Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Hayrunnisa Gül'ün başörtüsüyle ilişkilendirilen bir “ılımlı İslam” tartışması başlatıldı. Gül'ün Çankaya adaylığına karşı önce irtica üzerinden, bu bir işe yaramayınca terör üzerinden yürütülen karşı kampanya şimdilerde “başörtülü First Lady” ve “ılımlı İslam”a geçiş iddialarıyla devam ediyor.
Ancak bu sefer, gazetelerde, karşı kampanya ile ilişkilendirilen bir dış örneğin keşfine ilişkin sayfalarca haber yayınlanır oldu: Malezya örneği. Kral olarak yenim eden Mizan Zeynel Abidin'in eşi Kraliçe Nur'un da başörtülü olduğu, bunun Malezya'da laiklik tartışmalarına yol açtığı, ülkenin şeriata doğru gittiği korkuları işlenerek Türkiye için örnek senaryolar yazılmaya başlandı.
Haber doğru. Malezya bağımsızlığını kazanmasının 50. yıldönümünü kutladı. Bir zamanlar benim de çokça vakit geçirdiğim Merdeka (Özgürlük) Meydanı'ndaki kutlamalarda yaşanan coşkuyu ve özgürlüğün Malezya halkı için ne anlama geldiğini anlamak için bu ülkenin yüzyıllar boyunca yaşadığı acı sömürge geçmişini iyi bilmek lazım. Bir şeyi daha bilmek lazım: Bağımsızlıktan yeni bir millet oluşturmak, sömürge geçmişinin kültürel soykırımının üstesinden gelmek için Malezya'nın ne büyük mücadele verdiğini… Bazıları diktatör dese de, 26 yıl iktidarda kalan ve Malayların yetiştirdiği en büyük liderlerden biri olan Mahathir Muhammed'in, halkını ayağa kaldırmak, özgüvenini yeniden diriltmek, güçlü ve zengin kılmak için uyguladığı şok tedavisi, bugünkü Malezya mucizesini oluşturdu. Teknolojide dünyanın bir çok ülkesini geride bırakan, Asya krizinde IMF programlarını reddederek kendi programlarıyla yeniden ayağa kalkan, teknoloji üreten bir ülke haline gelen, yakın gelecekte uzaya ilk astronotunu göndermeye hazırlanan Malezya, hızla yükselişi ve azmi ile bir çok millete, özellikle Müslüman ülkelere örnek oldu.
Malezya'nın sömürge tarihi de, özgürlüğe ulaşması da, bağımsızlık sonrası yükselişi de bir çok milletin ibretle ders alması gereken tarihi örnekler barındırıyor.
Yeni Kral'ın görevi devralması, yeni First Lady'nin başörtülü olması ile Gül'ün Çankaya'ya çıkması, Hayrunnisa Gül'ün başörtülü olması arasında benzerlik kuranlar, Malezya örneğini alıp Türkiye'ye giydirenler, buradan hareketle iç siyasi kampanyaya malzeme sağlayanlar bu ülke hakkında hiçbir şey bilmiyor demektir. Biraz özetleyelim o zaman:
Elbette, Endonezya'nın yaptığı gibi, Malezya da Türkiye'yi bir çok alanda örnek almış bir ülke. Ancak sömürge sonrası oluşturulan sistemin Türkiye ile hiç bir benzerliği yok. Eyaletlerden oluşan Malezya'da her eyaletin bir Kralı var. Bu krallar, her beş yılda bir dönüşümlü olarak ülkenin başına geçiyor. Bu monarşik yapıda şimdiye kadar belirgin bir sorun yaşanmadı. Eyalet sistemi var ve Malezya bir federasyon. Federal yasaların dışında eyaletler geniş bir bağımsız alana sahip. Bir eyalette laik milliyetçi bir parti iktidara gelirken bir başkasında İslam Partisi iktidara geliyor ve her ikisi de farklı yöntemleri uygulama fırsatı yakalayabiliyor.
Federasyon olarak ülkenin dini İslam. Nüfusun yüzde altmışı Müslüman. Geri kalanı etnik olarak Çinli ve Hintli, din olarak Budist veya Hindu. Geniş bir özgürlük alanı var. Her etnik yapının kendi siyasi partileri, okulları var. Kendi dilleriyle televizyon yayınları yapılıyor. Siyasi sistemi bu kadarla bırakalım şimdilik.
Malezya'da din ve laikliğin algılanış biçimi Türkiye'den farklı. Malezya tipi bir laiklik Türkiye'de uygulansaydı, laiklik üzerinden bu kadar kavga yapmanın zemini kalmazdı. Paralel bir hukuk sistemi uygulanır. İslami mahkemelerle sivil mahkemeler aynı anda görev yapar. Müslümanların şahıs ve aile hukukuna ilişkin anlaşmazlıklar İslami mahkemelerde, diğerleri sivil mahkemelerde çözülür. Gayri Müslimlere ilişkin davalara sivil mahkemeler bakar. Müslüman'la gayri Müslim arasındaki anlaşmazlıklara da sivil mahkemeler bakar.
İslam'ın Malezya'da milli bir algılanışı vardır. Malay etnik kimliği ile İslam özdeşleşmiştir. Bağımsızlık sonrası İslamlaşmaya hız verilmiş. Bir İslamizasyon politikası uygulanmıştır. Başörtüsünün yaygınlaşması da böyle başlar. Bunun nedeni, Malay halkının milli kimliğini güçlendirmek, güçlü bir ulus meydana getirmek, bunu yaparken de İslam'ın güçlü öğretisinden yararlanmaktır. Çünkü bu boşluğu dolduracak başka bir şey yoktur.
Dolayısıyla başörtüsü Malezyalı kadınlar için aynı zamanda milli bir kimliktir. Sanıldığı gibi ülkede “irtica” ya da “başörtüsü” diye bir “tehdit” söz konusu değildir. Kelantan eyaletinde yıllardır iktidarda olan İslam Partisi'nin bile kapılarını gayri Müslimlere açtığı, sert kurallarını yumuşattığı bir dönemde böyle bir tartışma ne kadar ciddiye alınabilir?
Elbette sömürge dönemini hatırlatan her şeyden nefret ediyorlar. Bu uğurda onurlu bir mücadele veriyorlar.
Bu ülkede başörtüsü'nün algılanışı ile Türkiye'de birilerinin tehdit görmesi arasında bir bağ kurmak mümkün değil. Dolayısıyla Kraliçe'nin başörtüsü ile Hayrunnisa Gül'ün başörtülü olarak Çankaya'ya çıkması arasında da bir benzerlik kurulamaz. Hele hele bu örnekten hareketle Türkiye'de rejim tartışması çıkarmak, ancak cahillerin işi olabilir.
Yeni Şafak Gazetesi