Hani İran İmparatorluk Düşünmüyordu?
Bilindiği gibi İran Dış İşleri Bakanı Ali Larijani, Husilerin Ocak 2015’te Yemen’de gerçekleştirdikleri darbe sonrası İran’ın İmparatorluk düşünmediğini söylemiş, bizde bu beyanların takiyye olduğuna ve İran rejiminin tüm İslam coğrafyalarında Şia hegemonyası peşinde olduğuna dair bu sütunlarda 13 Şubat 2015’te yayınlanan “İran İmparatorluk Düşünmüyormuş!” başlıklı bir yazı yazmıştık.
İranlı öğrenciler ajansı İSNA'nın haberine göre, 8 Mart 2015 Pazar günü gerçekleşen, "Büyük İranlı Kimliği” Konferansında konuşan Azınlıklardan Sorumlu İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Yunusi, İran kültür coğrafyasının Çin sınırından Hint alt kıtasına, Kuzey Kafkasya'dan Basra Körfezine ulaşan coğrafyayı kapsadığını savunmuştu.
Kültür, medeniyet, din ve İranlılık ruhunun 'Büyük İran' coğrafyasına yayıldığını söyleyen Yunusi, "Bu bölgede doğal bir birliktelik söz konusudur. Her ne kadar bazı farklılıklar birleşmeyi engellese de, gerçekte İran coğrafyası; Çin sınırından bugünkü Afganistan ve Pakistan'a, Kuzey Kafkasya'dan Fars (Basra) Körfezi'ne kadar olan coğrafi alan bu birliğin içerisinde yer alır" değerlendirmesinde bulunmuştu.
İran Kültür Sınırları İçinde Yaşayan Herkes İranlı imiş?
Yunusi, "İran kültür coğrafyasında yaşayan herkes İranlıdır ve bu yönüyle bizim korumamız altındadırlar. Onları İslam fanatizmi, ateizm, tekfircilik, Yeni Osmanlıcılık, Vehhabilik, Batı ve Siyonizm tehdidinden koruyacağız" ifadelerini kullanmıştı.
İran sınırlarını tarih, kültür ve coğrafyanın belirlediğini ifade eden Yunusi, "Bu bölgede stratejik kültürel ve tarihsel nüfuz oldukça önemlidir. Nüfuz coğrafyamızı göz ardı ederek menfaat ve güvenliğimizi koruyamayız" demişti.
Benyamin Netanyahu'nun "İran, 4 ülkeyi yuttu" açıklamalarının bizzat Netanyahu'nun bölgedeki "İran'ın büyük etkisini itiraf" anlamına geldiğini belirten Yunusi, "Irak şu an sadece medeniyet etkimiz altında olan bir ülke değil. Kimlik, kültür merkezimiz ve başkentimizdir. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyle. Çünkü İran-Irak coğrafyası ve kültürünün birbirinden ayrılması mümkün değil. Biz ya birbirimizle savaşmalı veya bir olmalıyız" şeklinde sözlerini tamamlamıştı.
Bay Yunusi Buyurdular ki; İranlı Olunacak, Ol!
Doğrusu istikbarın bu kadarına da pes. Hadi (neredeyse) tüm İslam Coğrafyasını İran (Şia) coğrafyası ilan ettiniz, iyi ama bu coğrafyalarda yaşayan herkesi nasıl İranlı (ve Şii) ilan edebilirsiniz?
Bunlar nasıl sözler, hiç ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? İranlı saydığınız (yani bir şekilde Şiileştirmeyi planladığınızı) milyonlarca Sünniyi hangi İslam fanatizminden, hangi Vehhabilikten, hangi Yeni Osmanlıcılıktan korumayı düşünüyorsunuz?
Bu coğrafyalarda yaşayan Sünniler kendilerini İranlı (Şii) kabul etmek istemez, bu dediğiniz şeylerden korunmak bir yana, korumayı düşündüğünüz değerleri savunurlarsa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Biz cevabını 2003 sonrası Irak’ta yaptıklarınızdan biliyoruz. Ya kırk satır, ya kırk satır; yani tıpkı Irakta olduğu gibi ya Şii olma, ya sürgün, ya da işkence ve ölüm, başka alternatifleri yok.
İran 7 Haziran Seçim sonuçlarından memnun olup, Erdoğan’ın Yeni Osmanlıcılık hayallerini suya düşürmesinden dolayı memnun olduğunu açıklamış. Ne iyi iş, kendiniz yeni farsçılık helal, Erdoğan’a yeni Osmanlıcılık haram ha.
Şiaperestler Sünnilere Düşman İslam Düşmanlarına Dost
Bu arada araya sıkıştırdığınız ateizmden, tekfircilikten, batı ve Siyonizm tehdidinden koruyacağınıza dair iddialarda iğrençliğin daniskası. Öncelikle, tekfircinin kralı sizlersiniz, Şii olmayan herkesi (her ne kadar takiyyeten gizleme uğraşsanız bile son yıllarda Irak ve Suriye’de sırıtırcasına ortaya çıktığı üzere) tekfir ettiğiniz gibi, sizin ateizmle de bir derdiniz yok. Olsa idi Türkiye’deki Aydınlık ve Cumhuriyet Gazetesi çevresi gibi ateist ve İslam Düşmanı çevrelerle kanka olup, onlarla beraber İslamcılara saldırmazdınız.
Siz ne ateizmin, ne siyonizmin, ne emperyalizmin, ne batının ve ne de ABD’nin düşmanı değilsiniz, tek düşmanınız Sünniler, özellikle de tekfirci çakallar diye iftira ettiğiniz Kur’an ve Sünnet eksenli İslamcılık ekolüne dahil Sünni kökenli İslamcılar.
Ortadoğunun Yeni İsrail’i İran
Tarih boyunca Şiaperestler hep Müslümanları arkadan vurmuş, batı ve diğer İslam düşmanları ile işbirliği yapıp Sünnilere defalarca ihanet etmişlerdir. Nitekim Humeyni’nin devirdiği Şah’ta batının Ortadoğu’daki bir numaralı jandarması idi.
İran rejimi yıllarca batı karşıtlığıyla Sünniler ve bilhassa Kur’an eksenli İslamcılar üzerinde prim yaptıktan sonra, şu anda tekrar eski kodlarına dönüşün net işaretlerini veriyor.
İranlı saydığı Sünnileri İslam fanatizminden koruyacağını iddia eden İran rejimi, anlaşıldığı kadarıyla İslam coğrafyasındaki milyonlarca Sünni’yi Şia fanatizmine kurban etmeyi düşünüyor. İran’daki Sünnilerin durumunu az çok biliyoruz, İran anlaşılan tüm Sünni coğrafyalarında azınlık diktatörlüğü kurmaya karşı heveslenmiş durumda.
Işid’in Sünni’si Kötü, Şii’si İyidir
Bu amaçla tekfirci olarak isimlendirdiği grupları bahane ederek Şiaperest tekfirci çakallara yem yapıyor. Sünnilerin içinden çıkan ve savaş hukuku konusunda ciddi yanlışlar yapan Işid’i eleştirenler, onları Şii kanına tutkun olmakla suçlayanlar, ABD’nin Irak’ı işgalinden beri Sünni kanına doymak bilmeyen Şiaperest Işid’çileri niye hiç görmezler acep?
2003’te Irak’ın ABD tarafından işgalinden bu güne kadar çok iyi gördük ki, Şiaperestlerde tıpkı Hariciler ve Işid gibi Kafirlerden Ziyade Sünni Kanına Tutkun.
Ve bu gün makul olan her kesimin üzerinde uzlaştığı husus, eğer İran ve Şiaperestlerin 2003 Irak işgali sonrası ve Suriye intifadasındaki Şiaperest çaba ve zulümleri olmasaydı, bu gün Işid diye bir sorun olmayacaktı.
İran rejimi Sünnileri Vehhabilikten koruyacağım diye, Şia’nın açık ve net şirklerini Sünnilere bulaştırmaya çalışıyorlar. Batı ve Siyonizmden koruyacağı diye, batı ve Siyonizmin çıkarlarıyla örtüşen çıkarlarını gerçekleştirme yolunda gizli ve açık işbirliği yapıyor.
İran İsrail Taktiği Uyguluyor
İran’ın devrimden sonraki Şia yayılmacılığı, tıpkı İsrail’in Filistin ve komşu Arap coğrafyalarında yayılma strateji ve taktiklerinin benzerini uyguluyor. Bir yeri işgal ediyor, sonra o yerdeki Sünnileri çeşitli baskılarla yıldırıp göç etmeye zorluyor ve bu şekilde adım adım işgalini devam ettirip perçinleştiriyor.
Nitekim şu anda Bağdat’ta çoğunluk olan Sünniler azınlık durumuna düşürülmüş olup, bu sürecin devam edeceği açıktır. Aynı taktik ve stratejileri eğer imkan bulabilirse aşama aşama Musul gibi Sünni vilayetlerde de uygulamaya çalışacağı kesindir.
Benzeri planların Suriye üzerinde de oynanmakta olduğunu görmek hiç te zor değil. Şunu unutmamak gerekiyor ki, tarih boyunca Şia’nın yayıldığı coğrafyalar başta İran olmak üzere Sünni orjinlidir ve Şia girdiği yerlerden hiç çıkmamıştır.
Bu yayılma stratejisini gerçekleştirmek için geçmişte haçlılarla yaptığı gibi bu günde imkan bulduğu her durumda her türlü İslam düşmanı güçlerle işbirliği yapmıştır ve yapmaktadır. Nitekim İran rejimi ve Şiaperestlerin dünyada ve Türkiye’deki mevcut kankalarına baktığımızda bunu net olarak görebiliyoruz.
Sen Neymişsin Be İran
İran rejimi geçmişte İsrail ve ABD’ye karşı desteksiz atar, sonra gerisi hiç gelmezdi. Bizde artık bu desteksiz atışları gördükçe gülümsemeye, atma recep demeye, İran rejimini hafife almaya başlamıştık.
Gel gör ki İsrail ve ABD’ye desteksiz atan İran rejimi, özellikle Suriye kıyamı sonrası Sünnilere karşı yaptığı tüm tehditleri fazlasıyla gerçekleştirdiğini görünce bayağı şaşırdık ve sen neymişsin be İran diyecek duruma geldik. Yani İran konusunda bayağı yanılmışız, bunu kabul edelim.
İsrail ve ABD’ye defalarca esip gürleyipte bir damla yağmur dahi bırakmayan İran rejimi, Sünnilere karşı esmeden yağmaya, üzerlerine adeta yanardağ lavları akıtmaya, sağanak halinde taşlar yağdırmaya devam ediyor.
Tıpkı Gülen ve Gülenperestlerin kafirlere karşı zilletli, müminlere karşı izzetli olmaları gibi, İran rejimi ve Şiaperestlerde kafirlere karşı zilletli, müminlere karşı izzetli davranıyorlar.
Türkiye’de Gülenperestler Dünyada Şiaperestler Arkadan Hançerledi Ümmeti
Doğrusu İran rejimi ve Şiaperestlerin bu takiyye, alçaklık ve hainliklerini çokta yadırgamıyoruz artık. Çünkü biz bu filmin yerli versiyonunu henüz yakınlarda bir kez daha görmüştük. Hani Gülenperestlerin çevirdikleri dolapların ortaya çıktığı son 3 yıllık süreçte ortaya saçılan çirkinliklerde.
Melek sandığımız Gülenperestlerin perde arkasından ne filimler çevirdiklerini, inlerine girilmeye başlayınca gerçek şeytani yüzlerini nasıl göstermeye başladıklarını, kafirlere ve İslam düşmanlarına karşı ellerini oğuşturup dururken Müslümanlara karşı nasıl hırçınlaşıp saldırganlaştıklarını ağzımız açık izledik son süreçte.
Kafirlere karşı zilletli ve işbirlikçi, Ümmete sırtı dönük ve Müslümanlara karşı gururlu ve kibirli Gülenperestlerin yaptıkları ile İran rejimi ve Şiaperestlerin yaptıkları öz ve pratikte aynı aslında, sadece hedef ve araçlar farklı.
Maalesef ümmetin yeniden ayağa kalkma iradesini gösterdiği 5 yıllık Ortadoğu intifadası sürecinde bizleri yurtta Gülenperestler, dünyada Şiaperestler arkadan hançerlediler.
Suriye Savaşı Hak Batıl Savaşıdır, Doğru Amma…
Ruhani, 2 Haziranda yaptığı bir açıklama da, Suriye savaşını hak ile batıl arasında bir savaş olarak nitelemiş ve İran’ın sonuna kadar Suriye hükümet ile halkının yanında olacağını deklare etmiş.
Suriye savaşının hak batıl savaşı olduğu konusunda Ruhani iyi tesbit yapmış amma, yanlış tarafı seçmiş. Zira Suriye’de batıl tarafta yer aldığı açık olan Suriye hükümet ile o hükümeti gönülden destekleyen (muhtemelen % 20’lik) İslam düşmanı kesimin tarafında yer almış.
Elbette dilin kemiği yok ve dünya da herkes istediğini söyleyebilir amma, hesap meydanında herkesin sadece hakkı söyleyebileceği de 78.Nebe Suresi 38. ayette net olarak bildirilmiş durumda. Orada görüşürüz sayın Ruhani ve O’nun gibi düşünenlerle.