Başkanlık sistemine barış süreci engeli

Kurtuluş Tayiz

Şimdilerde soğutulmaya bırakılmış olsa da Başbakan Erdoğan’ın, partisinin eksik oylarını kapatabileceğini söylediği BDP ile ittifak içinde başkanlık sistemine dayalı yeni bir anayasayı referanduma götürebileceği fikrini dile getirdiğini biliyoruz. Malum Erdoğan, Slovakya’dan dönerken yaptığı açıklamada, “BDP’yle 330’u yakalamak için müşterek adım atabiliriz,” demişti. BDP Eşbaşkanı Demirtaş da, şubat başlarında Milliyet’e verdiği demeçte, anayasa önerileri konusunda bire bir örtüşmeseler de en yakın oldukları partinin AK Parti olduğunu belirterek, başkanlık sistemine destek verebileceklerini ima etmişti. Demirtaş, devamla, BDP’nin, bu destek karşılığında yeni anayasada etnik temele dayalı vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, Kürtçenin eğitim dili olması ve özerklik verilmesi gibi taleplerini dile getirmişti.

Hatırlanacağı üzere, AK Parti, geçen yıl kasım ayında, mevcut parlamenter rejimden başkanlık sistemine geçişi öngören kendi anayasa önerisini, 31 yıllık darbe anayasasının yerine demokratik bir anayasayı bir türlü yazamayan dört partili parlamento komisyonuna sunmuştu.

Erdoğan’ın, mevcut hâliyle sembolik önemi ağır basan cumhurbaşkanlığı koltuğuna, 2014 yılındaki seçimde yetkilerini arttıracak başkanlık sistemiyle oturmak istediği sır olmaktan çoktan çıktı.

Helikopter alımına bile tek başına karar veremeyen başkan!

Hükümetin önerdiği ve adına Türk tipi dediği başkanlık sistemi, ne ABD’deki başkanlık sistemine ne de Fransa’daki yarı başkanlık sistemine benziyor. Başbakan, kafasındaki modeli, geçen yıl kasım ayında İspanya ziyaretinden dönerken gazetecilerle paylaşmış ve iki meclis yerine tek meclisli bir sistemden yana olduğunu dile getirirken de şu sözleri sarfetmişti; “Amerikan başkanı büyükelçi bile atayamıyor... Bir helikopter satışına bile kendi başına karar veremiyor.

Başbakan’ın, örneğin, Amerika’da başkanın, ilgili denetim kurumlarından onay almadan helikopter satışını bile yapamadığını ima ettiği sözleri bile kendi başına, başkanlık sistemi yoluyla Erdoğan’ın çok fazla yetkiye sahip olacağı ve otoriter bir yönetim kuracağını haklı haksız dile getirenlerin ekmeğine yağ sürer nitelikte. Zira Erdoğan, silah satışı ve alımı dâhil başta parlamento çeşitli süzgeçlerden geçtikten sonra ki bizde böyle bir süreç zaten yok ancak önüne gelmesi gereken kritik konularda dahi tek başına karar vermek istediğini ima ediyor yukarıdaki sözleriyle.

Diğer yandan, Türkiye’de, başkanlık sistemi yerine, mevcut parlamenter rejimin daha sağlıklı işletilmesine odaklanılması gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dâhil pek çok isim bulunuyor. Örneğin, Kocaeli Üniversitesi’nden Hukuk Profesörü Sevtap Yokuş, önceki gün Habertürk’te, başkanlık sisteminin de tartışılması gerektiğini dile getirmekle birlikte aslında mevcut parlamenter rejimin barındırdığı ciddi sorunların öncelikle giderilmesinin önemine işaret ediyordu. Prof. Yokuş, seçim barajının yüksek olduğu gerçeğine işaret ederken Siyasi Partiler Kanunu’nun lider sultası yarattığına, böylece vekillerin gerçek anlamda halk tarafından değil liderler tarafından seçildiğine, dolayısıyla parlamentonun başbakanın onay makamı hâline geldiğine dikkat çekerken Türkiye’nin, esas olarak demokrasi sorunu bulunduğuna vurgu yapıyordu.

Kürt sorunu ve başkanlık sistemi yan yana getirilince

Prof. Yokuş, 18 kez üzerinde değişiklik yapılmakla birlikte mevcut (darbe) anayasanın, ideolojik, etnik temeli ve tümüyle yasakçı zihniyetiyle çatışmanın (PKK ile) derinleşmesine zemin oluşturduğunu belirtirken çeşitli ülkelerin çatışmalardan çıkarken (barış süreçlerinde) yeni anayasa yaptıklarını da hatırlatıyordu.

Yeni anayasa yapımı özünde bir demokratikleşme hamlesi olmakla birlikte 30 yıllık çatışmanın sonlandırılması dönemine denk gelince vesayetten arınma arayışları yerini “Anayasa PKK’ya taviz için mi yapılıyor” gibisinden korkuvarî bir iklime bırakma riski taşıyor.

Federalizmi nihayetinde bölünmeyi getireceği, üstüne bu sisteme geçiş için BDP ile ittifakın bu bölünme sürecini hızlandıracağı gibi yanlış algılar da eklenince başkanlık sisteminin ise bir referandumda halkın desteğini alma ihtimali giderek zayıflıyor.

“Ülke bölünecek iddiasının,” zaten güçlü bir alıcısının bulunduğu Türkiye’de, daha şimdiden AK Parti’ye ılımlı MHP’lilerden gelen desteğin azaldığı konuşuluyor.

Kanımca başkanlık sisteminde asıl korkulması gereken, Erdoğan’ın, başta alıntıladığım, her konuda tek başına karar verme arayışına işaret eden sözleridir. Umarım aslında bu düşüncede değildir.

loglu@superonline.com

TARAF