'Öğrenci olayı' denilen şeyin, öğrenciden başka her şeyin olayı olduğunu ezberden bilecek kadar çok tecrübe yaşadık. Kimse milletin hafızasını hafife almasın.
Polise taşlı sopalı saldırıları, 'masum öğrenci talepleri' olarak yutturmaya kalkan gazetelerdeki köşe sahiplerini, bu şiddet eylemlerinin gerçek sahipleri ile aynı kefeye koymak lâzım. Kim bunlar? Siyasal şiddet yöntemlerini benimseyen marjinal sol örgütler. Ne istiyorlar? Sadece şiddet. Ne için? Var olabilmek için.
Destekçilerle eylemcilerin ilişkisine dair küçük bir anekdot: Deniz Gezmiş, arkadaşları ile birlikte Hukuk Fakültesi'ni işgal ettikleri zaman, Tarık Zafer Tunaya'nın tepkisi ile karşılaşırlar. Deniz Gezmiş, 'Siz bize, 'Ben öğrencinin isyan edenini severim' dememiş miydiniz?' diye sorar. Odası işgal edilen Hukuk Fakültesi Dekanı Tunaya'nın cevabında bugün için de değişen bir şey yok: 'Bana isyan edeni değil.'
Bu şiddet eylemlerine övgüler düzenler, tıpkı o kalabalık gibi masum değiller. CHP İstanbul Milletvekili Engin Soysal'ın ve Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu'nun 'Faşist CHP' diye kovulması, yukarıdaki anekdotla aynı ruhu taşımıyor mu? Eylemcilerin derdi öğrenci harçlarını protesto etmek veya anadilde eğitime destek vermek değil. Öyle olsa 'Faşist CHP'den daha uygun muhatabı nereden bulacaklar? Şiddet sadece şiddettir. Kaşın üzerinde duran göz bile yeterli bahane olabilir.
Türkiye keşke öğrenci harçlarını kaldırabilecek, eğitimi bütünüyle parasız hale getirecek imkânlara sahip olsa. ODTÜ'de hemen her bölümde okutulan ekonomiye giriş derslerinde, öğrencilere her ekonomik tercihin bir alternatif maliyeti olduğu anlatılır. Yükseköğrenimi parasız hale getirmek, yoksulun biraz daha yoksullaşması demek. Çünkü parasız eğitim için aktaracağınız kıt kaynak, tam olarak o miktarın karşılığı olan yatırım ve istihdamdan veya sağlık harcamasından vazgeçmek demek. Öbür taraftan eğitim, maliyeti yüksek olan bir hizmet. Bu hizmeti alanların hiç bedel ödememesi, bu hizmeti hiç almayanların bu bedeli onların yerine ödemesi anlamına geliyor. Özel üniversitelerde büyük paralar karşılığında okuyanlar veya hiç yükseköğrenim hizmeti almayanlar, devlet üniversitelerinde okuyan öğrencilerin bütün masraflarını yüklenmiş olacaklar. Sizce bu durum sosyal eşitliğe aykırı değil mi? İlave bir eşitsizlik daha var: ODTÜ gibi ilk sırada tercih edilen üniversitelere, hayata ayrıcalıklı başlayanlar girebiliyor. Baba parası ile pahalı ve dolayısıyla iyi eğitim alan, özel derslerle büyüyen gençler bunlar. Küçük bir araştırma, ODTÜ veya Boğaziçi gibi üniversitelerde okuyan gençlerin çoğunlukla hali vakti yerinde iyi aile çocukları olduğunu gösteriyor. O zaman bu iyi halli çocukların öğrenim masraflarını neden fakir-fukara vatandaşlar ödesin?
İngiltere'de öğrenci katkı paylarına yapılan yüzde yüze yakın zam, bütün öğrencilerin sokağa dökülmesine yol açtı. ODTÜ'den AK Parti'ye taşla sopayla yürümek isteyen eylemcilerin ilham kaynağı bu protestolar olmalı. Ancak çok önemli bir fark var. Bizdeki katkı payları neredeyse devede kulak.
AK Parti hükümetinin nitelik olarak olmasa da sayısal olarak başarılı bir üniversite performansı var. Türkiye, üniversite eğitimi almak isteyen her gence bu eğitimi sağlayacak düzeye yaklaştı. Bu işin püf noktası da öğrenci katkı payları. Üstelik devlet bu işi, ısrarla sosyal eşitlik sınırları içinde tutuyor. Bu yıl itibarıyla, Kredi ve Yurtlar Kurumu her öğrenciye, ödediği katkı payı karşılığı kredi veriyor. Öğrenci öğrenimini, kredi alarak sürdürüyor; ailesi ilave bir masrafa girmemiş oluyor. Yaklaşık olarak 150 bin öğrenci ise burs alıyor.
Demek ki 'eşit ve parasız' eğitim, 'bedava' eğitim anlamına gelmiyor. Birini bir tıp doktoru veya bilgisayar mühendisi haline getirecek çok pahalı eğitimin masraflarını neden yoksul vatandaşlar üstlensin?
Demek ki öğrenci eylemleri masum bir hak arayışı değil. Türkiye zor ve kırılgan bir süreçten geçerken birileri durumdan vazife çıkartıyor. Çıkartanlar da ellerine taşı sopayı alanlar değil. Kimler o zaman?
Ergenekoncular şu sıralarda neyle meşguller dersiniz?
ZAMAN