Yargıtay Başsavcısını soruyorum. Abdurrahman Yalçınkaya’yı..
Niye mi?
Son tahliyeler için...
Şu an kamuoyunda tartışılan tahliyelerin hemen tamamının dosyaları Yargıtay’da.
Kararlar Yargıtay’ca bir onanmış olsa, o tahliyelerin hiçbirisi olmayacak!
Yerel mahkeme kararını vermiş. “Şu kadar sene hapsine” demiş!
Ama Yargıtay onama kararı verecek ki, karar kesinleşsin. “CMK 102 gereği, tutukluluk süresi uzadı, tahliyesine” denilmesin!
“Dosyalar Yargıtay’da” deyip geçiyoruz da.. Yargıtay’da da bir Yargıtay daha var.
Yargıtay daireleri var.. Yargıtay Başsavcılığı var..
Yargıtay denince, akla daireler gelir. Ama son günlerde yaşanan krizin esas odak merkezi, Başsavcılık.
Yerel mahkemelerden, dosyalar önce Yargıtay Başsavcılığına gelir.
Başsavcılık, dosyaları emri altındaki bir savcıya verip, tebliğname düzenletir.
Tebliğnamenin verilecek nihai kararda hiçbir bağlayıcı rolü yok. Kararı verecek olan daireye, bir öneri gibi sunulur.
Ama sırf bu öneri sebebiyle, dosyalar asgarisinden bir sene, iki sene, hatta üç sene bekliyor.
Dediğim gibi, yazacakları tebliğnamenin aslında hiçbir bağlayıcılığı yok. Ama dosyayı alıp, iki sene hapsediyorlar.
Sonra da, “Katiller tahliye oldu. Gasptan sanık adam tahliye oldu. Müebbet hapse mahkûm olmuş adam tahliye oldu. Dosyaları Yargıtay’da olan terör örgütü üyeleri serbest bırakıldı” diyoruz.
Bırakılır tabii..
Başsavcımız, önündeki dosyalarla ilgileneceğine, CHP kurultayında Kemal beye nasıl avantaj sağlayacağı hususuna kafasını takarsa.. İktidar partisinin dini hassasiyetlerle ilgili açıklamalarını adım adım takip edip, “kapatma davası açarım haa” tehditi için fırsat kollarsa..
Olacağı budur.
Sadece başsavcının kendisi değil. Emri altındaki savcılar da sorun!
Örneğin, Ö. Faruk Eminağaoğlu adında bir Yargıtay savcısı var. Yüzbinlerce dosyanın inceleme beklediği başsavcılıkta görevli olan bu savcımız, vazifesinden çok görevdışı işlerle tanınıyor.
Örneğin, yasadışı örgüt kurma davasından yargılanan İlhan Cihaner’in 11.Ceza Dairesi’nde duruşması mı var? O gün sabahtan göreve değil, Cihaner’in duruşma salonunun önüne geliyor bu savcımız.
Cihaner’e destek niyetiyle..
Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’ın sanık olduğu 4. Ceza Dairesi’nde duruşma mı var.
Savcımız yine orda..
Kendisinin sanık olduğu duruşmaları zaten takip etmek zorunda.
Ayrıca bu duruşmalar öncesinde/sonrasında basın açıklamasıydı, vesairdi derken.. Savcılık değil, duruşma takipçiliği yapıyor Faruk bey!
Sonra da ah vah ediyoruz: “Yargıtay’da yüzbinlerce dosya, incelenmeyi bekliyor!”
Bekler tabii.
Bizim gözümüzün içine baka baka, savcılar mesai saati içinde, böyle görev dışı konularla meşgul olursa.. Kim bilir gözümüzün göremediği daha neler yaşanıyordur orada.
Bir örnek daha.
Abdurrahman Dilipak, bir yazısında “Sezer kına yaksın” demişti.
Vay sen misin, Sezer’e böyle söyleyen.
Cumhurbaşkanı’na hakaretten hemen dava açıldı. Neyse ki, hakim yazının eleştiri olduğunu kabul etti ve beraat kararı verdi.
Ama Yargıtay savcılarından ismi mahfuz bir tanesi, “mahkûm olmalı” dedi.
9. Ceza Dairesi “beraat doğrudur” dedi.
Yargıtay savcımız yine yetinmedi, o karara da itiraz etti. Üç sayfa itiraz yazıp, Dilipak mahkûm olmalı” dedi.
Altı üstü bir yazı.
Bir köşe yazısı için bu kadar vakit ayıran savcı, 5 cinayeti olan adama vakit ayırsaydı, eminim tahliye olamazdı o adam!
Ama görüyorunuz işte. Yargıtay’daki savcılarımız, ideolojik sebeblerle, bazı dosyaları kafaya takıp, mahkûmiyet çıkarmak için her yolu denerken, diğer dosyaları incelemeye fırsat bulamıyorlar!
Sonra da suçlu, siyasi iktidar oluyor!
Neyse ki, siyasi iktidar çözümü bulmuş!
Yargıtay’a üç, Danıştay’a üç daire daha kuruluyor!
Bakalım buna ne bahane ile itiraz edecekler, birlikte göreceğiz!
YENİ AKİT