2 Mayıs 1999'da Fazilet Partisi milletvekili olarak yemin etmek üzere geldiği Meclis'ten, başörtülü olduğu için adeta 'linç' edilerek kovulan Merve Kavakçı İslam, 28 Şubat'ın vesayetçi anlayışının her an hortlayabileceği mesajını verdi Milletvekillerinin başörtülü eşleriyle katıldığı son 23 Nisan resepsiyonundaki 'normalleşme'nin kalıcı olmasını isteyen İslam, "Başörtülü resepsiyon sorunun bittiği anlamına gelmiyor. Özgürlük için net düzenlemeler şart" dedi
Haber: Burcu Bulut
28 Şubat'ın cuntacı generalleri tarafından topluma 'sorun' diye dayatılan en önemli unsurlardan biriydi başörtüsü. O dönem Meclis'e başörtüsü ile girerek tarihi bir ilki gerçekleştiren, sonrasında medya ve siyaset eliyle adeta 'sınırdışı edilen' Merve Kavakçı İslam, başörtüsü mağdurlarının 'sembol ismi' haline gelmişti. TBMM'nin ev sahipliğinde gerçekleşen son 23 Nisan resepsiyonuna milletvekilleri başörtülü eşleriyle katılınca, bu konudaki önyargıların kırıldığı ve 28 Şubat'a ait vesayetçi izlerin tamamıyla silindiği algısı oluştu. Merve Kavakçı İslam ise bu algının kırılganlığına dikkat çekerek, 'başörtülü resepsiyonun sorunun bittiği anlamına gelmediğini' söyledi. Kavakçı İslam'a göre AK Parti, başörtüsüne özgürlük konusunda kesin ve net bir düzenleme yapmalı. Aksi halde işler her an tersine dönebilir!
Başörtüsü yasağının doğurduğu sorunları bizzat yaşayan simge isimlerden birisiniz. Fazilet Partisi'nden milletvekili seçildiğinizde bu krizin meydana geleceğini öngördünüz mü?
Fazilet'ten önce 7 sene aktif olarak partide görev yaptım. Refah Partisi'ni iktidara getiren 200 bin kadın neferden bir tanesiydim. Siyasi hareketimiz Refah Partisi'nden Fazilet Partisi'ne geçiş döneminde bir değişim içine girmişti. Kadınları belli noktalarda hareketin içine entegre etme kararı alınmıştı. İşte o zaman siyaset arenasına milletvekili olarak çıktım. Peki neden buradaydım? Türkiye'de yaşayıp başörtülü kadının nefes alıp vermesine dahi tahammül edemeyen bir kesim var. İşte bu kesim benim tıp fakültesindeki eğitimimi yapmama engel oldu. Yine aynı kesim annem Gülseren Gülhan Kavakçı'nın Alman Edebiyatı öğretim üyeliğini bırakmasına, babam Yusuf Ziya Kavakçı'nın da dekan olarak başörtülü öğrencileri fakülteye kabul etmesi sonucunda yönetimle sıkıntı yaşamasına sebep oldu. Meclis'te beni sadece DSP'liler protesto etti. Ancak o dönem güçler eşit bir şekilde paylaşılmadığı gibi askeri vesayet kara bir bulut gibi Meclis'in üzerine çökmüştü. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel de buna adeta çanak tutuyordu. Böyle olunca partide strateji eksiklikleri gelişti ve korku oluştu. 2 Mayıs 1999 tarihi benim için Türkiye'de demokratikleşme testinin kaybedildiği gündür.
DEMİREL 'DARBE' MESAJI VERDİ
Askeri vesayet ne şekilde Meclis'in üzerinde kara bulut gibiydi?
Elimizde belki somut bir belge yoktu. Diğer yandan birkaç sene sonra Fazilet Partisi milletvekilleri Turhan Alçelik ve rahmetli Bahri Zengin, askeriyenin Cumhurbaşkanı Demirel vasıtasıyla partiyi uyardığını ve eğer yemin edersem bir darbe olacağının iletildiğini bana söylediler. Partinin sonradan çekimser kalması ve bana destek olmamasının altında yatan neden de sanırım buymuş. Bunu tabii ki sonraki yıllarda öğrendim. 11 gün içinde vatandaşlıktan çıkartıldım. O dönem tam anlamıyla bir hukuk cinayeti işlendi.
RESEPSİYON DEĞİŞİMİN SİMGESİ
Üst düzey resepsiyonlara Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan başörtüsü nedeniyle katılmamayı tercih ediyordu. Ama son 23 Nisan resepsiyonunda bir ilk yaşandı ve Emine Erdoğan da ilk kez resepsiyona katıldı. Bu karar değişikliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Emine Erdoğan'ın fikrini değiştiren şey Türkiye'deki değişim olmuş olmalı. Başörtülü kadınların hep çok anlayışlı, sabırlı ve geniş yürekli olması beklenir. Türkiye'nin iki First Lady'si de yıllarca bunun önderliğini yapmak durumunda kaldılar. Ancak Türkiye'deki demokratikleşme hareketi, askeri-sivil dengelerdeki yeni vizyon ve bununla beraber gelen yeni düzenlemeler askerin içindeki sağduyulu insanların da olması gerekeni kabul etmeleri anlamına geldi. Onun için 23 Nisan resepsiyonunda "28 Şubat şimdi bitmeye başladı" gibi bir algı oluştu. Başörtüsü üzerinden yürütülen bir savaş vardı ama görüldü ki başörtüsünün en üst mevkilerdeki kadınlarda olmasıyla ne Türkiye yıkıldı ne de kaos yaşandı.
HENÜZ İÇSELLEŞTİRİLEMEDİ
O günden bugüne bakıldığında başörtülü kadınların toplum içindeki yerine dair ne gibi değişiklikler oldu?
Bunun cevabını vermek için daha çok erken. Toplum başörtülü kadınları nereye koyması gerektiğini henüz bilemiyor. Sadece son 23 Nisan resepsiyonuna bakarak başörtüsünde Türkiye'nin her katmanında değişiklikler yaşandığı ve bunun içselleştirildiği sonucuna varamayız. "Başörtülü kadınlara uygulanan ayrımcılık bitti mi?" sorusunun cevabına baktığımızda ve sonucun olumlu olduğunu gördüğümüzde ancak gerçek bir değişimden söz edebiliriz. Evet bir yola girdik ama ben daha çok şu konuda endişeliyim.
Nedir o?
Bu değişim her alanda yaşanacak mı yoksa belli noktalarda yine başörtülü kadınların önlerine engeller konacak mı? Mesela liberal ortamlarda başörtülü kadınların hâkim, savcı, öğretmen ve emniyet memuru olarak çalışamayacağı sıklıkla dile getiriliyor. Meselenin bir noktaya gelip orada kilitlenmesi endişesini taşıyorum. Çünkü bu ülkede başörtülü kadınlar dışındaki kesimlerin özgürlük taleplerine baktığımız zaman hemen hemen her kesim üç aşağı beş yukarı hak taleplerinin karşılığını buldular. Bu nedenle başörtülü kadınlar hâlâ bir yerlere sığamıyorlar! Bu nedenle Sayın Emine Erdoğan'ın resepsiyona katılması güzel bir başarı ama sembolik! Gerisi gelmezse anlam ifade etmeyecek bir gelişme!
KESİN VE NET BİR HAMLE LAZIM
Başörtüsü sorununun Türkiye'de çözümleneceğine dair umudunuz var mı?
Türkiye buna hazır diye düşünüyorum. Sadece siyasetçilerin samimi bir şekilde bu işin üzerine gitmesi gerekiyor. Haklar, insani değerler kısmen verilemez! Ya hep vardır ya da hiç yoktur! Eğer AK Parti hükümeti başörtüsü yasağının kısmen kalkmasına ortak olursa, bence yasağı tekrar üretir ve başörtülü kadınlara yeniden bir 'ikinci sınıflık' addetmiş olurlar. Üstelik dindar kadroların bunu yapması çok daha tehlikeli. Hükümetten başörtüsü konusunda tam anlamıyla bir açılım bekliyorum. Tek bir defa da tek bir hamleyle çözüp geri dönüşsüz olarak düzeltmelerini istiyorum. Bu AK Parti için önemli bir şans da olacaktır.
Siyasi simge diyenler Çiller'in örtüsüne baksın
Başörtüsünün siyasi simge olarak görülmesi, yasağı savunanların en önemli argümanıydı. Başörtüsü sizce bir siyasi simge mi?
Namaz kılmak, içki içmemek nasıl bir emirse başörtüsü de Allah'ın bir emridir. Diğer yandan başörtüsü siyasi bir simge de olabilir. Olmasının önünde ne dinen ne hukuki anlamda bir engel var. Yalnız çok ilginçtir, başörtülü bir siyasetçinin başındaki örtü siyasi simge kabul edilirken, Tansu Çiller'in başbakanken başına atıverdiği beyaz örtü siyasi simge olarak kabul edilmez! Normalde namaz dahi kılmayan erkek siyasetçilerin seçim döneminde cuma namazında gözükür olmaları da siyasi simge olarak kabul edilmez! Ama her gün başını örten kadının başörtüsünü siyasi simge olarak kullandığı ısrarla iddia edilir. Bu nedenledir ki başörtüsünün siyasi simge olarak görülmesinde hiçbir mahsur yoktur.
28 ŞUBAT'TA OPERASYONLAR SÜRMELİ
28 Şubat soruşturmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Operasyonlar nereye uzanmalı?
Henüz sadece askerler yargıya götürüldü. Ama 28 Şubat ve diğer darbelerin sadece askeri kesimle sınırlandırılması demokratikleşmeye ket vuracaktır. Sorumluların -sivil ya da asker- adalet önüne getirilmesi gerekir. 'Beyaz Türkler yargılanacak' endişesi içinde intikam retoriklerine tenezzül edenleri de kınıyorum. Herhangi bir intikamdan değil sadece adaletten söz etmek gerekir.
Telefonum dinleniyordu
ABD'ye yerleşme kararı verişiniz 28 Şubat sürecinde mi oldu?
O dönem Meclis'te yaşadığım linç kampanyasının bir benzerine çocuklarım da okulda muhatap oldu. Benim ve ailemin güvenliği tehlikedeydi. Bu nedenle bir müddet ailemden uzak İstanbul'da yaşamak zorunda kaldım. Telefonlarım dinleniyordu. Dönemin hükümetinin üyesi Hüsamettin Özkan bunu partideki arkadaşlarıma bildirmişti. Aile fertlerimin hedef haline gelmemesi için ABD'ye mecburi gidiş yapmak zorunda kaldım. İlk gidişim de yine başörtüsü yasağı sebebiyle olmuştu. Annem-babam tüm birikimlerini geride bırakarak bizi okutmak için ABD'ye gitmişlerdi.
'Beyaz Türkler' artık AK Parti'li
AK Parti 3 seçimdir üst üste iktidar olmayı başardı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
AK Parti kendi seçmeni dışındaki kesimlerin kalplerini kazanmayı da bildi. Dindar yöneticilerin aslında o kadar da korkulacak yöneticiler olmadıklarını gösterdi. 1994 seçimlerinde belediyelerin kazanılmasıyla, halka hizmet götürmekle kendi adına oluşan önyargıları kırmış oldu ve sonunda da anti AK Parti grupların yanlış adımlar atıyor olması AK Parti'nin şansı olarak hanesine yazıldı. Karşınsında doğru dürüst kendi kesimini temsil edecek bir CHP de olmadığı için Beyaz Türkler denilen kesim gönüldaş olmasa bile ülkenin stabilizesi açısından AK Parti'yi destekler duruma geldi.
1982 Anayasası için babanız dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e bir yazı yollamıştı, laikliğin tarifiyle ilgili... Geri dönüş oldu mu?
Kenan Evren akademisyenlerden bilgi istemişti. Babamın da içinde bulunduğu akademisyen grup, laikliğin doğru tarif edilmesi gerekliliğini vurgulamıştı. "Böylece kim neyi ihlal ediyor, onu bilelim" demişti. Ama Evren'den herhangi bir geri dönüş olmadı. Bugüne kadar yaşadığımız sıkıntıların temelinde de esasında bu vardı. Laikliğin bir 'sopa' olarak kullanılması... Yeni Anayasa'da bunun çözülmesi lazım.
YENİ ŞAFAK