Batı eleştirisinin sınırları Filistin'de mi bitiyor?

Mehmet Garip Tanyıldızı, Habermas'ın ortaya koyduğu yaklaşımın sorunlarını incelerken Batılı felsefecilerin tutarsızlıklarıyla aşılması güç duvarlar inşa ettiğini vurguluyor.

Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam

Habermas'ın ethosunun sınırları

"Kadınların duyarsız paranoyaklara tapması gibi halklar da totaliter faşizmin önünde diz çöker. Bu, kendisini adamış insanlardaki paranoya öğesinin, bir canavar olarak gördükleri paranoyağa cevabıdır; varlığına müteşekkir oldukları vicdansızın vicdan azabından duydukları korkudur. Yüzlerine bile bakmayan, onları birer özne yerine koymayan, çeşitli amaçların gerçekleştirilmesi için kullanan adamların peşinden giderler. Herkes gibi bu kadınlar da irili ufaklı erk alanlarını kapmayı din edinmiş ve kendilerini toplumun da onları gördüğü gibi kötücül şeyler haline getirmişlerdir. Özgürlüğü hatırlatan her bakış onlara, fazlasıyla naif bir baştan çıkartıcının bakışı gibi görünür. Dünyaları tersine dönmüştür."

Adorno – Horkheimer / Aydınlanmanın Diyalektiği

"Eleştirel kuram" olarak bilinen düşünce akımının temsilcisi olan Frankfurt Okulu 100 yaşına girdi. Kuruluş sürecinde, Ortodoks Marksizm'in tarihsel determinizmi ve iktisadi indirgemeciliğini restore etmeye girişen "eleştirel kuram" düşünürleri kültür öğelerini merkeze alan bir analiz formuna yöneldi. Freud'un psikanalitik metodundan da beslenen Frankfurt Okulu, liberal kapitalizmin krizi karşısında tüketim toplumu kavramsallaştırmasıyla kitle kültürü eleştirisine yoğunlaştı.

Frankfurt Okulu, düşünsel gelişiminin zirvesine Üçüncü Reich döneminde ulaştı. Başka bir deyişle, Hitler iktidarının uyguladığı soykırım, o dönemki temsilcilerinin tamamı Alman Yahudisi olan Frankfurt okulu düşünürlerinin politik yaklaşımlarını ve sistem analizlerini şekillendirdi. Öyle ki, eleştirel teorinin ana metni sayılan "Aydınlanmanın Diyalektiği" kitabının önsözünde Adorno ve Horkheimer, "Aslında amacımız, insanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine neden yeni bir tür barbarlığa battığını anlamaktan fazlası değildi" sözleriyle Holokost travmasının, tezin ne kadar merkezinde olduğunu ifade ediyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı'nın yaşandığı yıllarda kaleme alınan Aydınlanmanın Diyalektiği'nde Adorno ve Horkheimer, Nasyonel Sosyalist tecrübenin Batı tarihi içinde bir yol kazası değil doğal sonuç olduğunu söylüyordu. Adorno ve Horkheimer'a göre; Aydınlanma ve ilerleme düşüncesinin toplum ve doğa üzerinde egemenlik kurma iddiası Batı aklı özelinde bir öz-yıkıma sebep olmuştu.

Adorno ve Horkheimer, Aydınlanmanın doğa ve toplum üzerinde iktidar kurma söylencesini mitolojik anlatıya dönüş olarak yorumladı. Frankfurt Okulu'nun diğer kıdemli temcilcisi Herbert Mercuse, daha sonra ise Adorno'nun asistanı Jürgen Habermas teknik ve bilimin ideoloji yani aydınlanmaya hizmet etmek için araçsallaştırıldığı teziyle teoriyi geliştirdi.

Günümüzde "eleştirel teori" ve Frankfurt Okulu iletişim kuramları arasında muteber bir konuma sahip olarak görülüyor. Entelektüel çevrelerde ekstra değer atfedilen Frankfurt Okulu'nun son büyük temsilcisi Habermas'ın Gazze halkına katliam yağdıran İsrail'e açık destek veren bir bildiriye imza atması bu yüzden şaşkınlığa sebep oldu.

Öyle ya, otoriter yönetimleri eleştiren, öteki ve ötekiyle yaşama kültürü üzerine kitap yazmış, eleştirel yaklaşımın son neferi bir filozofun zalimin yanında yer alması anlaşılamazdı. Bu bir "iletişimsel eylem" kazası olmalıydı. Ancak durum hiç de böyle değildi.

Habermas, Hamas'ı hedef alarak "demokratik ethos" adına İsrail'in var olma hakkı bahanesiyle Siyonist vahşete ve işgale sahip çıktı.

Habermas'ın bu politik konumlanması, "eleştirel kuram" olarak ifade edilen teorinin ciddi bir kritiğini yapmayı zorunlu kılıyor.

Bu minvalde, Haksöz Haber'den Abdurrahman Güner'in Habermas'ın tutarsızlığını ve Batı aklının çıkmazını yazdığı "Gazze'nin yıkımından insanın öz yıkımına: Jürgen Habermas" başlıklı kapsamlı değerlendirme dikkatle okunmayı hak ediyor.

Güner'in vurgularına ek olarak, Frankfurt Okulu'nun temsilcilerinin Holokost travmasından kaynaklı Antisemitizm paranoyasını da değerlendirmeye dahil etmek gerekiyor. Adorno ve Horkhimer'ın "Aydınlanmanın Diyalektiği" kitabında, genel teori içinde temele oturtulmak zorunluluğu olmadığı halde, "Antisemizmin öğeleri" bölümüne hacimli bir yer ayırması, bu paranoyanın teorideki dozunu gösteriyor. Protestan kökenli Habermas için de bu paranoya geçerli olsa gerek.

Habermas'ın İsrail vahşetini bu kadar katıksız bir şekilde desteklemesi ancak, Frankfurt Okulu'nun içinden çıkıp eleştirdiği Batı paradigmasının yıkımına razı olmaması ile açıklanabilir. Modernite eleştirilebilir ama bu eleştiri ve karşıtlık yıkıcı olmamak şartıyla. Habermas'ın ethosunun sınırları Filistin sınırlarına yaklaşmadan bitiyor.

Yorum Analiz Haberleri

Sâriye Rifâî, Esed'in zulmüne karşı her zaman mücadele etti!
Türkiye'ye dayattığınız laiklik yetmedi şimdi sıra Suriye'de mi?
"Süper güç ABD" üç gündür Kaliforniya'daki yangını söndüremiyor!
Şimdi 1-B sınıfından arkadaşımız Özgür bizler için hazırladığı piyesi sergileyecek...
Abdurrahman El-Karadavi’ye özgürlük!