Batı Medyası Gazze'deki Drama Gözlerini Yumdu

AA’ya değerlendirmede bulunan uzmanlar, ana akım medyanın takındığı İsrail yanlısı tavrı tekrarladığını ve insanlık dramına gözlerini büyük ölçüde kapadığını belirtti.

İsrail’in taraf olduğu olaylarda tavrını genelde bu ülkeden yana koyan Batı medyası, Gazze’deki son saldırılarda da bazı istisnalar dışında bu yaklaşımını tekrarlayıp yaşanan insanlık dramına gözlerini büyük ölçüde kapayarak madalyonun tek tarafını görmeyi tercih etti.

Aralarında yüzlerce çocuk ve kadının da bulunduğu sivil can kayıplarının yoğunluğuna rağmen ABD ile Avrupa Birliği’nin (AB) önde gelen ülkeleri arasında yer alan Almanya, İngiltere ve Fransa’da, İsrail’in saldırıları meşru gösterilirken Filistin’den yükselen sesleri duymazdan gelme, İsrail’e yönelik eleştirileri antisemitizm olarak görme eğilimi kendisini bir kez daha gösterdi.

Türkiye’de yaşanan gelişmelerde insan hakları kartını sıkça ve çoğunlukla temelden yoksun şekilde kullanmaktan çekinmeyen, geçen yıl yaşanan Gezi olayları sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti'yi sert şekilde eleştiren Alman medyasının önde gelen bazı kuruluşları, Gazze'de yaşanan ve uluslararası örgütlerin “savaş suçu” vurgusu yapmaktan çekinmediği drama sessiz kalmalarıyla dikkati çekti.

Gezi olayları nedeniyle 67 yıllık tarihinde ilk kez Türkçe başlıkla çıkan ve 10 sayfalık Türkçe özel ek veren Alman medyasının amiral gemilerinden Der Spiegel dergisinin aynı ilgiyi Gazze için göstermekte çekingen davranması, 4 Haziran 2013’te yayımladığı haberde Taksim'de yaşanan olayların savaşı andırdığını belirterek “Tıpkı savaşta gibi” başlığını kullanan 2,5 milyonluk tirajıyla Almanya’nın en çok satan gazetesi konumundaki Bild gazetesinin Gazze’deki savaşı sadece İsrail’in gözüyle görmesi Alman basının sınıfta kaldığını gösteren net örnekler arasında yer aldı.

Gezi olayları sırasında Erdoğan kişisel olarak hedef alınarak “Erdoğan için durum ciddileşiyor”, “Erdoğan'ın sultanlığı sallantıda” gibi başlıklar kullanılırken Gazze’ye saldırı emriyle ayrım gözetmeksizin sivillerin ölümüne neden olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya yönelik “kişisel başlıklara” pek rastlanmaması da dikkati çekti.

Ayrıca Der Spiegel gazetesi, Gazze’de bilançonun ağırlaştığı günlerde dahi Türkçe ve Almanca olarak 'Der Staat Erdoğan – Erdoğan devleti' başlıklı yine Başbakan Erdoğan’ı hedef alan bir kapakla okuyucularının karşısına çıktı.

Sivil ölümlere bir kaç cümle

Bild’in sahibi olan ve yayın ilkeleri arasında “Yahudiler ile Almanlar arasında uzlaşmayı teşvik etmek ve İsrail halkının yaşamsal haklarını korumak” ifadesi yer alan Axel Springer Grubu, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını meşru görürken sivil ölümleri birkaç cümlelik kısa haberlerle sayfalarına yansıtmasının yanı sıra İsrail’in saldırılarını protesto amacıyla düzenlenen eylemlere karşı sert bir tavır takındı.

Gazze’de ölü sayısının 635’e ulaştığı dönemde Bild gazetesinin 23 Temmuz tarihli nüshasının birinci sayfasında “Hamas terörü” başlığını kullanması grubun tavrını net şekilde yansıtan bir örnek olarak kayıtlara geçti. Bild gazetesi, 25 Temmuz’da Almanya’da Yahudi karşıtlığı tehlikesinin arttığını öne sürerek,  “Yahudi Nefreti – Bir Daha Asla” manşetini kullandı ve antisemitizme karşı bir kampanya başlattı. Filistin yanlısı gösterilerde ve sosyal medyada Yahudi karşıtı bir söylem kullanıldığını öne süren gazete, bir baş yazısında da “Yahudi soykırımından ciddi ders ve sorumluluk çıkaran her Alman, Yahudi devletinin varlığı tehdit edildiğinde, her zaman İsrail’in yanında yer almalıdır” görüşüne  yer verdi.

Alman medyasının tutumu ve özellikle de Gazze saldırılarından çok, antisemitizm konusunun işlenmesini AA’ya değerlendiren Uluslararası Fransız Radyosu Almanya temsilcisi Pascal Thibaut, medyanın çekingen davranışının Almanya'nın geçmişinden kaynaklandığını tahmin ettiğini söyledi. Fransız basınını da yakından takip ettiğini, Alman basının konuyla ilgili daha ürkek davrandığını ifade eden Thibaut, Almanya'da yaşayan vatandaşların bu konuda daha eleştirel olduğunu belirtti.

Almanya’da Gazze konusunda daha dengeli bir yaklaşım sergileyen medya kuruluşları da oldu. Frankfurt Rundschau gazetesi, 29 Temmuz’da Filistin Büyükelçisi  Khouloud Daibes’in makalesini yayımlarken haberlerinde sivil ölümlere yer verdi. Süddeutsche Zeitung gazetesi de eleştirel yayınlarını sürdürürken, bir süre önce İsrail’in eski Berlin Büyükelçisi Schimon Stein’in, “Bu savaş İsrail’in çıkarına değil. Savaşa son verilmeli. İsrail, bombalar atarak güvenlik elde edemez. Artık cesur bir barış planının zamanı geldi” görüşlerine ayrıntılı şekilde yer verdi.

İsrailli yetkililere “özel ilgi” 

Gazze yayınlarının eleştiri konusu olduğu ve tarafsızlık ilkesinin tam olarak gözetilmediği tartışmalarının yaşandığı ülkeler arasında İngiltere de yer aldı.

Deneyimli İngiliz gazeteci ve Guardian gazetesi köşe yazarı Jonathan Steele, AA'ya yaptığı açıklamada, İngiliz basının Gazze saldırılarıyla ilgili yaptığı haberlerde İsrail'den bir yetkilinin yer almasına özellikle dikkat ettiğini belirterek, “Bu tip krizlerde her zaman iki taraftan da görüş alamazsınız. Ancak basının her seferinde bir İsrailli yetkiliden görüş alması dikkat çekiciydi” dedi. 3 İsrailli gencin kaçırılması ve öldürülmesinin ardından İsrail hükümetinin 500'den fazla Filistinliyi gözaltına aldığını vurgulayan Steele, bu gözaltıların Hamas'ın füze saldırılarını arttırdığını ancak bu arka plan bilgilerine birçok basın organının yer vermediğini belirtti. 

Steele ayrıca, saldırılar boyunca başkent Londra başta olmak üzere İngiltere genelinde yapılan Gazzeprotestolarına hiçbir İngiliz basın kuruluşunun yer vermediğini ifade etti. 

BBC eleştirildi

İsrail'in bir ay süren Gazze saldırıları boyunca İngiliz basını saldırılara yer verdi ancak özellikle BBC ve bazı İngiliz gazeteleri İsrail yanlısı yayın yaptıkları gerekçesiyle eleştirilere maruz kaldı. Başkent Londra'da her hafta İsrail'in Gazze saldırılarını protesto eden on binlerce kişi, BBC'nin genel merkezi önüne de giderek tepkilerini dile getirdiler.  

İngiltere'de Müslümanlarla ilgili yayınlanan en eski gazete olan “Muslim News”ün editörü Ahmed Versi, AA'ya yaptığı açıklamada, “İlginç bir şekilde Sky haber kanalı BBC'ye göre olanları daha iyi yansıttı. BBC'nin İsrail'i kızdırmamak adına fazla temkinli bir yayın yaptığını gördük” diye konuştu. Versi, İngiliz basınının birçok Batı ülkesi gibi İsrail'in saldırılarından Hamas'ı sorumlu tuttuğuna dikkati çekerek, "Basının Hamas'ı suçlayıcı bir fotoğraf çizmeye çalıştığı çok açıktı. Özellikle saldırıların başladığı ilk günlerde basının Filistinli sivil kayıplara yer vermemesi, Hamas'ın İsrail'e yaptığı füze saldırılarına vurgu yapması dikkat çekiciydi" ifadelerini kullandı.

Hukukçu ve insan hakları aktivisti Hakan Camuz, İngiltere'de 1997-2007 arasında Başbakanlık yapan Tony Blair döneminde BBC'nin yayın politikasının değiştiğini ve İngiliz dış politikasıyla paralel hareket eder bir hale geldiğini savundu. BBC'nin özellikle de İslam coğrafyasında yaşanan çatışmalarda devletin politikasına hep uyan haberler yaptığını kaydeden Camuz, "Benzer bir yayın politikasını Gezi Parkı Odaklı olaylar sırasında da izlediler. BBC İstanbul muhabiri, olayların yaşandığı yere 2-3 kilometre uzakta bir yerden gaz maskesiyle yayın yapıyor ve gazdan etkileniyor havası yaratıyor. Algı yaratma operasyonunun bir parçası haline geldi o dönemde" ifadelerini kullandı. 

İngiliz yayın kurumu BBC ise, Gazze konusunda İsrail yanlısı yayınlar yaptığını düşünmüyor. BBC, AA'ya gönderdiği açıklamada, Gazze'deki durumla ilgili kurumun kapsamlı ve konunun her yönüne değinen yayınlar yaptığını belirterek, “Rolümüz, ne olduğunu ve neden farklı görüşleri yansıtmaya çaba gösterdiğimizi anlatmaktır. Bazen hızlı şekilde gelişen olayları doğru, adil ve dengeli bir şekilde aktarmaya devam etmeye kararlıyız” ifadelerine yer verdi. 

BBC'nin 9 Temmuz’da internet sitesindeki haberde kullandığı "İsrail, yeniden Hamas'ın saldırısı altında" başlığı da tepki çeken vurgular arasında yer aldı. Guardian gazetesi köşe yazarı Owen Jones, "bunun ünlü boksör Mike Tyson'ın küçük bir çocuğu dövdükten sonra çocuğun Tyson'a tükürdüğünü iddia ederek bir başlık atmak gibi olduğunu" söyledi. 

Aralarında Noam Chomsky, John Pilger, Ken Loach gibi önemli düşünürler ve gazetecilerin bulunduğu isimler BBC Genel Müdürü’ne 45 bin kişinin imzaladığı bir açık mektup göndererek, "Gazze'nin İsrail işgali altında olduğunun BBC'nin hatırlaması gerektiğini" vurguladı. 

BBC'ye gönderilen açık mektubu hazırlayan savaş karşıtı ve Filistin yanlısı gruplardan "Stop the War Coalition" grubunun Sözcüsü Ian Chamberlain AA'ya yaptığı açıklamada, mektupla BBC'ye Gazze'nin işgal altında olduğunu hatırlatıldığını belirterek, mektubu şimdiye kadar yaklaşık 60 bin kişinin imzaladığını belirtti. 

İnsanların BBC'nin yayınlarıyla ilgili hala kızgın olduğunu ve bu nedenle yarınki Gazze protestosunun BBC'nin genel merkezi önünden başlayacağını ifade eden Chamberlain, "Mektubumuza BBC'den henüz bir yanıt almadık ancak BBC'nin baskı altında olduğu açık, yayınlarında biraz daha dikkatli davranıyorlar ve olay yerinden daha çok haber yapıyor gibiler. Yarınki protestonun da BBC tarafından takip edileceğini umuyoruz" dedi.  

Guardian ve Independent gibi dış politika konularına diğer gazetelere göre daha geniş yer ayıran İngiliz gazeteleri kimi zaman manşetlerine Gazze'den fotoğraflar taşıdı. Ancak Avustralyalı medya patronu Rupert Murdoch'ın sahibi olduğu Times gazetesinin 22 Temmuz'daki sayısında yüzlerce Filistinli ölürken, sadece ölen İsrailli askerlerin cenaze törenlerinden fotoğraflara geniş yer vermesi dikkati çekti.

Fransız basını antisemitizm gözlüğüyle baktı 

İsrail’in Gazze saldırılarına yönelik haberlerde antisemitizm vurgusunun ön planda yer aldığı ülkeler arasında bulunan Fransa’da halk, Filistin'e destek yürüyüşleri düzenlerken Fransız basını, bu desteği ve Şucaiyye katliamını görmezden geldi.

Fransa'nın sol görüşlü gazetelerinden Le Monde, 20 Temmuz'da, 70'ten fazla sivilin öldüğü Şucaiyye katliamının ertesi gününde, "İsrail-Gazze savaşı Fransa'ya sıçradı" manşetiyle Paris'in banliyölerinden Sarcelles'de Filistin'e destek eylemi sonrasında yaşananları sayfalarına taşırken katliama ilk sayfasında hiç yer vermedi. Gazete bir sonraki gün ise sürmanşetinde Filistin'e destek eylemlerinde Yahudi karşıtlığı yapıldığını iddia eden haberini kullandı. Eylemlere, özellikle Müslümanların ve Yahudi düşmanlarının katıldığına işaret edilen haberde, Sarcelles'deki gerginliğin altında antisemitizmin yattığı öne sürüldü.

Antisemitizm vurgusu Le Figaro gazetesi tarafından da işlendi. Gazete, Gazze'de yapılan gelişmelerin Fransa'ya yansımasının antisemitizme yol açtığını iddia ederek Filistin'e destek gösterilerinin sanıldığı gibi halkın her kesimden kabul görmediği yönündeki anket haberini ilk sayfasına taşıdı. Gazete, Şucaiyye katliamından bir gün sonra da “Devletin zirvesinde antisemitizm şoku” manşetiyle çıktı.

Fransız gazeteci Dominique Vidal, Fransız basının Gazze’ye bakışının katliamlar arttıkça ve Fransa’da gösteriler yoğunlaştıkça değiştiğini ifade etti. Vidal’e göre Cumhurbaşkanı Hollande ve Başbakan Manuel Valls’ın dahi temmuz ayı sonuna doğru ölen sivillerin sayısının artması ile söylemini İsrail aleyhine değiştirmek zorunda kaldığını ve Gazze saldırıları için “vahşet” ifadelerinin dahi kullanıldığını ileri sürdü.

Öte yandan daha sessiz bir tavır içerisinde olduğu görülen yazılı basının aksine görsel medyanın saldırıları gösterme konusunda cesur davrandığı gözlendi. Özellikle ana haber bültenlerinde geniş yer ayrılan Gazze’deki gelişmeler birçok tartışma programına konu oldu. Şucaiyye katliamına ve BM okul saldırısına geniş yer ayrılan haber bültenlerinde uzmanlar Gazze’de yaşanan insani duruma dikkati çekti.

İspanya’da karışık tablo 

İspanya, Gazze konusuna geniş yer ayıran ülkeler arasında yer aldı. El Pais, El Mundo gibi yüksek tirajlı gazeteler özellikle Gazze'deki saldırılarda çocuk ölümleriyle ilgili olan veya İsrail tankları ile askerlerinin olduğu fotoğrafları kullanırken, saldırılarda ölenler, yaralılar ve kenti terk etmek zorunda kalanların sayıları haberlerde öne çıkarıldı. Sağ görüşlü ABC ve La Razon gibi gazetelerin haberlerinin içindeki yorumlarda ise İsrail yanlısı görüşler ağırlıklı oldu. İspanya'daki önemli tüm gazetelerin internet sitelerinin Gazze özel dosyası açıp, konuyla ilgili dünyadaki önemli gelişmeleri anlık olarak aktarması da dikkati çekti.

Diğer yandan aralarında Penelope Cruz, Javier Bardem, Pedro Almadovar gibi isimlerin de olduğu 100 kadar İspanyol sanatçı ve entelektüelin İsrail'i soykırım yapmakla suçladıkları ve gerek İspanyol hükümeti gerekse AB'den, İsrail'in sivilleri hedef alan saldırılarının kınanmasının talep ettikleri manifesto da gazetelerde yer buldu.

İskandinav medyasının ise Gazze konusunda daha dengeli bir yayın yaptığı gözlendi. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları İsveç televizyonlarında çoğunlukla birinci haber olarak, gazetelerde ise manşet ve sürmanşette yer aldı.  Yazılı ve görsel medya özellikle sivillerin ölümüne tepki gösterirken okul ve ambulansların bombalanmasından dolayı İsrail'i barbarlıkla suçladı.

Öte yandan yazılı basında köşe yazarları da İsrail saldırılarına tepki gösterirken binlerce sivil ve çocuğun ölümünün açık bir katliam olduğu yönünde birleştiler.

Danimarka gazeteleri, Gazze'deki saldırıları Gazzeli çocukların cesetlerinden çok yıkıntıların görüntüleriyle yansıtmayı tercih ederken sorunun İsrailli 3 gencin kaçırılmasından kaynaklandığına sık sık gönderme yaptı ve İsrail'in tüneller konusundaki endişeleri ile Hamas'ın sorunun kaynağı olarak gösterildiğine vurgu yaptı.  Danimarka’nın en etkili gazetesi Politiken ise Filistinlilerin söylemi ile Hamas karşıtı söylemi dengeli bir şekilde yansıtmaya çalıştı.

ABD basınında İsrail lobisi etkisi

ABD basını, Beyaz Saray yönetiminin ve İsrail lobisinin de etkisiyle İsrail’in Gazze saldırılarına destek veren bir yayın çizgisi güderken, sivil can kayıplarının her geçen gün arttığı bir ortamda, Hamas’ın şiddeti tırmandıran taraf olduğu üzerinde durdu.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı andan bu yana İsrail’in Hamas karşısında “kendini koruma hakkı bulunduğu” yönündeki yayınlarıyla dikkati çeken ABD basınının sahiplik yapısı da tartışılmaya devam ediyor.  Bazı kaynaklara göre, ABD medyasının yüzde 90'ı İsrail politikalarını destekleyen Yahudi kökenli kişilerin ellerinde bulunurken, ülkenin önemli yayın organlarından New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, CNN gibi kuruluşların ya sahibi ya da üst mevkilerinde İsrail politikalarına destek veren Yahudilerin etkin olduğu belirtiliyor.

CNN televizyonu, İsrail bombardımanının başladığı 7 Temmuz’dan itibaren canlı yayınlarla İsrail’in roket saldırıları ve tünellerle mücadele ettiğini işlerken, yayınlarında İsrail tarafından yetkililere ve İsrail’i savunan konuklara yer veriyor. İsrail’e fırlatılan roket sayılarını günlük olarak alt yazı bandında veren televizyon, büyük tepki çeken Gazze’de sahilde oynayan 4 çocuğun öldürülmesi ve Birleşmiş Milletler’e ait okullara düzenlenen saldırıları ise kısa haberlerle geçiştirdi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun her açıklamasını canlı yayınlayan CNN, Hamas’ı şiddeti tırmandıran taraf olarak gösteren yayınlara yer verdi.

İsrail’i eleştiren muhabiri sürdü

NBC News de CNN ile aynı doğrultuda yayınlara yer verirken, canlı yayınlarına genellikle İsrail’in saldırısını destekleyen yetkilileri konuk etti. Zira televizyon, muhabirlerinin yayında İsrail’in aleyhinde yorumlarda bulunmasına müsaade etmiyor.

Televizyon, 2009 yılındaki İsrail işgalini ve 2012 yılındaki Gazze'ye yönelik bombardımanı en etkili veren isimlerden biri olan NBC News’in muhabiri Ayman Mohyeldin’i Gazze sahilinde 4 çocuğun ölümüne neden olan İsrail’in hava saldırısına yakından şahit olması ve sonrasında attığı sosyal medyadaki paylaşımlarının ardından geri çekmişti.

Aynı şekilde CNN de deneyimli muhabiri Diana Magnay'i, İsrail’in Gazze'ye yönelik ağır bombardımanını canlı yayınla aktardığı esnada bir tepe üzerinde bombardımanı izlemek üzere toplanan ve saldırılara alkışlar ve sevinç çığlıklarıyla karşılayan İsraillilerin kendisini tehdit etmesinin ardından Twitter’dan verdiği tepki üzerine Moskova’ya göndermişti.

Sivil kayıplara vurgu yok

ABD'nin en etkili gazetelerinden olan New York Times gazetesi de, İsrail’e destek veren yayın çizgisini saldırıların başladığı ilk günden itibaren sürdürdü. Haberlerinde İsrail’in kendini savunduğuna ve İsrail’in füze savunma sisteminin yetersizliğine vurgu yapan gazetenin kullandığı fotoğraflar ise daha çok Gazze’de yıkılan bina ve Hamas’ın attığı roketlere ilişkin oldu.

Gazete,  Gazze saldırılarını manşetine çektiği günlerde ya İsrail askerlerinin yorgun, uyurken, uzaktan Gazze'yi izlerken fotoğraflarına yer verdi ya da İsrail askerinin cenazesi, Hamas roketlerinden beton arkasına sığınan aile gibi fotoğraflarla saldırıyı vermeyi tercih etti. Saldırıda hayatını kaybedenlere ilişkin sayının bir aylık savaşın hikayesini ortaya koyduğu belirtilen haberde, Filistin Sağlık Bakanlığı’nın ölümlere ilişkin rakamlarının tartışmalı olduğu ifade edilip, İsrail tarafının da 900 “teröristi” öldürdüğüne ilişkin açıklamasına dikkati çekti.

İsrail’in kara operasyonunun haklılığını satır aralarında işleyen gazete, sahilde oynayan Bakr ailesinden 4 çocuğun hayatını kaybettiği saldırıdan bir gün sonrasındaki başyazısında, “Hamas liderleri, nüfus yoğunluğu bulunan alanlarda roketleri muhafaza etmeleri ve fırlatmalarından dolayı kınanmayı hak ediyor” ifadesine yer verdi.

Gazze meselesinde ABD basınında objektiflik sorunu

Washington Post gazetesi de İsrail yanlısı haberleriyle dikkati çekiyor.

Gazete, son dönemdeki ateşkes çabalarının sonuçsuz kalmasında veya bozulmasında Hamas tarafından fırlatılan roketlere vurgu yaparken, İsrail’in Gazze’de mültecilerin sığındığı BM’ye ait okulları vurulmasında sorumluluğun kimde olduğunu açıkça yazmaktan kaçındı.

BM okullarına düzenlenen ilk saldırı, 25 Temmuz tarihli gazetenin birinci sayfasında manşetten duyuruldu. Ancak saldırıya yönelik protestolar satır aralarında geçiştirilirken, haberde İsrail’in saldırıdan Hamas’ın sorumlu tutulması gerektiğine yönelik açıklaması spottan verildi.

Columbia Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Direktörü Rashid Halidi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son dönemde ABD basınında küçük de olsa gelişme olmasına rağmen ana akım medyanın tamamen taraflı olduğunu belirterek, birçok gazetecinin hiç sorgulamadan İsrail'in kullandığı ''terör tünelleri'', ''Canlı kalkan'' gibi ifadeleri kullandığını belirtti. Amerikan medyasının en temel bazı gerçekleri sakladığını ifade eden Halidi, Filistinlilerin 65 yıldan fazla zamandır yerlerinden edildiği, 47 yıldır işgal altında yaşadığı veya 2006 yılından bu yana tamamen abluka altında kaldığının medyada açıklanmadığı bildirdi.

20 bin kişilik protestoyu görmezden geldiler

Amerikan basını, geçen cumartesi başkent Washington’da İsrail’e tepki göstermek için binlerce insanın katılımıyda düzenlenen gösteriyi de görmezden gelmeyi tercih etti.

Yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı gösteri Washington’ın yerel gazetelerinde yer alırken, ana akım medyanın sütunlarını çok fazla doldurmadı. Washington Post, Wall Street Journal, Los Angeles Times ve New York Times gibi gazeteler gösteriye ilgi göstermedi. 

Zira ABD medyasının İsrail yanlısı yayınları New York’ta tepki çekti. İsrail’in Gazze’ye saldırıları, New York’taki CNN ve Fox News binaları önünde aralarında Yahudilerin de bulunduğu çok sayıda din ve milletten binlerce kişi tarafından protesto edildi.

Öldürülen gazetecilere de tepki verilmedi

Filistin Radyo ve Televizyon Birliği'nin verilerine göre, İsrail'in Gazze saldırılarında 10 basın mensubu yaşamını yitirdi, 38 kişi de yaralandı. Ancak gerek Avrupa gerekse de ABD basınında gazetecilerin öldürülmesine ilişkin ciddi eleştirel bir yaklaşımda bulunulmadığı gibi, gazetecilerin öldürülmesi haberi bile sadece bazı medya kuruluşlarında satır aralarında kendisine yer bulabildi.

Ünlülerden İsrail’e tepki

ABD medyasının aksine, Hollywood yıldızları İsrail’e tepki göstermekten çekinmedi, ancak bu ünlüler de İsrail lobisinin ciddi baskısına maruz bırakıldı.  

Sosyal paylaşım sitesi Twitter ve fotoğraf paylaşım sitesi Instagram’dan seslerini duyuran ünlülerin İsrail’i kınayan açıklamaları dikkati çekti.

Filistin’in özgürlük mücadelesine destek verenlerin arasında ünlü şarkıcı ve oyuncu Selena Gomez de bulunuyor. Instagram’dan 18 Temmuz’da fotoğraf paylaşan Gomez, paylaşımında “Bu insanlıkla ilgili,Gazze için dua edin” ifadesini kullandı. Hakkında Hamas’ı desteklediğine dair propaganda başlayan Gomez, paylaşımının ardından tepkilere rağmen ifadesini silmeyerek, “Herhangi bir tarafı tutmuyorum. Herkes için geçerli olacak barış ve insanlık için dua ediyorum”  mesajını yayımladı.

Columbia Üniversitesi Profesörü Halidi, sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalarla ilgili olarak da alternatif medya kanallarının ana akıma göre daha dengeli ve objektif olduğunu belirterek,  Amarikan ana akım medyada İsrail haberlerinde uygulanan ''diyet''in sosyal medyayla bir nebze de olsa aşıldığını ifade etti.

Rihanna'ya twit sildirdiler

Öte yandan İsrail lobisi, Twitter hesabından “Özgür Filistin” hashtag'ine destek olan NBA oyuncusu Dwight Howard’ın twitini sildirip özür diletme yönünde baskı uygularken, Gazze’de yaşanan trajediye sessiz kalmayan şarkıcı Rihanna da aynı hashtag'e verdiği desteği yoğun baskılar sonucu silmek zorunda kaldı.

Ünlü İspanyol oyuncu Javier Bardem de Gazze’de yaşananlara sessiz kalan Batı toplumunu mektupla eleştirmişti.

İsrail’e tepki gösterenlerin arasında Altın Küre ödüllü ABD’li sinema oyuncusu Mia Farrow da bulunuyor.

AA

Filistin Haberleri

Hamas: İsrail Gazze'ye yardım ulaşmasını engellemek için her yolu deniyor
Katil İsrail, Gazze'de hastanenin jeneratörünü bombaladı
Siyonistlerin Gazze'de bıraktığı konserveler 15 çocuğu zehirledi!
İşgal rejiminin UNRWA kısıtlamalarına karşı UAD'den alınacak görüş bağlayıcı olacak
Cenin kentindeki saldırılarda 2 günde 9 Filistinli şehit oldu