Barack Obama Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşurken daha önce o kürsüde konuşan Bill Clinton'dan farklı yanlarının ne olduğunu düşündüm. Ya da selefi George W. Bush boğaz köprüsü ile Ortaköy Camii'ni arkasına alacak şekilde yerleştirilen kürsüde 'seçilmiş 100 Türk büyüğüne' hitap ederken Obama ile arasında nasıl bir stratejik, kültürel bakış farkı sergilemişti?
En bariz fark olarak Obama'nın bir siyahi, ya da çikolata renkli, bizdeki algılanışıyla melez oluşunun, Amerikan başkanı olarak ten renginin farklılığının dışında bir farkın yansıdığı söylenebilir mi? Ten renginin belirgin bir ayrışmaya neden olmadığı bir kültüre mensup oluşumuzdan Amerikalıların siyah bir başkan seçilmesini neden bu kadar önemsediklerini kavramamız mümkün değil. Bizdeki pozitif anlamdaki bu 'renk körlüğü' Amerikalılarda olumsuz anlamda tezahür ediyor. Obama gibi beyaz-siyah anne-babadan gelen birine bile siyah diyen bir renk körlüğü var karşımızda. Zenci olmadığı kesin birine Avrupalı köken itibarıyla beyaz olmadığı için siyah diyen bir dışlama kültürü
Uzun mücadeleden sonra bir siyahi ilk kez başkan seçilebildiği için demokratik olgunluk ve üstünlük payesini kimseye kaptırmayan bir siyasi kültür var karşımızda.
Obama'nın ten renginin dışında beyaz başkanlardan farklı olarak tek katkısı bozulan Amerikan imajını onarmak olacaktır. Mecliste, bir image maker olarak kendinden bekleneni konuşan bir Obama vardı. Arkasında görünen köprü ve camiyi işaret ederek, Türkiye'nin Doğu ile Batıyı birleştiren köprü olduğunu söyleyen Bush'u hatırlatırcasına "Türkiye doğu ve batının birleştiği yerdir. Türkiye tarihi ve kültürü ile güçlüdür. Ülkenizle her zaman gurur duyduğunuzu biliyorum" türünden Türklerin gururunun okşayıcı olduğunu düşündüğü sözleri eksik etmedi. Hatta "ABD senatosunda ailesi Müslüman olan üyeler var. Ben de bunlardan biriyim" diyecek kadar ileri gitmesini bildi.
Bu haliyle tipik bir WASP (White Anglo Sakson Protestan) olmasa da onun yerine ikame edilmek üzere BASP (Black Anglo Sakson Protestan) bir konu mankeni ile karşı karşıyayız. Burada da gerektiğinde kullanılmak üzere BASP/M (Müslim) parantezini açmayı da ihmal etmeyecektir. Nitekim meclisteki konuşmasında bu parantezi açmayı ihmal etmedi.
Ancak Obama siyasal olarak kendi partisinden olan demokrat Clinton'ın söylemine daha yakındı doğal olarak. Aynı siyasi partiden seçilmiş bir Amerikan başkanı olarak Türklerin ruhunu okşamaya yönelik ifade ve başlıkları bulmakta zorlanmadı. Ancak Bush'un üzerinden ezerek geçtiği bir coğrafyada imaj tazelemeye çalışmanın zorlukları her haliyle belli oluyordu. Bill Clinton kadar büyük sözler (21. yüzyıla Türkiye damgasını vuracaktır) söylemese de iki ülke ilişkilerine dair: "ABD'nin Türkiye'nin yanında önemli bir yol arkadaşı olacağını bir kez daha vurgulamak istiyorum" ifadesi Türkiye'ye uzatılan bir el gibi okunabilir
Siyahi bir Amerikan başkanı olarak Obama'nın sözleri Clinton'un meclis kürsüsünden yaptığı konuşmanın revize edilmiş şekli, Bush'un Galatasaray üniversitesinde yaptığı konuşmanın da devamı niteliğindeydi. İlk bakışta çelişkili görünen bu durum bir devlet geleneği ile Amerikan gücünün yeni stratejik yönelimleriyle birlikte düşünüldüğünde anlamlı olabilir.
Çiçeği burnunda başkan, Irak'ta hedeflerine ulaşmış, askeri anlamda bölgeye ağırlığını koymuş, gücünün sınırlarına vardığını idrak etmiş bir devletin temsilcisi olarak her iki selefinin konuşmalarını hem revize ederken hem devamı niteliğinde tamamlayıcı konuşma yaptı.
Gücünün sınırlarını hem askeri hem (özellikle) ekonomik olarak gören Obama Türkiye'ye "yol arkadaşlığı" önererek daha sempatik davrandı. Kurulacak yeni dünya sisteminde müttefiklerini artırmak anlamında hem bunu hem Clinton'u revize eden bir vizyon çizdi. Demokrat ve Cumhuriyetçi farkı en çok bu üslupta ortaya çıkıyordu belki de. Hz İsa'ya izafeten söylenen bir sözden mülhem "Benden olmayan bana zıttır, bizimle cem etmeyen batıl" köşeliliğinden çok "yol arkadaşlığı" öneren stratejik nezaket…
Bu anlamda yeni dönemde gerektiğinde askeri seçenek olarak Afganistan-Pakistan hattına kayma ihtimali olsa da Türkiye'nin bulunduğu jeostratejik kuşakta hem Avrupa hem Ortadoğuya "yol arkadaşlığı" mesajı Bush stratejisinin devamı, söyleminin ise revizyonu anlamına gelir.
Unutmamak gerekir ki Obama artık tek süper güç Amerika'nın başkanı değil artık. Ancak muhtemel rakipleriyle masaya oturup yenidünya düzeni kuracak anlaşmaya oturmadan önce ittifaklarını yeniden gözden geçirmektedir. Bu belirsizlik dönemlerinde ne yaptığını bilen bir Türkiye çok kazançlı çıkabilir. Bu noktada temel sorun, bölgede etkin olmaya hevesli görünen Türkiye'nin bölgeye ne önerdiğidir. Bölgede devreye giren bir Türkiye gerek kültürel gerekse siyasi olarak nasıl bir model öneriyor?
Bu soruyu kendi kendine sormayan bir Türkiye aktör olamadığı gibi Obama'nın "yol arkadaşlığı" teklifine de verecek cevap bulamayacaktır.
YENİ ŞAFAK