmaşık miktarda" öldürdüğünü kabul etti. Sayıların büyüklüğü göz önüne alındığında, şeffaf bir mantıksızlıkla ekledi: "Bu olayları soruşturmak ahlaki açıdan doğru olmayacaktır."
Batı medyasının 7 Ekim olaylarını mercek altına almaya devam eden ilgisi göz önünde bulundurulduğunda, nasıl oluyor da bu üzücü kanıtları araştırmak bir yana, hiçbirinin üzerine gitmiyor?
Batı medyasının sadece İsrail'i değil Hamas'ı kötü adam olarak gösteren hikayelerle ilgilendiği -ve bunların doğru ya da yanlış olmasına büyük ölçüde kayıtsız kaldığı- sonucuna varmamak zor. Bu, medyanın tarafsız muhabirler olmadığı, İsrail tarafından aktif amigoları olarak işe alındığı anlamına gelir.
İsrail'in Batı medyasında da yankı bulan resmi anlatısına göre Hamas uzun zamandır ilkel, dini kana susamışlık ve Yahudi nefretinin bir karışımıyla İsrail'deki topluluklara çılgınca, barbarca bir saldırı planlıyordu.
İsrail'in anlatısına göre grubun bu hedefini gerçekleştirme şansı 7 Ekim'de İsrail'in gardını bir anlığına düşürmesi ve Hamas'ın kendisini ve Gazze'nin diğer 2.3 milyon sakinini kalıcı olarak hapsetmeyi amaçlayan yüksek teknolojili bariyeri aşmasıyla geldi.
Saldırı sırasında Hamas sivillerin katledilmesine odaklandı, bebeklerin kafasını keserek öldürdü ve tecavüzü bir savaş ve kirletme silahı olarak kullandı. Komşu İsrail topluluklarının evlerine ateş açtılar, çoğu zaman evleri harabeye çevirdiler ve kurbanlarını diri diri yaktılar.
Kuşkusuz, kafası kesilen 40 bebek iddiası sessizce rafa kaldırıldı, çünkü bunun için tam olarak sıfır kanıt var. İsrail'in kendi yayınladığı rakamlara göre o gün sadece iki bebek öldü.
Yine de medya, uzun süredir itibar görmeyen bu iddiayı ortaya atan İsrailli sözcülere ya da Batılı politikacılara nadiren meydan okuyor.
Ancak diğer iddiaların çoğu da kanıtsız ve incelenmeye muhtaç.
Her ne kadar kendilerine nadiren söz hakkı verilse de Filistinlilerin o gün yaşananlara dair kendilerine ait alternatif bir anlatıları var ve bu anlatıların bir kısmı İsrailli kaynakların ifadeleriyle destekleniyor.
Resmi söyleme meydan okuma
Bu anlatıya göre Hamas uzun bir süre boyunca çıkış için hazırlandı ve stratejik bir hedefi vardı. Amaç Gazze'yi çevreleyen dört askeri üsse komando tarzı bir saldırı düzenleyerek mümkün olduğunca çok sayıda İsrail askerini öldürmek ya da rehin almak ve benzer bir saldırıyı yerel İsrail topluluklarına düzenleyerek sivil rehineleri ele geçirmekti.
Buna göre amaç, rehineleri, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu ve çoğu zaman askeri bir yargılama ya da suçlama olmaksızın İsrail hapishanelerinde tutulan binlerce Filistinli mahkumla takas etmekti.
Filistin halkı için bu mahkumlar Gazze'de tutulan İsraillilerden daha az rehine değil.
Hamas askeri üslere ve İsrail'in Be'eri ve Kfar Azza bölgelerine saldırdı. Bu nedenle o gün öldürülen 1200 İsraillinin yaklaşık üçte biri asker, polis ya da silahlı muhafızdı. Ve bu nedenle 240 rehinenin çoğu da İsrail ordusunda görev yapıyordu.
İsrailliler de dahil olmak üzere çoğu anlatıya göre Hamas, Gazze bariyerine yakın bir bölgeye taşınmış olan Nova müzik festivaline yanlışlıkla girmişti. Güvenlik görevlileri ile beklenmedik çatışmalar yaşanırken, festival katılımcılarına yönelik saldırı özellikle kaotik ve dehşet verici bir hal aldı.
Peki Hamas neden bu kadar çok sivili öldürerek planından saptı? Ve bunu neden İsraillileri diri diri yakmayı, evlerini harabeye çevirmek için ateş gücünü kullanmayı ve müzik festivalinin yakınındaki otoyolda yüzlerce arabayı ateşe vermeyi içeren böylesine vahşi, gereksiz ve zaman alıcı bir şekilde yaptı?
Hamas'ın bu kadar enerji ve mühimmatı rehineleri ele geçirme planı yerine korku gösterisi tiyatrosuna harcamakla ne kazanması gerekiyordu?
Pek çok Batılı lider ve gazeteci için mantıklı bir cevaba ihtiyaç yok gibi görünüyor. (Onlara göre) Hamas -ve muhtemelen tüm Filistinliler- İsraillileri, Yahudileri ya da belki de tüm gayrimüslimleri öldürmeyi doğaları haline getiren barbarlardır.
Ancak zihinleri ırkçı varsayımlarla daha az bükülmüş olanlar için, kurtulan İsraillilerin ve yetkililerin tanıklıklarının yanı sıra İsrail medyasından gelen haberlerle olaylara ilişkin alternatif bir tasavvur giderek daha somut hal alıyor.
İsrail'in resmi anlatısıyla çeliştikleri için bu tanıklıklar Batı medyası tarafından titizlikle görmezden geliniyor.
"Diri diri yakıldılar"
Şaşırtıcı bir şekilde, açıklamaları resmi anlatıyı en çok karıştıran kişi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun sözcüsü Mark Regev oldu.
Regev 16 Kasım'da MSNBC'ye verdiği bir mülakatta, İsrail'in yaptığı incelemeler sonucunda saydığı yanmış cesetlerin sadece İsraillileri değil Hamas savaşçılarını da kapsadığını görmesi üzerine resmi ölü sayısını 200 kişi düşürdüğünü belirtti. Diri diri yakılan savaşçıların kimlikleri kolayca tespit edilemeyecek kadar bozulmuştu.
Regev, MSNBC sunucusu Mehdi Hasan'a şunları söyledi: "Aslında o kadar kötü yanmış cesetler vardı ki onların bizim olduğunu düşündük. Ama sonunda Hamas teröristleri oldukları ortaya çıktı."
Regev'in açıklamasında MSNBC röportajcısı tarafından tartışılmayan ve o zamandan beri medya tarafından görmezden gelinen bariz bir sorun vardı. Bu kadar çok Hamas savaşçısı nasıl oldu da İsraillilerle tamamen aynı yerlerde, yani kalıntıları haftalarca ayrı ayrı teşhis edilemeyecek şekilde yakıldı?
Hamas savaşçıları rehineleriyle birlikte arabalarında ve evlerinde kendilerini yakarak garip bir ritüel mi gerçekleştirdiler? Eğer öyleyse, neden?
Bu konuda, 7 Ekim olaylarından sağ kurtulan İsrailli bir kişinin yanı sıra bir güvenlik görevlisi ve çeşitli askeri personel tarafından da teyit edilen muhtemel bir açıklama var. Ancak bu ifadeler resmi anlatıyı keskin bir şekilde zayıflatıyor.
İsrail tarafından bombalandılar
Nova festivalinden kaçan ve Be'eri'de saklanan Yasmin Porat o gün hayatta kalan az sayıdaki kişiden biriydi. Partneri Tal Katz öldürüldü.
Porat İsrail medyasına defalarca neler olduğunu anlattı.
Porat'ın 15 Kasım'da Kan radyosuna anlattığına göre, Be'eri'deki Hamas savaşçıları bir düzine kadar İsrailli rehineyle birlikte bir eve barikat kurdular. Ya onları canlı kalkan olarak kullanmayı ya da bir çıkış için pazarlık kozu olarak kullanmayı planlıyorlardı.
Ancak İsrail ordusu pazarlık yapacak durumda değildi. Porat ancak Hamas savaşçılarından biri onu canlı kalkan olarak kullanıp teslim olmadan önce evi boşalttığı için kaçabildi.
Porat, İsrailli askerlerin, İsrailli sivillerin varlığına rağmen Hamas'ın silahlı adamlarıyla dört saat süren bir çatışmaya girdiğini anlatıyor. Ancak rehinelerin hepsi çapraz ateşte öldürülmedi. İsrail, çatışmayı bir İsrail tankının eve iki top mermisi atmasıyla sonlandırdı.
Porat'ın anlattığına göre, bunun neden yapıldığını sorduğunda, "duvarları kırmak ve evi temizlemeye yardımcı olmak için olduğu" yanıtını verdiler.
Saldırıdan kurtulan diğer kişi Hadas Dagan. Çatışma sırasında evin önündeki çimenlikte yüzükoyun yatan Dagan, Porat'a iki merminin eve isabet etmesinden sonra neler olduğunu anlattı. Dagan her ikisinin partlerlerinin de yanında yattığını ve patlamalardan kanaklanan şarapnel parçalarıyla öldüklerini görmüş.
Çatışma boyunca evin içinde çığlık atan 12 yaşındaki kız çocuğu Liel Hatsroni de öldü.
Hatsroni ve teyzesi Ayalan'ın her ikisi de kül oldu. Cesetlerinin teşhis edilmesi haftalar aldı.
Liel Hatsroni'nin kömürleşmiş kalıntıları, İsrail'in Hamas'ı İsraillileri öldürmek ve yakmakla suçlarken kullandığı duygusal kanıtlardan biri oldu.
İsrail haber sitesi Ynet, Liel, teyzesi, ikiz kardeşi ve büyükbabasının ölümlerini bildirirken, Hamas savaşçılarının "hepsini öldürdüğünü ve daha sonra da evi ateşe verdiklerini" söyledi.
Kafası karışan pilotlar
Porat'ın ifadesi, İsrail'in o günkü sivil ölümlerinin önemli bir kısmından ve yanmış cesetlerden sorumlu olduğunu gösteren tek kaynak değil.
Be'eri'deki güvenlik koordinatörü Tuval Escapa, Porat'ın Haaretz gazetesine verdiği ifadeyi etkili bir şekilde doğruladı. Escapa şunları söyledi: "Sahadaki komutanlar, teröristleri rehinelerle birlikte ortadan kaldırmak için evlerin içindekilerle birlikte bombalanması da dahil olmak üzere zor kararlar aldılar."
Nova festivalindeki yanmış arabalar ve içindekiler de benzer bir akıbete uğramış gibi görünüyor. Görünüşe göre Hamas'ın silahlı adamlarının arabalardaki rehinelerle birlikte bölgeden kaçmasından endişe eden helikopter pilotlarına ateş açarak arabaları ve içindekileri yakmaları emredilmiş.
Bunun muhtemel bir açıklaması var. İsrail ordusunun uzun zamandır Hannibal direktifi olarak bilinen gizli bir protokolü var ve bu protokolde askerlere rehin alınmalarını önlemek için yakalanan yoldaşlarını öldürmeleri talimatı veriliyor. Bu direktifin İsrailli sivillere nasıl uygulanacağı daha az açık olmakla birlikte, geçmişte kullanıldığı görülüyor
Amaç İsrail'in tutukluları serbest bırakma talepleriyle karşılaşmasını engellemek.
İsrailli bir askeri yetkili, Albay Nof Erez, "Hannibal direktifinin görünüşe göre uygulandığını" ifade etti. Erez, İsrail'in 7 Ekim'deki hava saldırılarını "kitlesel bir Hannibal direktifi" olarak nitelendirdi.
Haaretz, polis müfettişlerinin "olay yerine gelen ve teröristlere ateş açan bir İsrail savaş helikopterinin bazı festival katılımcılarını da vurduğu" sonucuna vardığını bildirdi.
İsrail ordusu tarafından yayınlanan bir videoda Apaçi helikopterleri, muhtemelen Gazze'ye rehine kaçırmaya çalışan Hamas savaşçılarının bulunduğu varsayımıyla, bölgeden ayrılan araçlara rastgele füze atarken görülüyor.
Ynet haber sitesi, İsrail hava kuvvetlerinin Nova festivali semalarındaki iki düzine saldırı helikopteriyle ilgili bir değerlendirmesini aktardı: "Teröristlerle İsrail askerlerini ya da sivilleri ayırt etmek çok zordu." Bununla birlikte, pilotlara Gazze ile olan bariyer bölgesinde "gördükleri her şeye ateş etmeleri" talimatı verildi.
Haberde, "Ancak belli bir noktadan sonra pilotlar saldırılarını yavaşlatmaya ve hedefleri dikkatle seçmeye başladılar" denildi.
Bir başka İsrailli yayın organı Mako ise "kader kararlarını vermelerine yardımcı olacak neredeyse hiçbir istihbarat olmadığını" belirterek pilotların "dakikalar içinde tüm mermilerini boşalttıklarını, yeniden silahlanmak için uçtuklarını ve tekrar döndüklerini" kaydetti.
Bir başka Mako raporunda ise bir Apaçi birliğinin komutanının şu sözleri aktarılıyor: "Bölgemizdeki insanlara ateş etmek... Bu yapacağımı hiç düşünmediğim bir şeydi." Bir başka pilot ise saldırıyı şöyle anımsıyor: "Neye ateş edeceğim konusunda kendimi bir ikilem içinde buldum."
Mezara gidecek sırlar
Oldukça sıra dışı bir şekilde, muhabirler harabeye dönmüş evlerin, yanmış ve buruşmuş arabaların yıkımını haberleştirirken, yüzlerine bakan görsel kanıtları tamamen görmezden geldiler ve sadece resmi İsrail anlatısını güçlendirdiler.
Kimsenin sormadığı ve hiçbir zaman da cevap bulamayacağı çok sayıda soru var.
Hamas, savaşçılarının kendi videolarında çoğunlukla hafif silahlar taşıdıklarını gösterirken nasıl bu kadar geniş çaplı ve yoğun bir yıkım yarattı?
Basit RPG'ler taşıyanlar, festivalden kaçan ve hızla hareket eden yüzlerce aracı doğru bir şekilde takip edip vurabilecek ve bunu yer seviyesinden yapabilecek kapasitede miydi?
Hamas'ın vücut kameralarından alınan görüntülerde Nova festivalinden ayrılan araçların içinde hem silahlı kişiler hem de rehineler olduğu görülüyor. Hamas kendi insanlarını yakma riskini neden alsın?
Hamas'ın zaferlerini filme alma hevesi göz önüne alındığında, neden bu tür eylemlerin görüntüleri yok? Ve Hamas neden en değerli mühimmatını İsrail askeri üslerine saldırmak gibi çok daha zor bir görev için saklamak yerine arabalara rastgele saldırılar düzenleyerek harcasın?
İsrail, muhtemelen cevapları zaten bildiği ve başkalarının da bir gün gerçeği öğrenmesinden korktuğu için, yanmış arabaları ve harabeye dönmüş evleri araştırmakla ilgilenmiyor gibi görünüyor.
Dini örgütler ölülerin kutsallığını korumak için araçların aceleyle gömülmesini talep ederken, metal iskeletler sırlarını mezara götürecek.
Grotesk masallar
Giderek artan bu kanıtlardan ve görsel ipuçlarından kesin olarak anlaşılan şey, 7 Ekim'de çok sayıda İsrailli sivilin ya İsrail ile Hamas arasındaki çatışmaların çapraz ateşinde ya da Hamas savaşçılarının Gazze'ye dönüp yanlarında rehineler götürmesini engellemek için İsrail ordusunun verdiği direktiflerle öldürüldüğüdür.
Bu hafta Haaretz gazetesinde İsrailli bir yorumcu tanıklıkları "sarsıcı" olarak nitelendirdi ve ekledi: "Hannibal direktifi sivillere uygulandı mı? Ne kadar zor olursa olsun, bir soruşturma ve kamusal tartışma hemen şimdi yapılmalıdır."
Ancak ordunun da açıkça ortaya koyduğu gibi, Gazze'ye yönelik tüm soykırım kampanyası gerçeklikle sınırlı bir ilişki içinde görünen korkunç iddialara dayanırken soruşturma yapmaya niyeti yok.
Bunların hiçbiri Hamas'ın zulmünü, özellikle de sivillerin öldürülmesini ve rehin alınmasını haklı çıkarmaz. Ancak bunlar, o günkü olayların çok farklı bir tasvirini çiziyor.
İsrail ve destekçilerinin 7 Ekim'deki Hamas saldırısını Nazi Holokostu ile karşılaştırmaya çalıştıklarını hatırlayın. Filistinlileri başlarına gelecek her türlü şeyi hak eden kana susamış vahşiler olarak göstermek için grotesk masallar uydurdular.
Ve bu masallar, Gazze'de etnik temizlik ve soykırım uygulayan İsrail'e yönelik Batı hoşgörüsünün ve sempatisinin temelini oluşturdu.
Gerçek şu ki, Hamas'ın işlediği suçlar, ne yazık ki, sivillerin tali hasar haline geldiği modern militarize çatışmaların tipik bir örneği olarak görülseydi, Batılı hükümetlerin İsrail'in Gazze'deki saldırısını halklarına pazarlaması çok daha zor olurdu.
Batılı hükümetlerin ve kurumların yapması gereken, Gazze'yi yerle bir etmek ve sakinlerini komşu Sina'ya sürmek için bahane arayan İsrailli yetkililerin söylediklerini tekrarlamak değil, Hamas'ın o günkü vahşetinin boyutlarını açıklığa kavuşturacak bağımsız bir soruşturma talep etmek olmalıydı.
Batı medyasının performansı ise daha da iç karartıcı ve tehlikeli. İşgalci İsrail'in kanıtsız iddialarını defalarca güçlendirdiler, Filistinlilere yönelik iftiraları çok az veya hiç incelemeden yaydılar ve İsrail'in resmi anlatısına meydan okuyan kanıtları aktif olarak bastırdılar.
Sırf bu nedenle bile Batılı gazeteciler Gazze'de şu anda işlenmekte olan insanlığa karşı suçların tamamen suç ortağıdır. Bu suçlar iki ay önce değil, şu anda işlenmektedir.
Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News tarafından Türkçeleştirilmiştir.