Dr. Gökhan Kavak / Düşünce Günlüğü
Batı Afrika’daki darbelerin sosyokültürel ve tarihi anatomisi
Tarihler 26 Temmuz’u gösterdiğinde Batı Afrika’da bir darbe daha yaşandı ve asker Nijer’de iktidarı ele geçirdi. Birçok Afrika ülkesinin bağımsızlığını kazandığı yıl olan 1960’tan sonra 1974, 1996, 1999 ve 2010 yıllarında Nijer’de askeri darbeler gerçekleşmişti. Son yıllarda ise Batı Afrika’da birçok askeri müdahaleye şahit olduk. Nijer’deki son darbenin üzerinden yaklaşık iki aylık geçen sürede yaşanan gelişmeler, söz konusu darbenin sadece siyasi ve askeri değil tarihi ve sosyokültürel olmak üzere farklı boyutlarının olduğunu gösterdi.
İKTİDAR KAVGASINDAN İBARET DEĞİL
Nijer’de yaşanan askeri darbe ve kısa sürede yaşanan gelişmeler genel hatlarıyla incelendiğinde, bir ülkedeki iç siyasi çekişmeden öte bölgesel ve hatta küresel çapta etki ya da yansımalarının olduğunu ortaya koydu. Bununla birlikte darbeye devletler nezdinde destek ve karşı çıkışlar, Nijerya başta çevre ülkelerden müzakere heyetlerinin arabuluculuk görüşmeleri, askeri darbede kan akmaması ve can güvenliği konusunda yapılan açıklamalar pratik olarak; sokak hareketlerinde taşınan bayraklar ve atılan sloganlar ile bağımsızlık ve demokrasi tartışmaları da teorik tartışmaların ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
Yukarıda bir kısmını sıraladığımız hususlar, Nijer’deki darbenin yansımalarının aslında bir askeri müdahale ve iktidar değişiminden öte sosyokültürel, güvenlik, ekonomik ve sömürgecilik anlamında farklı yansımalarının olduğunu ve bu boyutlarıyla orta ve uzun vadede okuması gerektiğini ortaya koyuyor.
FRANSA KOLAY KOLAY ÇEKİLMEZ
Günümüzde Fransa, eski sömürgelerindeki hakimiyetini sürdürmeye çalışırken Rusya askeri ilişkilerini, Çin ise ekonomik ilişkilerini güçlendiriyor. Aslında sahnede olmayan ve Nijer başta kıtadaki birçok ülkede kadim varlığını sürdüren İngiltere ile ABD de kıtadaki güç mücadelesinin tarafları olarak bulunuyor. Bununla birlikte geçmişte askeri alandaki çekişme bugün Nijer örneğinde olduğu gibi medya gibi farklı alanlar ve simgeler üzerinden de yaşanıyor. Nijer darbesinin, bölgedeki Fransa etkisine büyük oranda zarar verdiği gibi değerlendirmeler yapılmakta ancak süreç takip edildiğinde Fransa’nın bu bölgeden çok da kolay çıkmayacağını dikkate almak gerekiyor. Nitekim Fransa’da ekonomi alanında eğitim alan ve Nijer’de askeri yönetim tarafından Başbakan olarak atanan Ali M. L. Zeine’nin, “Fransız üniversitelerinde okuyoruz, yetkililerimizi Fransa’da eğitiyoruz, sadece saygı görmek istiyoruz. Bizi bölgede istemediğiniz aktörlere yönelmek zorunda bırakmayın.” açıklaması dikkat çeken bir detay olarak masada duruyor.
YAPAY SINIRLARI AŞAN KÜLTÜREL BAĞLAR
Nijer’deki askeri müdahale, bölgedeki ülke sınırlarının ne derece yapay olduğunu ama buna karşın kültürel bağın da bir o kadar kuvvetli olduğunu da açıkça gösterdi. Nijeryalılar ve Nijerliler, İngiltere ve Fransa arasında bölünüp resmi dilleri değiştirilmesine rağmen ortak kültür ve inanca sahip topluluklar olarak yüzyıllardır birarada yaşıyor. Nitekim Nijerya’nın kuzeybatısı ile Nijer’in güneydoğusu Hausa-Fulani etnik grubunun hakim olduğu topraklar. Ayrıca bu topraklar, 19. yüzyıl boyunca varlık gösteren Sokoto Halifeliğine ev sahipliği yaptı.
Bu nedenledir ki Nijerya başta bölge ülkelerinden birçok heyet Nijer’deki askeri yönetimle müzakereler yürüttü. Bu kişiler arasında Nijerya İslami İşler Yüksek Konseyi Genel Başkanı (NSCIA) ve Sokoto Sultanı Sa’ad Abubakar, Nijerya’nın eski devlet başkanlarından General Abdulsalami Abubakar ve Nijerya’nın Kano eyaletinin 14. Emiri Sanusi Lamido Sanusi gibi isimler de bulunuyor. Bu müzakereler ise hiç kuşkusuz komşu ülkede yaşanan sorunun kendilerini de etkileyeceği düşüncesinden kaynaklanıyor ve bu noktada en riskli ülke ise Nijerya olarak görülüyor.
Bölgede son 10 yılda güvenlik sorunları artış gösterse ve insani krizler yaşansa da gelenekler ve kültürel bağların halen toplumsal bazda varlığını koruduğunu gösteren birçok örnek sıralanabilir. Bunlar arasında Nijer’deki askeri rejimin Başbakan olarak atadığı Zeine’nin, gözaltındaki Nijer Cumhurbaşkanı Bazum’a zarar verme gibi bir niyetlerinin olmadığını çünkü Nijer’de şiddetin geleneklerinde olmadığını belirtmiş olması altı çizilmesi gereken satırlar arasında yer alıyor. Öte yandan Nijerya’nın önde gelen siyasi figürlerinden Kaduna Eyaleti Eski Valisi Nasir Ahmad El-Rufai de “kardeş kanının” dökülmemesi çağrısı yapanlar arasında yeraldı.
LİBYA’YI HATIRLATIYOR
Nijer’deki darbe sonrası kültürel ve dini bağların gündeme gelmesi sosyolojik olduğu gibi aynı zamanda güvenlik ve ekonomik kaygılardan dolayıdır. Nijerya’nın kuzeyindeki Nijer sınırı, son 10 yılda Boko Haram/ISWAP gibi silahlı örgüt ve çetelerin etkisi altına girdi. Geçmişte Sokoto Halifeliği’ne ev sahipliği yapan Afrika’nın en güvenilir beldeleri arasındaki bu topraklar bugün güvenlik krizi listesinde en üst sıralarda yer alıyor. Sadece bu yılın ilk 6 ayında Batı Afrika’da 1800 kanlı saldırı düzenlendi ve 5 bine yakın insan can verdi.
Güvenlik krizinin yaşandığı ülkelerin başında ise Nijer gibi son 2 yılda askeri rejimlerin yönetimi devraldığı Burkina Faso ve Mali gibi ülkeler geliyor. Nijerya’nın liderliğini yürüttüğü ECOWAS’a göre güvenlik sorunlarının artmasında askeri yönetimlerin idareyi devralmasının önemli bir payı bulunuyor ancak bölgenin siyasi ve toplumsal yapısı dikkate alındığında daha iyi bir gelecek için askeri rejimlerin mi yoksa sivil idarecilerin mi yönetimde olması gerektiği halen tartışma konusu.
Nijer’in durumu, Kaddafi yönetiminin devrilmesi sonrası Libya’yı hatırlatıyor. Nitekim gelenek ve kültürel aidiyetin kuvvetli olduğu bu topraklar Kaddafi rejiminin devrilmesi sonrası merkezi güç boşluğuna düştü. Aynı durum Nijer için de söz konusu; nihayetinde Libya’daki istikrarsızlık ile Sahra bölgesinde oluşan güvenlik boşluğu Nijer’deki istikrarsızlık ile Batı Afrika’ya yayılma tehlikesi taşıyor. Öte yandan Nijer başta bölgedeki askeri yönetimlerin güvenlik sorunlarıyla mücadele kapasitesi ve başarısını ise zaman gösterecek. Aynı durum Nijerya ve Senegal gibi sivil iktidarların bulunduğu ülkeler için de geçerli. Nitekim kendi iç güvenliğini ve istikrarını sağlayamayan söz konusu ülkelerin, ECOWAS tehdidindeki Nijer’e savaş uçağı ve yüzlerce kamyon yardım göndermeleri ya da darbecilere karşı askeri müdahaleyi dahi gündeme almaları bölgedeki asker-sivil cepheleşmesini de gündeme getiriyor.
TARİHİ VE İLMİ MİRAS TEHLİKEDE
Batı Afrika’da her geçen gün çatışma alanları artıyor ve bu topraklar yaşanmaz hale geliyor. Askeri darbeler ve siyasi istikrarsızlık ile silahlı örgütler krizleri daha da derinleştiriyor. Dünyanın farklı coğrafyalarında şahit olunan tarihi ve ilmî mirasın yokoluşu ve insani krizler bugün Afrika’nın batısında yaşanıyor. Bugün Burkina Faso’nun sinema festivalleri, Mali’nin Timbuktu yazma eserleri ya da Nijerya’nın entellektüel tartışmaları yerine iktidar mücadeleleri, güvenlik sorunları ya da kitlesel ölüm ve yıkımlar konuşuluyor.
Tüm bun olumsuzluklara rağmen bu topraklardaki tarihi birikim ve sosyokültürel zenginlik yadsınamaz. Nijer’de yaşanan hadiselerin siyasi olduğu gibi tarihi olarak dikey ve toplumsal olarak yatay boyutları da bulunuyor. Bu noktada bölge halklarıyla kurulan ilişkilerde atılan adımlarda ve yaşanan süreçlere dair yapılan yorumlarda bu hususların gözönüne alınması daha doğru adımların atılmasını sağlayabilir.