Prof. Dr. Abdulrahman Helli, Filistin meselesi ve Gazze savaşına yönelik Batı'da gözlemlenen tutum değişikliklerini değerlendirdi. Helli, özellikle genç Amerikalıların İsrail'e desteğinin azaldığını iddia eden anket sonuçlarının yanıltıcı olabileceğine vurgu yaptı. Anketin seçici sonuçlarının yanılsamalı bir kamuoyu algısı yarattığını belirten Helli, Batı kamuoyunun stratejik kararlar üzerindeki etkisinin sınırlı olduğuna dikkat çekiyor.
Katar Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abdulrahman Helli, Batı kamuoyundaki değişim algısının gerçekliğini sorgulayan El-Arabi el-Cedid'de bir makale kaleme aldı. Helli, özellikle Filistin meselesi ve Gazze savaşına yönelik Batı'da gözlemlenen tutum değişikliklerinin yanıltıcı olabileceğini belirtti. Jerusalem Post tarafından yayınlanan ve Amerikalı gençlerin İsrail'e desteğinin azaldığını gösteren bir anketin sonuçları üzerinden bu durumu değerlendiren Helli, anket sonuçlarının seçici bir şekilde kullanılmasının gerçek bir kamuoyu algısından ziyade bir yanılsama yaratabileceğini ifade etti.
'ANKET ARAP DÜNYASINDA YANLIŞ ALGILANDI'
Anket sonuçlarının, Amerikan gençliğinin büyük bir kısmının "İsrail'in sona erdirilmesi" fikrini desteklediğine dair yorumlarının, aslında geniş bir analiz ve kontekst dikkate alınmadan yapıldığını vurgulayan Helli, bu tür sonuçların yanıltıcı olabileceğini belirtti. Özellikle anketin detaylı analizinin eksikliği ve sadece belirli sonuçların öne çıkarılmasının, Arap dünyasında yanlış bir algı yarattığına dikkat çekti.
Helli, Batı kamuoyunun önemli ve stratejik kararlar üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunu, özellikle dış politika meselelerinde kamuoyu görüşlerinin hükümet politikaları üzerinde belirleyici bir rol oynamadığını belirtti. Bu bağlamda, Batı'daki protestoların ve kamuoyu eğilimlerinin, politika yapıcılar üzerinde beklenen etkiyi yaratmadığını ifade etti.
İşte Prof. Dr. Abdulrahman Helli'nin "Batı Kamuoyunun Değiştiği Yanılsaması Üzerine" başlıklı o makalesinin tamamı:
Arap medya kuruluşları Jerusalem Post tarafından yayınlanan ve 18-24 yaş arası genç Amerikalıların çoğunluğunun İsrail'i desteklemediğini, hatta bazen İsrail karşıtı tutumlar sergilediğini gösteren bir anketin sonuçlarını yayınlamaya devam ediyor. Harris Enstitüsü ve Harvard Üniversitesi Amerikan Siyasi Araştırmalar Merkezi tarafından 13-14 Aralık 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen ve farklı yaş gruplarından yaklaşık iki bin Amerikalı seçmenin katıldığı ankete dayanan gazete, anket sonuçları arasından özellikle bu gruptaki gençlerin %51'inin İsrail-Filistin çatışmasının uzun vadeli çözümünün "İsrail'in sona erdirilip Hamas ve Filistinlilere teslim edilmesi" olduğuna inandığı bulgusuna odaklanıyor. Bu sonuç yaygın bir şekilde dolaşıma sokuldu ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın bir konuşması da dahil olmak üzere önde gelen isimler tarafından, gençlerin görüşlerindeki bu değişimin "Aksa Tufanı"nın bir başarısı olduğu şeklinde anlatıldı. 70 sayfalık anket raporu anketi yapan kuruluşun internet sitesinde yer almasına rağmen, seçici bir tutumla anketin sadece bu sonucunu öne çıkaran Jerusalem Post tek referans olarak kullanıldı. Bu durum ise, gazetenin anlatısının ve özellikle vurgulamak istediklerinin yayılmasına yol açmakla kalmayıp, Araplara hayal satmak ve İsrailliler arasında korku yaymak amacıyla ön plana çıkarılan bu sonucun önemini azaltan diğer sonuçların göz ardı edilmesine de neden oldu.
Paralel bir eğilim olarak, Arap uydu kanalları Gazze savaşına karşı Batı şehirlerinin ve başkentlerinin meydanlarında düzenlenen protestolara önemli ölçüde yer ayırdı. İzleyiciler her hafta sonu Gazze savaşına karşı Batı’da düzenlenen haftalık gösterileri canlı ve eş zamanlı olarak takip etti.
Öte yandan, İslam dünyasında "direniş" merkezi olarak bilinen şehirler de dahil olmak üzere Arap başkentlerinde beklenen ölçüde protestolar gerçekleşmediği için, aynı ekranlarda İslam dünyasının büyük protesto gösterilerine dair benzer görüntüler yer almadı. Böylece, Batılı devletler Gazze savaşı konusundaki konumları nedeniyle lanetlenir ve Batılı halklar bu konumu değiştirmeye çağrılırken, Batı’nın kendisi, Arap gençlerinin, hayatlarını riske sokma pahasına kitleler halinde kendisine ulaşmayı arzuladıkları yegane güvenli havza olma vasfını pekiştirdi.
Bu makale, Filistin davası da dahil olmak üzere çeşitli küresel meselelere yönelik Batı ve dünya kamuoyundaki küçük ve görece değişimlerin varlığını inkar etme niyetinde değildir. Son yıllarda Batı'da aşırı sağın ve daha az ölçüde de olsa aşırı solun yeniden canlanmasına ek olarak, kamuoyunda gözlemlenen Filistin sorununa ilişkin bu değişim, abartılmaması gereken bir gelişmedir. Bu, sosyal medya sayesinde bireylerin yerleşik medya tarafından kasıtlı olarak saklanan bilgilere erişmesine olanak tanıyan bireysel özgürlük ve ifade özgürlüğü standartlarının imkan verdiği doğal bir durumdur.
Burada vurgulamak istediğim iki husus var.
Birincisi, Batı kamuoyunun önemli ve stratejik kararlar üzerindeki etkisinin sınırlılığıdır. Buna Filistin meselesi, İsrail'e verilen destek gibi dış meseleler ve sürdürülmekte olan savaşlar hakkındaki tutum da dahildir. Irak'ın işgaline karşı, o dönemde Amerika ve İngiltere de dahil olmak üzere Batılı ve uluslararası başkentlerin meydanlarını dolduran sivil ve resmi protestolar hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Birçok Batılı hükümet bile bu savaşa karşıydı, ancak bu Irak'ın işgalini engelleyemedi. Seçim sandığı üzerinde gerçek bir etkisi olmayan konularla ilgili olduğu sürece kitlelerin görüşlerinin ancak sınırlı bir etkiye sahip olduğuna dair pek çok örnek var. Bu, iktidar partilerinin kararlarını verirken başvurdukları bir oyundur; zira her zaman seçim sandıklarında belirleyici olan başka eğilimler vardır.
Bu makalede yapısöküme tabi tutmak istediğim ikinci husus, Jerusalem Post tarafından ortaya atılan, Amerikalı gençlerin çoğunluğunun (yüzde 51) "İsrail'in sona erdirilmesi ve Filistinlilere teslim edilmesi" taraftarı olduğu aldatmacasıdır. Her ne kadar saha çalışmaları konusunda uzman olmasam da, yaygın olarak bilinen bir husustur ki, herhangi bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını doğru okumak, (anketin objektif ve masum olması şartıyla) katılımcıların sayısı ve hangi kesimleri temsil ettikleri gibi örnekleme dair ayrıntıların, soruların formülasyonu, objektiflik derecesi ve sorulma şekli gibi soru tekniğine dair hususların kapsamlı bir analizini ve nihayet farklı sorulara verilen cevaplarının birbiriyle karşılaştırılmasını gerektirir. Daha da önemlisi, şayet anketin tasarımcılarının yanıtları belli bir yöne tevcih etme niyeti varsa, bu ancak böyle kapsamlı bir analizle ortaya çıkarılabilir.
Söz konusu anketin detaylarını bu açıdan incelediğimizde, giriş bölümünde anketin 13-14 Aralık tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde, kamuoyu araştırması ve analizi konusunda uzman olan ve Amerikalı yetişkinlerin duygu, davranış ve motivasyonlarını takip eden Harris Poll ve HarrisX'e kayıtlı 2034 kişi arasında online olarak gerçekleştirildiğini okuyoruz. Raporun giriş bölümünde anket sonuçlarının yaş, cinsiyet, bölge, ülke, etnik köken, medeni durum, aile büyüklüğü, gelir, istihdam, eğitim, siyasi parti ve gerektiğinde siyasi ideolojiye göre farklılaştırıldığı belirtilmektedir. Ancak Gazze savaşıyla ilgili sorularda yaş dışında bu parametrelerin hiçbiri ayırt edilmemiş, önemine rağmen hepsi kapalı tutulmuştur. Ankete katılan 2034 kişinin ne kadarının genç yaş grubunda (18-24 yaş) olduğunu, sayı olarak gençlerin tutumlarında bir değişim olduğu tespitine imkan verecek büyüklükte bir kesim olup olmadığını, etnik, siyasi ve parti geçmişlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bu detayları bilmek gerekli değil mi? Rapor bu konularda neden bilgi vermiyor?
Diğer konular arasında “İsrail” başlığı altında gündeme getirilen Filistin meselesinin, ankete katılanların bu sorunla ilgili farkındalığının ne düzeyde olduğunu anlamak için listenin en altında yer aldığı ve tüm katılımcıların yalnızca %2'sinin dikkatini çektiği görülüyor. Bu, sadece yaklaşık 40 kişinin (gençler dahil) konuyla ilgilendiği ve dolayısıyla cevaplarının rastgele veya medyadan etkilenmiş değil, önceki bilgi ve tutumlara dayalı olabileceği anlamına geliyor. Sözü edilen bu gençlik çoğunluğu, benzer cevaplar veren kategorize edilmiş yaş gruplarının tüm kesimleriyle birlikte, tüm katılımcıların %19'undan fazla değil. Bu oran, görünüşte varsayımsal bir soruda Hamas'ı destekleyen ve İsrail'in geleceğinin uzun vadeli bir çözüm lehine sona ermesinden yana olanlarla aynıdır.
Öte yandan, Arap dünyasında sevinçle ön plana çıkarılan bu genç kesimin (18-24 yaş) yüzde 76'sı Hamas savaşçılarının 7 Ekim'de kadınlara yönelik tecavüz ve diğer suçları işlediğine inanıyor. Yüzde 81'i kadın gruplarının kadınlara karşı tecavüz ve diğer suçları işleyen Hamas'ı açıkça kınaması gerektiğini düşünüyor. Yüzde 80'i İsrail'in Filistin'in yoğun nüfuslu bölgelerindeki hedeflere yoğun hava saldırıları düzenlemek ve bu vatandaşlara uyarılarda bulunmak suretiyle kendisini teröre karşı savunduğuna ve buna hakkı olduğuna inanıyor. Ayrıca bu gençlerin yüzde 40'ı İsrail'in Filistinlilere karşı soykırım yapmadığına, sadece kendini savunmaya ve Hamas'ı ortadan kaldırmaya çalıştığına; yüzde 70'i İsrail'in sivil kayıpları önlemeye çalıştığına; ve yüde 73'ü üniversitelerinin kampüslerindeki anti-Semitik olarak sınıflandırılan gösteriler nedeniyle soruşturma geçiren rektörlerinin görevlerinden istifa etmeleri gerektiğine inanmaktadır.
Anketteki anonim gençlerden oluşan örneklem ve aynı grubun dikkatle formüle edilmiş diğer sorulara verdiği yanıtların niteliği, Arap medyasının Amerikan gençliğinin görüşlerinde Filistin davasına ya da Gazze savaşına yönelik önemli bir değişim olduğuna dair propagandasına izin vermemektedir. Bu sayısal göstergeler gerçek, hatta bu oranlardan kat kat fazla olsa bile, deneyimler bunların gerçek etkileri olmadığını göstermektedir. Batı kamuoyunun eğilimlerini bilmek ve şekillendirmekle ilgilenen Arap yetkililer ve siyasi kurumlar, bu görüşleri kendileri ölçmeli, analiz etmeli ve buna binaen bir yargı geliştirmelidir. Bunu yapacak bir organizasyonun bulunmaması şaşırtıcıdır. Bu tür çalışmalar, prensipte doğru olsa bile üzerine yargı inşa etmeye elverişli olmaktan uzak bilgilere dayanan hayali ve maksatlı bir anlatıyı yaymak için değil, bilimsel ilkelere göre yürütülmelidir.