Baskıcı sistemler baskıcı alternatifler üretir

Serdar Demirel

Baskıcı rejimlerin hâkim olduğu topluluklar, neden özgür ve âdil sistemler kurmakta zorlanırlar? Bu soru ilk etapta anlamsız bir soru gibi gelebilir, ama değil. Anlamsız gelebilir, zira insan, baskı rejimlerinden bıkmış toplumların çok güçlü özgürlük talebi olacağını ve bunun da özgürlüğü temin eden bir sistemle neticeleneceğini sanır. Ama vaka itibarıyla bunun pek de öyle olmadığını görürüz.

Katı bir diktatörlüğün yönetimi altında ezilen insanlar, daha özgür siyasi bir sistemin özlemini kurarlar kurmasına. Ancak çoğu zaman özlenen özgürlüğü hayata geçirmek için bir araya gelen, halkı örgütleyen kadrolar, bir bakıyorsunuz ki baskıcı ve tahakkümcü sistemi yıktıktan sonra kendi diktatörlüklerini inşa etmeye başlamışlar.
Bunun mebzul örnekleri vardır. Bolşevik devrime bakın, Çin devrimine bakın, Küba’ya bakın...
Halka en fazla zulmü reva gören sistemler, halk iktidarı sloganıyla yola çıkan hareketler eliyle kurulmuştur...
Bu yaman bir çelişkidir. Ancak atılan onca özgürlük sloganlarıyla telifi mümkün olmasa da, ortaya çıkan çelişki anlaşılır bir durumdur. Yasakçı ve olabildiğince baskıcı bir sistemde dünyaya gözünü açan, o sistemde eğitimini alan, dünya görüşünü o siyasi atmosferde oluşturan insanlar, alışageldikleri dikta yöntemlerini kullanarak inandıkları âdil sistemi hâkim kılabileceklerini düşünürler.
Özgür ve âdil bir sistem inşası gibi meşru bir hedefe gayri meşru yollarla gidilebileceği varsayılır. Dikta rejimlerini besleyenin de bu yanılsama olduğu farkedilmeden. Yanlışı yanlışla doğrultmak mümkün sanılıyor.
Irak’ı ele alın. Saddam Hüseyin’in diktası altında ezilen Şiî liderler, muhalefette oldukları yıllarda Kerbela ağıtları yaktılar, “Her gün Aşura, her yer Kerbela” dediler. Âdalet dediler, özgürlük yeminleri ettiler. Saddam’ı, Batı’nın uşağı ilan ettiler...
Ama ne oldu?...
Şimdilerde attıkları o Hüseynî naraları unutmuş gözüküyor, dünün mazlumları. Halka vaadettikleri özgürlükleri binbir bahaneyle erteliyorlar. Tıpkı Saddam’ın özgürlükleri ertelerken arkasına sığındığı gerekçeler gibi, gerekçeler üretiyorlar. ABD’yle işbirliği yaptılar. Neyi lanetlediyseler, altına imza attılar...
Böylece varlık nedenleri anlamını yitirdi. Zâlimle mazlum rol değiştirdi. Zulüm ise devam ediyor. Birtakım nedenlerle özgürlüğü Irak toplumuna dün lüks gören Baasçılar, bugün özgürlüğün şampiyonluğuna soyunmuş durumda!...
Bu gibi tecrübelerden yola çıkarak baskıcı sistemlere tepki olarak ortaya çıkmış özgürlükçü hareketlerin, genellemeye gitmesek de, önemli bölümünün hedefe ulaşmak için şiddet yöntemini onayladığını söyleyebiliriz.
Şiddete meyilli hareketleri üreten zemin, yasakçı zeminlerdir. Farklı düşünme ve inandıklarını rahatça ifade özgürlüğünün olmadığı sistemlerde, muhalifler yer altına çekilirler, çekilmek zorunda kalırlar.
Siyasi bir yöntem olarak şiddete başvuran ve hatta şiddeti kutsayan bir dil geliştiren PKK da yasakçı sistemin ürünüdür. Kürt halkına Kürtçe konuşmak yasak kılınmasaydı, onları Türkleştirmek gibi ilkel bir faşizme başvurulmasaydı, 12 Eylül Darbesi olmasaydı, Diyarbakır Cezaevi gibi işkencenin en iğrenç şekillerinin uygulandığı bir utanç tecrübesi yaşanmasaydı, 40 binin üzerinde insanımızı teröre kurban vermezdik. Yüz milyarlarca dolarlık milli servet bu kirli savaşa akıtılmazdı.
Birbirini düşman gören sistem ve karşıtları birbirini bu zeminde besledi ve büyüttü. Biri olmasa diğeri de olmayacaktı aslında..
Bugün şiddetle arasına mesafe koyan ve daha özgürlükçü bir toplum diyen halkın karşısına, şiddet dilini kutsayan düşman kardeşler çıkıyor, daha fazla özgürleşmeye hayır diyorlar. 12 Eylül darbecilerinin yargılanmaması için binbir dereden su getiriyorlar. Bu ibret tablosu çok şey anlatmaktadır...
Sonuç olarak, şiddeti bir yönetme aracı olarak gören rejimlerin, halka reva gördükleri şiddeti kendi ürettikleri şiddete meyilli hareketler üzerinden meşrulaştırdıklarını söyleyebiliriz. Şiddeti kullanan hareketler de devlet şiddetini kendi yöntemlerini meşrulaştırmak için kullanırlar.
Bu kirli kumpası, halkın kararlı iradesi bozabilir ancak. Yeter ki ilkelere bağlı ve ilkelerinden taviz vermeyen kadrolar halka yol göstersin.

VAKİT