Hayat akıp giderken alıp savuruyor bazımızı, imtihânın sırrı bu olsa gerek. İnsan hep en kırılgan anlarda sınanıyor. İnsanın gerçek yüzü hep en kırılgan anlarda ortaya çıkıyor.
Zulüm kendine yapıldığında değil, muktedir olunduğunda zulme kayılıp kayılmayacağı aslında önemli olan...
Geçtiğimiz hafta gerek Dünyada gerekse de evimizde yani Anadolu’da bahsini ettiğim kırılma noktaları yaşandı. Çoğumuz başkasının imtihanına gelince rahat rahat ahkam keserken kendimiz imtihan olduğumuzda kırılan fay hatlarından savrulduk...
İşte önümüzde Kürt sorunu. Barışın dilini ısrarla savunması gereken pek çok dindar cemaat 28 Şubat’ta kendilerine revâ görülen “taktikleri” nasıl muhaliflerine karşı uyguladıklarını görmek üzücü...
Bu karşı cenahın çok masum olduğu anlamına gelmiyor. “Yok aslında birbirimizden farkımız” anlamına geliyor...
Şimdi herkes ölülerin çetelerini tutuyor. Karşı taraf ölünce sevinip kendi ölüleri için kahramanlık türküleri söylüyor. Oysa herkes biliyor ki kardeşinin ölümüyle kazanılacak hiçbir savaş mutluluk getirmeyecek kimseye...
Sonra ardından Bir firavunun fareler gibi yakalanışını izledik hep beraber. O firavun ki kendi halkı için fareler! Diye böğürmüştü kısa zaman önce. Şimdi onun bedenine yönelik saygısızlıkla rahatlayan mazlumlar aslında daha büyük bir aymazlığa düştüklerinin farkında mı? Kısa zamanlı rahatlama, hınç alma adına aslında yıllardır tepelerinde sallanan kılıcın aslında kimin salladığını örtmüş oldular. Kaddafi Batı ile geliştirdiği işbirliği ile diktatörlüğünü kaim kılıyordu. Kaddafi’nin hunharca öldürülmesiyle Kaddafi-Batı ilişkileri sümenaltı edilmiş oldu. Libyalılar da günlük rahatlamalarıyla kaldılar. Oysa Firavun, mahkeme karşısına çıkarılmalıydı. Bu sonuç Libya Devrimine yakışmadı...
Bu tatsız görüntülerden sonra sevindirici gelişme Libya Halkının kurtuluşunu ilan etmesi ve İslâmi bir yönetim kurma çabası oldu. Tabi Türkiye’deki haber dili bu çabayı aynen şöyle gördü: “Diktatörlükten Kaçarken Şeriat’a Tutuldular” Habertürk’ün Batı’dan bakan haber dili tam da Arap Baharına bakışı özetliyor aslında. Şeriat ile simgelenen İslâmî yönelişten endişe duyan bu algı Diktatörlükleri yağmur, İslâmî talepleri ise dolu olarak görüyor. Bu içten içe İslâm’dansa Diktatörlükleri tercih eden onu daha az zararlı gören Batı’lı politikaların yansıması aslında...
Ardından yeni bir imtihanla yüzleştik... Van Erciş sarsılırken yine maskeler düşmeye başladı. Müge Anlı’da ifadesini bulan “Askere Polise taş atıyorlar sonra da yardım istiyorlar” küstahlığı enkaz altında can çekişen insanlara gösterilen merhametsizliğin ve kibrin Beyaz Türk sembolü oldu.
Toplumda bölücülük yapmanın PKK’dan daha çok işlevsel olduğu bu nefret suçlarına karşı ortak bir tepki vermeliyiz...
Deprem İlâhî bir ikâzdır. Kur'ân'daki kıssaların ikazları gibi. Kıssaların ana teması "İnsanlığın gündelik arzuların esiri olarak nihâi sonu unutmasıdır" Öyle ki bu unutuş ve dünyaya dalmak insanları zalimleştirir, insânilikten uzaklaştırır. Ölümün nereden geleceğini ve ani olacağını da unutturur. Herhangi bir yerden/Felaket-Kaza vs./ gelen her ölüm geride kalanlara hatırlatır herkesin aynı tecrübeyi bir gün yaşayacağını... Bu unutup dalanlar için bir helâk, hatırlayanlar için bir ikâz/ders ve rahmettir. Yoksa olguyu "oh olsun!" ya da "tokat!" olarak algılamak ikâzı/işareti/ayeti görememektir... Yani başkasının sınavıyla uğraşmak ve kendi sınavını unutmak demektir...
Olgu, muhatabına göre işlev görür. Muhatabın durduğu yere göre varolan şey/doğa olayı/tecrübe vs. rahmet te olabilir, helâk ta olabilir. Şayet siz zalimseniz karşılaştığınız sonuç sizin helakınız olur şayet salih bir kulsanız bu sizin şehadetiniz olur. Çünkü Allah'ın yasaları ayrım yapmadan işler. O yasalara direnmek yerine o yasalarla uyumlu hareket etmek gerekir...Örneğin sağlam binalar yapmak gerekir. Ölümün her an gelebileceğini unutmadan hazırlıklı yaşamak gerekir. Ölümü ve Hesabı unutmadan sorumluluklarımızı yapmak gerekir. Yani şirk konusunda hassas olmak, adaletli olmak, salih kul olmak, ibadete devam etmek, paylaşmak, sade yaşamak...
Allah’a emanet olun
Bu yazı, Milat gazetesinin bugünkü nüshasında da yayınlanmıştır...