'Başkanlık sistemi' tartışmalarının gerisinde cevabı çok açık gibi görünen bu soru duruyor.
AK Parti lideri Tayyip Erdoğan, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildiğinde Türkiye'nin ilk devlet başkanı olabilir mi? Siyaset hesap işi, bu sorunun kestirme bir cevabı yok. Doğru cevabı bulmak için biraz hesap yapmak gerekiyor.
Tayyip Erdoğan'ın başkanlık sisteminin ilk devlet başkanı olması, hatta 2012 veya 2014'te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması çok düşük bir ihtimal. Soruyu, 'olmalı mı?' diye sorsak, ben tereddütsüz 'olmalı' cevabını veririm. Türkiye'nin dokuz yıldır kesintisiz devam eden istikrarının ve istikrarla kazandığımız her şeyin mimarı AK Parti lideri. Onun devlet başkanlığı, istikrarın devam etmesinin de teminatı olarak görülmeli. Ama, siyaset hesap işi, hem de çok ince hesap işi.
AK Parti liderinin, devlet başkanı olabilmesi için gireceği seçimde % 51 oy alması gerekiyor. Bu durum önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi için de geçerli. İlk seçimde salt çoğunluğu elde ettiği takdirde seçimi kazanmış olacak. Aksi takdirde iki hafta sonra yapılacak ikinci tur seçime girecek. İlk turda salt çoğunluğun sağlanması mümkün, ama çok zor. Teorik olarak, ikinci turda en fazla oyu alan ikinci adayın % 51 oyu yakalaması daha kolay. Bu kolaylık, iki turlu seçimin muhalefet kanadına kazandırdığı fırsatların eseri.
2014 yılında, Türkiye'nin başkanlık sistemi ile ilk devlet başkanını seçtiğini varsayalım. Parlamenter sistemin siyasî kutuplaşmalarından çıkıp, başkanlık sisteminin keskin kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak siyasî partilerin anlam kaybına uğradığı köklü bir dönüşüm yaşanıyor. Muhalefet artık icra gücünü parlamentoda denetleyemeyecek. Fakat tam tersine elinde bir fırsat var: Kazanacak olana kaybettirmek. İkinci turda AK Parti liderinin karşısına çıkabilecek isimlerden uzun bir liste yapmak mümkün. Mevcut Cumhurbaşkanı'ndan Meclis başkanına, oradan iş dünyasına geniş bir 'anti-Erdoğan cephe'nin uzlaşacağı bir düzine isim bulmak mümkün değil mi?
İki turlu seçimlerin özelliği farklıdır. İlk turda istediğiniz adaya oy verirsiniz. İkinci turda kendi adayınız elenince, devreye negatif duygular girer. Kazanmasını istemediğiniz kişinin karşısında yer alana oy verirsiniz. İki turlu seçimler her zaman, iddialı değil ılımlı adayların önünü açar.
Cumhurbaşkanlığı veya devlet başkanlığı seçimi, tek isimli-iki turlu-salt çoğunluk sistemi ile yapılacak. Tek turda yapılması ve basit çoğunlukla seçilmesinin anayasa hükmü haline gelmesi yine teorik olarak mümkün. Ancak % 51'i devre dışı bırakacak bu tercihin, % 51'lik destek ile anayasa hükmü haline gelmesi imkânsız.
Başkanlık sistemi de parlamenter sistem de demokratik sistemler. Her birinin kendince avantajları ve dezavantajları var. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçerken adı üzerinde 'sistem' değişecek. Sistem değiştirmenin ağır maliyetleri var. Fabrikadaki bütün ünitelerin yerlerini, birbiriyle ilişkisini, tek tek bütün dişlileri yeniden tanzim ediyorsunuz. Üstelik bir yandan da üretimi sürdürmek zorundasınız. Maliyet hesabını doğru yaparak sistemi değiştirmek pekâlâ mümkün.
'Başbakan, başkanlık sistemine geçerek kişisel diktasını kuracak' iddiası doğru değil. Çünkü bu sistem devlet başkanlığını, otomatik olarak Başbakan'a vermiyor. Tersine muhalefeti kendi arasında uzlaşarak icra gücünü ele geçirmeye adeta icbar ediyor. Sonuçta parlamentodaki çoğunlukla, icra gücünün başındaki devlet başkanını birbirinden koparıyor. Belki de hem toplumsal uzlaşmaya, hem de istikrara hizmet ediyor. Maliyeti ayrı bir konu.
Sistem tartışmaları yetkin bir anayasa mühendisliği birikimi gerektirir. Başkanlık sistemine, sadece ABD'deki başkanlık sistemine, o da ansiklopedik düzeyde vakıf bir anayasa hukukçusunun marifetiyle geçemezsiniz. Tarhan Erdem gibi hem matematik, hem de siyaset bilen teorisyenlere ihtiyaç var. Türkiye uzun soluklu bir sistem tartışmasına girdiğine göre, anayasa mühendisliği ile bu konuya devam etmemiz gerekiyor.
ZAMAN