Bayan öğrencilerin üniversite kapısında karşılaştıkları sorun, gerçekte hiçbir zaman bu öğrencilere özgü bir başörtüsü sorunu olmamıştı.
Başörtüsü yasağı Türkiye'de bir iktidar pratiği olarak icat edildi ve uygulandı. Bu pratiği uygulayan iktidar tarihin çöp sepetine yollanınca, bu yasağın varlık sebebi ortadan kalkmış oldu. CHP aslında genç kızlarımıza özgü bir sorunu çözmüyor; artık tek başına taşıyamadığı bir yükten kurtuluyor. Yani yeni bir iktidar pratiği geliştiriyor.
Sorun çözülürken başörtüsü yasağının bir iktidar pratiği olarak nasıl işlediğini hatırlayalım.
Askerî vesayet düzeni, silahlı iktidarına meşruiyet temelleri oluşturmanın ve iktidarın gerçek sahiplerini, yani halkı da devletin uzağında tutmanın çarelerini aradı. Kullandığı fiili güç elindeki silahtı. O zaman iktidar katında öncelikli olarak ancak silah yoluyla çözülecek sorunların var olması gerekiyordu. Kürt sorununun çok uzun bir süre şiddet sorununa dönüşerek bu silahlı gücün iktidar gerekçesi olarak kullanıldığını unutmayalım. Ülkemiz bir silahlı kalkışma ile bölünüyordu. Bu bölünme ancak yine silahla önlenebilirdi. Askerî vesayet düzeni böylelikle kendisine fiili bir iktidar gerekçesi bulmuş oluyordu.
İkinci araç bir ideolojiye bekçilik yapmaktı. Ne olduğu konusunda iki düzgün cümle bile edemedikleri muhayyel 'Atatürkçü düşünce sistemi' bu ihtiyacı karşılayacak efsunlu bir sembole dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ulus devlet olarak varlığını sürdürebilmesi, bölünmenin engellenmesine ve Laik Cumhuriyet'in korunmasına bağlıydı. Geniş halk kitleleri bu laik cumhuriyetin ne olduğunu bir türlü kavrayamayacağına ve koruyamayacağına göre silahlı ideoloji bekçilerinin sahipliğine ihtiyaç vardı. Demokrasi ancak sınırlı bir şekilde uygulanabilirdi. Çünkü halk bu yüce değerlere yabancıydı. 'Nereden belli?' diye soracaksınız. Askerlerin bile kavrayabileceği somut bir gösterge vardı. Çoğunluğu temsil eden halk başörtüsünü dinî bir icap ve hassas bir mesele olarak görüyordu. Buradan sonu gelmez bir tartışma çıkartılabilir ve halk bu sorun üzerinden iktidarın uzağında tutulabilirdi.
Son olarak Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü yasağını kaldırmak için TBMM'nin 411 milletvekili ile yaptığı anayasa değişikliğini iptal etmesi ve akabinde AK Parti için kapatma davası açılması, başörtüsü sorununun bir iktidar paylaşımı sorunu olduğunu göstermedi mi?
Başörtüsü sorunu, başörtüsü sorunu değildi; halkı iktidarın uzağında tutmak için kullanılan bir iktidar pratiği idi. Ne var ki bu yasak, halkı iktidarın uzağında tutmaya ve silahlı gücün vesayetini sürdürmeye yetmedi. Başörtüsünün de sahibi olan halk iktidarı söke söke aldı. İktidar yolundaki bu engel, üzerinden atlayarak veya kenarından dolaşarak aşıldı. Çankaya'da ve Başbakanlık köşkünde meskun başörtülü hanımefendilerin mevcudiyetine herkes alıştı. Üstelik ortalığa salınan korkuların da doğru olmadığı anlaşıldı. Demek ki bu yasağın hiçbir anlamı kalmadı.
YÖK Başkanlığı'nın bu yasağı resmen kaldıran yazısına CHP'den bir itirazın gelmemesi, başörtüsü yasağının artık sadece bu partinin iktidarına engel olması yüzünden. Başörtüsü yasağı halkı iktidarın uzağında tutamıyor; ama CHP'nin iktidarı için büyük bir engel. Askerî vesayetin kendisi ortadan kalkınca gerekçesinin de anlamı kalmıyor. Daha önce devlet içindeki iktidarı askerlerle paylaşan CHP, artık bu işi demokratik rekabet şartlarında tek başına yapmak zorunda. Başörtüsü yasağı CHP'nin bu eşit rekabet koşullarına adım atmasını bile engelliyor.
Sorunu CHP çözecek. Bırakalım çözsün. Bu, CHP için bir fırsat. Atılan adımlara engel olmaması, itiraz etmemesi sorunu çözdüğünü gösteriyor. Böylece CHP artık ayağındaki prangalardan kurtulan bir kitle partisi haline geliyor.
Başörtüsü, yıllarca yıkanan beyinlere bir korku simgesi olarak yerleşti. Modern hayat biçimini laiklik adıyla benimseyen bu kesimin rahatlatılması ve toplumsal barışın pekiştirilmesi, şimdi başörtüsü sorununun çözümü ile rahatlayanların himmetine muhtaç.
ZAMAN