Başörtülü vekil meselesi

Yıldız Ramazanoğlu

Bu ülkede hak ve adalet mücadelesi verenlerin yanında durmak isterseniz uzun soluklu çabalara, incitici karalamalara hazır olmalı, metanetinizi korumak için özel bir gayret sarf etmelisiniz.

Mesela bir sabah kalkıp gazetelerden birinde adınızı ve fotoğrafınızı görür altında ise, tek bir kelimesi bile size ait olmayan bir açıklamayla karşılaşırsanız ve haberi yapan gazeteciye hiçbir şekilde ulaşamazsanız, ne yaparsınız? Şiddete uğramanın bir başka biçimidir bu.

Habere konu olan mesele, artık Meclis'te başörtülü vekil olmasının önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen kadınlar. 2 Mayıs 1999'da Merve Kavakçı, kurulu düzene ayna tuttu. Halkın teveccühüyle seçilerek geldiği Meclis'ten, kadınların hak ettikleri yere gelmesi için mücadele vereceğini söyleyen CHP'li kadınların da katıldığı grup tarafından, cebirle çıkarılmıştı. Bu unutulması gayrı mümkün sahneleri izleyen mütedeyyin ailelerin kız çocuklarının halet-i ruhiyesini biliyor muyuz acaba?

Çocuklar, çaresizlikleri içlerine atarak büyür ama bir gün gelir, belleğin biriktirdikleri, hakikat hakkı onları harekete geçmeye, inisiyatif almaya, müdahale etmeye zorlar. 12 Haziran 2011 seçimlerine gidilirken geçmişte Kavakçı'nın şahsında milletin Meclis'ten kovuluşunu izleyen bu çocuklar büyümüş, binbir güçlükle üniversite bitirmiş, dünyayı görmüş ve boyun eğildiği düşünülen yasakçılığa el koymak için bir bildiri kaleme almışlardı "Başörtülü aday yoksa oy da yok." diye. Tarihî bir karalama kampanyası yaşandı. Bir haber sitesindeki yeni iddialar yüzünden Radikal Gazetesi'nden Berrin Karakaş yazılı sorular sorarak görüş almak istedi. Mail üzerinden yazılı olarak cevapladım.

Çözemediğim bir nedenle adımın ve fotoğrafımın altında uzunca ve bana ait olmayan bir açıklama görmem yüzünden gazeteye yolladığım ama neşredilmeyen asıl cevaplar sorularla birlikte aşağıdaki gibidir (Radikal, 16 Ekim 2011):

Ali Bulaç'ın "başörtüsü yoksa oy da yok" kampanyasının derin devletin işi olduğu fikrine dair neler söylersiniz?

O kadar organize olsa çağrı seçimden hiç değilse bir iki hafta önce olurdu. 12 Haziran seçimine günler kala, başörtülü kadınların artık sonsuza kadar seçilme hakkının olamayacağı fikrinin tamamen içselleştirilmiş olması içine battı gençlerin. Çok ağır bir hak gaspı ve ihlali varken bu hiçbir kesimin umurunda bile değildi. Çağrı bütün partilereydi zaten. Merve Kavakçı seçilmiş bir kadın olarak Meclis'ten atılalı 12 yıl olmasına rağmen, hâlâ bir taş kıpırdamadığı gibi kanaat önderleri "bu ayrımcılığın giderilmesinin zamanı değil" diyebiliyorlardı rahatça. Başbakan da kara propagandayla yanıltılmış olabilir, keşke bu eylem için 'yakışıksız' demek yerine daha gönül alıcı davransa, üzgünlüğünü dile getirseydi, en çok yakışanı başörtülü adaylar göstermek olurdu tabii. Oysa konu neredeyse tartışılamaz hale geldi. Mesele gayet açık ve net şekilde bir hakkın tesliminin talep edilmesiyken, 'rant istiyorlar' diyenlere bile rastlandı.

Basın açıklaması can havliyle ve müdahil olma sorumluluğuyla bir gecede yazıldı ve sabah kim duyduysa o gelebildi. Destek verecek sayısız kişi, çağırılamadı bile. Böylesine akut ve spontandı her şey. Basın açıklamasını yapanlar kimi köşe yazarları tarafından nezaketsizce, özensizce söz edildiği gibi "o kadınlar, bu kadınlar, kimi kadınlar" değil, yıllardır saygınlık içinde hak ve insanlık mücadelesi veren dindar kadınlar. Ali Bulaç'ın casusluk, derin devlet iddiaları hepimizi dehşete düşürdü. Müslüman'a yakışır şekilde bu ilişkilere dair iddialarını kanıtlaması gerekmekte.

Aynı söyleşide 28 Şubat'ta kadınların da erkeklerin de eşit derece mağdur olduğunu iddia ediyor Bulaç. Katılıyor musunuz?

Birçok kadın için 28 Şubat bin yıl sürecek. Herkesin kıyameti bir kez kopuyor. Kadınlarımız zalimane işleyen sistemde bile üretkenlik içinde olmayı başardılar ama bu haksızlığın boyutlarını, yol açtığı acıları silmez. Elinizden alınmış haklarınız sizi yavaş çekimde öldürüyor ve susmanız isteniyor. Bu kadınların değil, hak ve adalet duygusu gelişmiş herkesin meselesiydi. Zaten yanımızda her zaman mücadeleye destek veren erkekler oldu.

Fakat eşit mağduriyetten söz edilemez. Hangi erkek sınıftan çıkarıldı, hakaret edildi, ikna odasına alındı, daha ilkokul sıralarında öğretmen, doktor, avukat akademisyen ve daha birçok mesleği hayal bile etmesi yasaklandı, sokaklarda devlet kurumlarında tacize uğradı? Hiçbirinin telafisi yok.

Dindar kesimde erkekler genelde feminizme "Erkek ve kadın aynı cevherden yaratılmadı" mantığıyla mı yaklaşıyorlar?

Feminist birikime eğilmekle feminist olmak arasında geniş bir aralık var. Bu dünyaya söyleyecek sözü olan bir Müslüman'ın insanlığın bütün tecrübelerine kendini açması, herkesin ve her düşüncenin hakikatine ilgi duyması gerekir. Bir kadın İslami ilkeleri adaletli görüyor, kendini buna göre tanımlıyorsa demek ki dinin feminizmden daha fazlasını vaat ettiğine inanıyor. Maksat kendince etiketleyerek mahkûm etmek. Kadın ve erkek arasındaki farklılıklardan eşitsizlik ve itaat kültürü üretmek. Buradan da hükümranlık, aşağı yukarı ilişkisi. Oysa İslam'ın temel hedefi ayrıcalıkları, eşitsizlikleri, her türlü ayrımcılığı, tahakkümü, üstünlük duygusunu, kibri ve cehaleti ortadan kaldırmak. Hakikat ne dişidir ne erkek. Kimi erkekler kadınla eşit ilişkiyi, dostça müşavereyi zül addediyor. Bilinçaltlarında başı açık kadının esas kadın olduğuna dair esaslı kodlamalar var. Bu baskılar karşısında yaşanan özgüven yıkımı ve yakınındaki kadını kontrol altında aşağı mevkide tutma istenci.

Meclis'te başörtüsünün serbest bırakılmasını BDP teklif ediyor. MHP de destekliyor ama AKP hâlâ sessiz. Bu sessizliği nasıl yorumluyorsunuz?

BDP'yi kutluyorum. Bu, kör noktaların önyargıların başkasının acısını görmezden gelmenin sonuna geldiğimizin, herkesin birbirine doğru adım atmasının önemli bir göstergesi. AK Parti panik olmamalı, tersine destekleyerek büyük bir olgunluğa imza atmalı. Sonucun alınmasının her şeyin üstünde olduğunu gösterme zamanı. Küçük hesaplar yerine büyük politikanın tezahürü olur destek verirlerse.

AK Parti barış içinde yaygın ve geniş bir serbestîyi sağlamıştır, nihai olarak artık bu meseleyi BDP, MHP ve CHP'nin çözmesi gerekmekte ki kuşkusuz bu aynı zamanda AK Parti'nin de başarısı olur. Bir kez daha tarihî bir zemindeyiz. Açıkçası mesele başörtülü ya da başı açık kadınların milletvekili olmasının çok mühim bir şey olmasından çok, bir hakkın tesliminden ibaret. Kadınlar her an her yerde siyaset yapabiliyorlar zaten.

ZAMAN