Batı Esedi İstemiyor mu?

MUSTAFA SİEL

Batılıların İslam Dünyasındaki Esas Oğlanları Laik Diktatörlerdir Suriye'deki devrim sürecini değerlendirirken üzerinde hiç düşünülmemiş ön kabullerden birisi de, bu yazıda kısaca batı olarak ifade edeceğimiz ABD, İsrail ve diğer batılı müttefiklerinin Esed–Baas iktidarının devamını istemediğidir. Değerlendirmeler bu ön kabulden hareketle yapılınca, ister istemez yanlış neticelere ulaşılıyor.

Oysa batı Mübarek'i, Bin Ali'yi, Kaddafi'yi, Salih'i ne kadar istemiyorsa, Esed-Baas diktatörlüğünü de o kadar istemiyordur. Yani batı esas olarak İslam dünyasında, diğer laik diktatörler gibi, laik Esed -Baas diktatörlüğünü de ister. Asıl çıkarı ve tercihi bu laik diktatörler lehinedir. Ve hatta bu laik diktatörler aslında batının İslam dünyasını dolaylı olarak hâkimiyeti altında bulundurma ve sömürme projelerinin dolaylı ya da direkt birer ürünü ve aktörüdürler.

Batılılar bu desteği şartlara göre açıktan, şartlar olumsuzsa gizli ve dolaylı yaparlar. Bu diktatörlerin iktidarının devamı ne zaman ki batının çıkarları aleyhine olur, işte o zaman bunların ipini çeker, gitmeleri için onay verir ve hatta gerekirse kendileri götürürler. Bu konuda en iyi misaller, Irak'ta Saddam-Baas diktatörlüğü ile Mısır'da Hüsna Mübarek diktatörlüğünün akıbetleridir.

Laik Diktatör Olmuyorsa Şeriatçı! Diktatör Verelim

Batılılar bu diktatörlerin gitmesinin elzem olduğu durumlarda da, kendileri için en yararlı, olmuyorsa en az zararlı olan; mümkünse yeni diktatörlerin, değilse, yarı İslami yarı laik bile olabilir, kimliksiz ve renksiz yönetimlerin iş başına gelmesi için gayret sarf ederler. Mesela Afganistan'da Karzai yönetimi gibi.

Mısır, Tunus ve Libya'da bu stratejilerini gerçekleştirememeleri, buralardaki hareket ve devrimleri önceden hesaplayamamaları ve bu devrimlerin çok hızlı gerçekleşmesi nedeniyle gafil avlanmaları ve ön alamamalarından dolayıdır. Engelleyemediği devrimlerin arkasından harekete geçen batı, hepimizin bildiği gibi Mısır'da askeri bir darbe gerçekleştirmiş olup, Mısır'da gerçekleştirdiği senaryoyu Tunus ve Libya'da uygulamaya çalışmaktadır.

Suriye'de ayaklanmamın hem diğerlerinden geç başlaması, hem Suriye'nin şartları gereği çok uzun sürmesi, hem de diğer devrimler dolayısıyla batılıların hazırlıklı olmaları gibi nedenlerle, Suriye konusunda gafil avlanmamışlar ve daha ayaklanma başlar başlamaz yukarıda bahsettiğimiz stratejilerini uygulamaya koymuşlardır.

Batılıların Esed - Baas diktatörlüğünü, zahiren (münafıkça) savundukları ve temsil ettikleri demokrasi ve insan hakları gibi değerler nedeniyle açıkça desteklemeleri zaten mümkün değildir. Lakin bu desteği dolaylı yoldan yıllardır yapmışlardır ve bu günde yapmaktadırlar.

Bu gün Esed yönetiminin ve vahşi uygulamalarının batılıların taşıyamayacağı bir yük haline gelmiş olması söz konusu olduğundan, batılılar Esed'in gitmesini isteyecek noktaya gelmiş olabilirler. Lakin yerine kendi çıkarlarını tehdit edecek İslami bir yönetimin kurulmasını asla istemezler. Bu nedenle Suriye'de kendi güdümlerinden çıkmayacak yarı İslami - yarı laik, renksiz davasız ve kimliksiz bir yönetimin kurulması en arzuladıkları durumdur.

Bilindiği gibi batı başta Suud krallığı olmak üzere, kendi çıkarlarını tehdit etmeyen sözde şeriat yönetimlerine ve uygulamalarına en ufak bir eleştirisi bile bulunmamakta olup, bu durum batının İslam dünyasında laik diktatörler bulamıyorsa sözde şeriatçı diktatörleri tercih ettiğini ortaya koymaktadır.

Ama eğer Suriye'de kendi çıkarlarını tehdit edecek İslami bir yönetimin gelmesi söz konusu olacaksa, kesinlikle tüm vahşetine ve ağırlığına rağmen Esed'li ya da Esed'siz bir Baas diktatörlüğünden yana olacaklar, bunu açıktan ifade etmeseler de, dolaylı olarak destekleyeceklerdir. Nitekim Mısır'da gerçekleştirdikleri askeri darbe ve sonrası kamuoyunun gözü önünde yaşananlar, bu tezimizin en açıp ispatıdır.

Arap Kralları Suriyeli Muhalifleri Destekliyor mu, Köstekliyor mu?

Suriye ile ilgili bir başka ön kabulde, başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere, Arap krallıklarının Suriyeli muhalifleri desteklediğidir. Üzerinde hiç düşünülmeden benimsenmiş olan bu ön kabulde çok ciddi bir yanılgıdır.

Öncelikle, bahse konu olan Arap krallıklarının tümü İslami görünümlü (münafık) diktatörlükler olup, bu güne kadar halktan çok ciddi bir tepki görmemelerin en önemli nedenlerinde birisi de, bu münafıkça İslami görünüm ve göstermelik İslami uygulamalarıdır.

Malum olduğu üzere Arap intifadası sürecinde devrilen Mısır, Tunus ve Libya diktatörleri laik ve uygulamaları İslam'ı zayıflatma ağırlıklı idi. Halen ayakta kalan kral diktatörlükler ise, görünürde İslami ve hatta bir kısmı şeriatçı olup, bunların derdi İslam değil, sadece iktidarda kalmaktır. Bu halleriyle, Muaviye'nin saltanatının benzerleri olup, bu nedenle halkın büyük kısmının tepkisini çekmemekte, diktatörlükleri ve yanlış uygulamaları genelde sineye çekilmektedir.

Lakin bu memleketlerdeki İslamcılar da, İslam adına da olsa diktatörlüğü ve yanlış uygulamalarını kabullenmemekte, ıslah ya da devrim yoluyla diktatörlüklerden kurtulmaya ve gerçek İslami yönetimler oluşturmaya gayret etmektedirler.

Bu nedenle bu münafık Arap diktatörlerin tek ciddi muhalifleri İslamcılardır. Nitekim başta Suud yönetimi olmak üzere diğer Arap krallıklarının Mısır'da İslamcı İhvan yönetimini devirme amaçlı askeri darbede batı ile birlikte etkili rol almaları bu durumu ortaya koymaktadır.

Hal böyle iken, bu Arap diktatörlerin, kendi memleketlerinde gerçek muhalifleri olan İslamcıların dolaylı ya da direk müttefiki olan Suriyeli İslamcı muhalifleri desteklemeleri nasıl mümkün olabilir?

Arap krallıkları için yaptığımız bu değerlendirmeler, bu memleketler halklarının çoğunluğu için söz konusu olmayıp, bu krallık halkların çoğunluğunun Suriye'de muhalifleri maddi ve manevi yönlerden ciddi destek anlamda desteklediği bilinmektedir. Bu memleket halklarının desteği, konuya vakıf olmayanlarca Arap krallarının desteği olarak algılanmak ve bu kralların Suriye muhalefetine ciddi ve samimi destek verdiği yanılgısını güçlendirmektedir.

Arap Kralları Suriye Muhalefetini Kerhen Desteklemek Zorunda Kalıyor

Peki, mevcut Arap diktatörlerinin aslında düşman olarak gördükleri İslamcıları Suriye'de kerhen de olsa, en azından görünürde desteklemeleri neyle izah edilebilir? Bunun sebebi, İran ve eklentilerinin iktidarları için gelecekte oluşturacağını düşündükleri Şii kaynaklı tehdide karşı Suriye cephesinde darbe vurmak ve İran'ın eklentisi olan konumunda olan Nusayri - Baas yönetimden kurtulmaktır.

Çünkü Arap kralları, iktidarları açısından Sünni kökenli İslamcıları tehlikeli görmekle beraber, İran eksenli Şii yayılmacılığının daha öncelikli ve ciddi tehdit oluşturduğunu düşünmektedirler. Bu krallıklar genelde Sünni olan halklarını şeriat ve Sünnilik takiyyesi ile denetim altında tutabilirken, gerek kendi memleketlerindeki ve gerekse komşu memleketlerdeki Şii olan grupları bu takiyye ile kontrol etmeleri söz konusu değildir.

İran'ın Şii hilali olarak ifade edilen Şii yayılmacılığı ve hegemonyası projesi, hem Sünni kökenli İslamcıları, hem de Sünniliği bir iktidar kartı olarak kullanan Arap krallıklarını hedef almakta olup, Esed - Baas iktidarı Şii hilalinin altın halkası durumundadır.

Bu hilali mutlaka kırmayı arzulayan Arap kralları, Nusayrilerin tekelindeki Esed ve Baas iktidarını hiçbir zaman kabullenmeyeceklerdir. Bu nedenle Suriye'de öncelikli tehdit olan Esed yönetimine karşı kerhen İslamcı muhalifleri desteklemek zorunda kalıyorlar.

Fakat bu desteği de ne Esed'in ve nede İslamcı muhaliflerin kazanamayacağı bir seviyede tutarak, her iki tarafında yıpranmasını ve kendi arzuladıkları bir yönetimin oluşmasının zeminini oluşturmaya çalışıyorlar.

Hülasa Arap diktatörlerinin Esed'i istemediği doğrudur. Lakin Esed'in yerine sahih İslami anlayışa sahip bir yönetimi de istememektedirler. Onların istediği, Suriye'de kimliksiz ve kişiliksiz, öncelikle şeriat görüntüsü altında, mümkün olmazsa yarı laik bir yönetim (Sünnilerin hakimiyetinde olmak kaydıyla) bir yönetimin kurulmasıdır ki, bu istekleri batılıların istekleriyle hemen hemen örtüşmektedir. Arada şöyle bir farktan bahsedilebilir. Batılılar laik yada yarı laik bir yönetimi öncelerken, Arap kralları sözde şeriatçı özde münafık bir yönetimi öncelemektedirler.

Batı Ve Arap Krallıklarının Suriye Devrimini Oyalama Sürecinin Nedeni

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle münafıkça bir tutumla Suriye muhalefetinin dostları görünen batılılar ve Arap diktatörlükleri, aslında muhalefetin ezici bir zafer kazanmaması için gayret etmektedirler. Çünkü muhalefetin kendi imkânlarıyla kazanacağı ezici bir zafer, Suriye'de batı ve Arap krallıklarının çıkarlarına aykırı İslami bir yönetimin tesisine yol açacaktır.

Bu nedenle hem batılıların ve hem de Arap krallıklarının müşterek isteği olan Esed ve Baas'sız, ancak sahih İslami olmayan renksiz ve kimliksiz bir yönetimin oluşması için, her iki tarafında savaşarak iyice yıpranmasını, sonuçta kendilerinin razı olacağı bir çözüme yanaşmalarını ummaktadırlar.

Bunun mümkün olmaması halinde batılılar Nusayrilerin tekelindeki Esed'li yada Esed'siz Baas diktatörlüğü ile devamı arzularken, Arap diktatörlükleri, İran'ın etkisinde ve Nusayrilerin tekelinde ki Esed'li yada Esed'siz bir bir Baas diktatörlüğünü kesinlikle kabul etmemektedirler.

Suriye'de Batı İran Birbirlerine Karşılıklı Göz Kırpıyor

Bu noktada, batılılar ile İran'ın çıkarları kesişmekte, bu kesişmede iki azılı düşman gibi görünen batılılar ile İran'ın birbirlerine göz kırpmalarına ve alttan alta birbirlerine cilve ve kur yaparak yanaşmalarına sebep olmaktadır.

Nitekim, gerek İran'ın ve gerekse Lübnan Hizbullah'ının Esed rejimine dolaylı ve direkt desteklerinin batılılarca görmezden gelinirken, muhaliflerin etkili vurucu güçlerinden birini oluşturan El Nusra gibi örgütlerin terörist diye damgalanıp etkisizleştirilmeye çalışılması üzerinde düşünülmelidir.

Suriye intifadası sürecinin ortaya çıkardığı bir sonuçta, batılıların Ortadoğu'daki laik diktatörler ve Arap krallarından müteşekkil müttefiklerine, İran ve eklentilerinin de eklemlenmesi sürecini başlatmış olması olarak görülmektedir. Bu süreç devam ettiği sürece de ABD ve İsrail'in İran'a saldırmaları ihtimali söz konusu değildir. Dikkat edilirse bu sürecin başlamasının ardından Batı ve İsrail'in nükleer silah geliştireceği tehdidiyle İran'a olan baskıları iyice azalarak neredeyse bu konu unutulmaya terk edilmiştir.

Bu süreçte batılıların İran ve eklentileri ile ilgili tek kırmızı çizgisi, İran'ın nükleer silaha sahip olmamasıdır. Buna sahip olmadığı ve sahip olacak noktaya yanaşamadığı sürece İran ve eklentileri, batılıların İslam dünyasındaki Sünni kökenli İslamcı hareketlere ve sahih İslami yönetimlere karşı koruyucu kalkanı ve sigortası konumunda olacaklardır. Bu nedenle Nusayrilerin tekelindeki Esed -Baas'ın altın halkası olduğu Şii yayılmacılığı ve hegemonyası hedefli Şii hilali projesi, gün geçtikçe aynı zamanda batının Sünni kökenli İslamcı hareketlere ve gerçek İslami yönetimlere karşı bir kalkanı projesi konumunu da kazanmaktadır.

İran ve eklentileri de, Şia yayılmacılığı ve hegemonyası ihtirasları nedeniyle, müşterek düşman olarak gördükleri Sünni kökenli İslamcı hareketlere ve sahih İslami yönetimlere karşı batılıların kendilerine biçtiği bu rolü gönüllü olarak oynamaya zaten can atmaktadırlar. Nitekim Mısır'da İhvan yönetimine ve İhvan'a karşı yapılan batı destekli askeri darbeye karşı İran yönetiminin aldığı ikircikli ve ikiyüzlü tutum, bu arzularının açık bir kanıtı olmuştur.