H. Hümeyra Şahin’in konuyla ilgili Akşam gazetesinin bugünkü nüshasında (2 Aralık 2017) yayınlanan “Batı kendini imha ediyor” başlıklı yazısı şöyle:
Batılı medya kuruluşları, dünyada yaşanan olayları bütün boyutlarıyla değil, bilinçli bir seçicilikle kendi penceresinden tüm dünyaya servis ediyor. Keza hukuk mekanizmaları, adaletin değil, dünya siyasetinin şekillendirildiği tezgahlar olarak kullanılıyor. Objektiflik, hukuk, adalet sadece vitrin süsü!
Oryantalist klişeler her tarafta kol geziyor. Batılı basın-yayın organlarında Ortadoğu şehir ve toplumlarının ‘kurak toprak, mağdur kadın, patlayan bombalar, hukuk ihlalleri’ gibi bilinçli tercih edilen fonlarla birlikte verilmesi alışıldık bir durum. Batılıların zihnindeki Doğulu/Müslüman ülke imgesi bu ve benzeri görüntülerle güçlendiriliyor. Böylece Batı’nın ‘evrensel insanlık değerleri(!)’nin her yere ulaştırılması için adeta zemin hazırlanıyor. Batı’nın Doğu’yu tanımlarken kullandığı bu ve benzeri oryantalist şablonlar medyadan akademiye, sanattan siyasete açık ve örtük biçimde yüzyıllardır kullanılıyor.
Batı’nın ‘ötekini tanımlayarak kendini inşa ettiğini hepimiz biliyoruz. Doğu, yüzyıllardır Batı için hem bir arzu nesnesi hem de bir bilgi nesnesi oldu. 1001 gece masallarının Batılı zihinlerde yarattığı gizemli Doğu imgesi henüz hiç Doğu’ya gitmemiş Batılıların bile merak duygularını tahrik etti. Sedir ağaçlarının, sırça sarayların, odalıkların, ilginç mimari eserlerin varlığından haberdar olmak bir Batılı zihin için düşünmeye değerdi. Bu noktadan sonra Doğu yaygın bir bilgi nesnesi haline geldi. Kuşkusuz bilgi tek başına masum değildi. Öğrenilen her bilgi üzerinden bir iktidar kurgulandı. 19.yy’da Batı üniversitelerinde yapılan oryantalizm araştırmaları ile Doğu’nun uzak köşelerinde yaşayan yerli halkların yaşam biçimine dair edinilen bilgi, onların nasıl yönetileceği üzerine kurgulanan iktidarın mayası haline geldi. Ve böylece sömürgeler çağı başladı. Bu sömürge deneyimi içinde Batı’nın Doğu üzerine kurguladığı iktidarın ‘insani’ boyutunu ise ‘yardımsever’ tıp hizmeti oluşturdu. Fakat Frantz Fanon’un sözettiği şekilde Batı tıbbı bile bir sömürge aracına dönüştü. Fransız sömürgesi altındaki Cezayir’de yaptığı psikiyatri çalışmaları Fanon’u ‘Avrupa’nın refah ve ilerlemesi zencilerin, Arapların, Hintlilerin ve sarı ırkların ölü vücutları ve akıttıkları ter üzerine inşa edilmiştir’ sonucuna ulaştırıyordu.
21. yy.’da da durum çok farklı değil. Huzuru, barışı ve refahı sadece kendileri için bir hak olarak gören ahlak, Afganistan, Irak, Suriye sokaklarındaki savaş görüntülerini kendi ülkelerindeki düzgün ve sıralı caddelerin garantisi olarak görmeye devam ediyor. Fakat son yıllarda dünyadaki güç dengeleri değişmeye başladı. Artık çok kutuplu bir dünya kurulurken Batı da kendi iktidar kurgusunu yeniden yapılandırıyor. Bu noktada uluslararası medyanın ekrana getireceği her görüntü bu yeni iktidar kurgusunu şekillendirme işlevi görüyor.
Fakat Batı kendi hakimiyet algısı içinde bu kurguyu yeniden yaparken artık eskisinden çok farklı bir dünyayla karşı karşıya. Çünkü bilgi artık herkesin elinde. Dolayısıyla herkes elinde bir iktidar potansiyeli bulunduruyor. Batı’nın eskisinden farklı olarak hoyratça dünya siyasetini şekillendirmesi bu nedenle. Batı’nın vahşi yanı, artık örtülerden sıyrılarak pornografik biçimde ortaya çıkıyor. Hukukta, medyada, siyasette… Bir zamanlar Doğu üzerinden kendini inşa eden Batı, şimdi yine Doğu üzerinden kendini imha ediyor.
Elbette bu süreç tek yönlü değil. Doğu kendi gücünü idrak ettiği, özgüvenini ihya ettiği sürece, bu gidişatı kendi lehine çevirebilir.