Ortalıkta bir 'kaos' sözcüğüdür gidiyor, ama 'psikolojik savaş' taktisyenlerinin er veya geç çarptığı duvara 'kaos' propagandası yapanlar da sonunda çarpıyor. Şaka değil, Türkiye'deki vakıf üniversitelerinin çoğunda ve azımsanmayacak sayıda devlet üniversitesinde bir haftadır başörtüsü yasağı uygulanmıyor. Başının açık veya örtülü olmasına bakılmaksızın, öğrenci olmaya hak kazanmış herkes, yüksek öğretim kurumlarının kapısından içeri girebiliyor, dersleri serbestçe takip edebiliyor.
Bu önemli değişimi, büyük çapta Ak Parti ile MHP'nin Meclis'te gerçekleştirdiği işbirliği ile YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan'ın 'demokrat' tutumuna borçluyuz.
'Kaos' propagandacıları tezlerine destek olacak olaylar peşinde koştukları halde hem de...
Bir gazete “Dün de bunlar oldu” başlıklı bir sütun açarak, ülkenin dört bir köşesine gönderdiği muhabirlerinin 'irtica' haberlerini yayınlıyordu, biliyorsunuz. O sütun artık kaldırıldı, ama gazete iddiasından vazgeçmiş değil. Kimi kenarda köşede kalmış, bazısı bayağı eski tarihli haberleri yeniden ısıtarak sütunlarında değerlendiriyor... O gazetede bile başörtüsü yasağının uygulanmadığı üniversitelerden gelen olumsuz haberlere rastlamak mümkün değil.
Tabloya bakarak söylenecek şu: Yasağın kalkması ülkeye aradığı huzuru iade edecek bir ortam sağladı; üniversiteler, bir haftadan beri, birer bilim yuvası olma haysiyetine, daha muhteşem bir biçimde kavuşmuş oldu. İnsanların giyim-kuşamının değil bilgisinin, başının üstündekinin değil içindekinin değer gördüğü yerlerdir çünkü bilim yuvaları...
Yasağı uygulamakta ısrar eden üniversitelerin yönetimleri, yasaksız üniversitelerdeki huzur ve güvenli çalışma ortamına bakıp ne düşünüyorlar acaba?
Bu soru, önümüzdeki günlerde karşılaşmaları mukadder adli soruşturmalar yüzünden de önemli çünkü.
Türk Ceza Yasası pek çok maddesinde öğretim özgürlüğünün engellenmesini, anayasal hakların kullanımının kısıtlanmasını ve emre itaatsizliği cezalandırıyor. Birbirine eklendiğinde bayağı ciddi cezalar söz konusu olabilir yasakçı rektörler için. Yasaksız üniversitelerde yaşanan huzur ve güven havası bugüne kadar arkasına sığındıkları “Yasak kalkarsa ortalık karışır, baskılar başlar, başı açık öğrencilerin huzuru kaçar” türü gerekçeleri geçersiz kılıyor. Soruşturma ve davalar başlayınca, olumsuz gerekçelerin de havada kalmasıyla, yasakçı rektörlerin işi daha da zorlaşacaktır.
Ülkeyi 'kaos' beklentisiyle oyalayan yasakçıların ilham kaynağı Erdoğan Teziç de zor durumda. YÖK'ün eski başkanı, muhtemelen olağanüstü güvendiği bir grupla birlikteyken yaptığı konuşmada akla hayale sığmayacak bir dizi vahim görüşü arka arkaya sıralamasıyla gündemde. Sonunda You Tube'a da düşen konuşmada, 'derin devlet' üslubuyla konuşuyor Teziç ve seçilmiş devlet görevlilerini küçümsediğini belli ediyor. Daha vahimi ise, Meclis'in o sırada seçmeye hazırlandığı Cumhurbaşkanının bir suikasta uğratılabileceğini söylemesi...
Cumhuriyet savcılarının harekete geçmesini bekleyenler var konuyu ele alan yazarlar arasında; doğrudur, harekete geçmeliler. Ancak konuyla ilgili görüşünü mutlaka belli etmesi gereken bir kişi daha var: CHP lideri Deniz Baykal... Teziç'in 'suikast' beklentisini dillendirdiği günlerde, Baykal da, Cumhurbaşkanlığı seçimi yüzünden, “Türkiye'nin tehlikeli bir çatışma ortamına doğru yol aldığını” iddia etmekteydi. Bu iki beklenti arasındaki akrabalığı açıklamak zorunda CHP lideri...
Kasetteki sesin Erdoğan Teziç olduğu sanılan sahibi, “CHP'yi 367 konusunu ciddiye almaya ben ikna ettim, Anayasa Mahkemesi başvurusunu ben hazırladım” gibi iddialarda da bulunuyor.
“Başörtüsü neyi örtüyor?” diye soruluyordu ya, yasak kalkınca sorunun cevabı alınmaya başladı işte.
Yeni Şafak