Ahmet Gülümseyen /Yeni Akit
UNICEF, Filistin’i unutup, gözünü Türk çocuklarının sporuna dikti!
Çocuk ve gençlerimizin beden ve ruhlarını korumak, onları sosyal hayatın içerisinde yer almalarını sağlamak için spora yönlendirirken, ‘şeytan’ aklı boş durmuyor. Müslüman kimliğimizden uzaklaşıp, ‘takva’ elbisesini üzerimizden çıkarılıp ‘oyun’ ve ‘eğlenceye’ daldığımızda, İslami değerlerimizden uzaklaşmaktayız. Spor ‘aracılığıyla’ manevi çöküş, bugünle sınırlı değil. Geçmişten gelen ‘rezaletlere’ her geçen gün yeni bir halka daha ekleniyor, maalesef…
Vuslat dergisinin 2016 Eylül sayısında şu ifadelere dikkat kesiliyoruz; “İlk insan ve ilk Peygamber Âdem (a.s.)’ın oğulları Hâbil ve Kâbil arasında baş gösteren hak-batıl mücadelesi hemen hemen tarihin her döneminde olmuş ve günümüze kadar sürüp gelmiştir. Habil, hak adına mücadele verirken, Kâbil ise bâtıl saflarında bâtıl adına mücadele vermiştir… Hakk’ın yolu birdir. Bâtılın yolu ise çoktur. Bâtılın birçok maskesi vardır. Bâtıl bazen, hak adına da ortaya çıkabilir. Bâtıl, çok tehlikeli şeytanî bir virüstür. Bu virüse bulaşmamanın ilacı, Kur’ân ve Sünnet merkezli, hak saflarında yer almaktır. Hak mücadelesi verilirken, Kur’ân ve Sünnet çizgisinden çıkmamaya dikkat etmek gerekiyor…”
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Sakarya Türküsü’ şiirinin şu mısralarının önemini bugün daha iyi anlıyoruz. “Her şey akar: Su, tarih, yıldız, insan ve fikir…Oluklar çift: Birinden nur akar, birinden kir…” Düşündüğümüzde hangimiz, sürecin neresindeyiz?
“(*) Batı zihniyet yapısı, insan ve madde merkezli bir düşünce üzerine temellendirilmiştir. Hal böyle olunca sosyal, kültürel, dini, siyasi yani hayatın tüm alanlarına yönelik, Batı insanının önemli bir kısmı hayatlarını söz konusu değerler üzerine, yani maddeci bir düşünce üzerine kurgulamış ve hayata yansıtmaya çalışmışlardır. Doğu toplumları, kendi milli ve manevi değerlerinden uzaklaşarak Batı normları etkisinde bir hayatı idealize etmişlerdir. (*) Batı’ya Akan Nehir – Aliya’nın Entelektüel Yolculuğu-Prof. Dr. Ali Akdoğan - s.175)”
UNICEF. Birleşik Milletler Çocuklara Yardım Fonu. UNISEF’in resmi internet sitesindeki ülke programında (https://www.unicef.org/turkiye/) ‘Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme doğrultusunda, Türkiye’de yaşayan en zor durumdaki çocukların eğitim, çocuk koruma, sağlık, sosyal politika, ergenlik ve gençlik alanlarındaki ihtiyaçlarına odaklanır.’ deniliyor. UNICEF ile VakıfBank Kadın Voleybol Takımı’nın milli sporcusuyla işbirliği anlaşması gerçekleştirmiş. Anlaşmayla iyi niyet taşımadığı, çocuk ve gençlere yönelik milli ve manevi yıkım taşıma özelliği taşıdığını UNICEF Türkiye Temsilcisi Paolo Marchi’nin açıklamalarından anlamak güç değil; “UNICEF, kırılgan durumda olan çocuklar için çalışmalar yapıyor. Zehra da kamuoyunun ilgisinin çekilmesine yardımcı olacak. Çocuklara ilham olmaya çalışacağız.” Bu açıklamalar, BM’nin 17 yıldır (on yedi yıl) Vakıfbank Voleybol Takımının başında olan Giovanni Guidetti’nin, Türkiye bayan voleybol takımını çalıştırırken Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye’deki Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Savunucusu seçmesi, Guidetti’nin “Voleybol, sporda cinsiyet ayrımcılığı olmadığında kadınların tam potansiyel göstereceğine dair harika bir örnektir” sözlerini hatırlattı. Projenin ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde başlatılması elbette ki tesadüf değil, tam bir Batılı anlayışın yansıması…
Birleşmiş Milletler (BM), Filistin’deki 20 bine yakın çocuğun İsrail vahşetiyle hayatını kaybetmesine müdahale etmek yerine, sadece ‘açıklama’ yapmakla yetindiği süreçte, UNICEF’in ülkemizde kız çocuklarına yönelik proje geliştirmesinin iyi niyet taşıması mümkün değildir. Bu tehlikeli sürece sporumuzu yönetenlerin neden ‘DUR’ demek yerine, her defasında seyirci kalmaları anlaşılır gibi değil!.!