“Başkalarının çocukları” sızlatmaz mı vicdanımızı?

Avrupa’da neredeyse her iki dakikada bir çocuğun kaybolduğunu ve küresel olarak ise günde kayıtlı bir göçmen çocuğun kaybolduğu ya da öldüğünü biliyor muyuz?

Yasin Aktay Yeni Şafak'taki köşesinde çocukların katledildiği dünyada Batı'nın umursamazlığını ele alıyor.

Çocuğa dair hassasiyetler bugünün dünyasında yükselen bir değer. Çocuklara daha iyi bir gelecek hazırlanması, çocukların yetişkinler üzerinde daha iyi bir hayat yaşamak, emeğiyle, cinselliğiyle, zayıflığıyla herhangi bir istismara maruz kalmadan çocukluğunu yaşatmaya dair hassasiyet bugünün dünyasında hat safhaya varmış görünüyor.

Tabii bir yerden bakınca sadece görünüyor, ama işin aslı bu kadar da iyimser olunacak bir tablo koymuyor ortaya. Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla dün HAKEDER’in organizatörlüğünde Beyoğlu Belediyesinde dün bir Çocuk Hakları Paneli düzenlendi. Panelde yukarıdaki çarpıcı soruyu daha önce Avrupa Parlamentosu için hazırlamış olduğu bir rapordan aktardığı bilgilerle İstanbul Milletvekili Serap Yaşar tekrar sordu.

Bu sorunun izinden gittiğimizde gördüğümüz şey, bugünün medeni dünyasının, çocuğu ancak “kendi” çocuğu olduğu zaman korunmaya değer bir varlık olarak görmesi. Başkalarının çocuğu, İslam dünyasında kendi yol açtıkları, sürdürdükleri, sürmesinde bir çıkar buldukları savaşlarda yüzbinlerce çocuk doğrudan savaşın kurbanıdır, umurlarında bile değil.

Umurlarında olsa, Suriye’deki savaşı bitirmek için kıllarını kıpırdatırlardı. BM kayıtlarına göre bu yıl İçinde 5 yaşının altındaki 400 bin çocuğun açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu Yemen’deki insani krizi bitirmek için fazlasıyla yeterli olacak bir-iki adımı atarlardı. Yemen iç savaşında yaklaşık olarak 7 bin çocuğun öldüğü tahmin ediliyor. Halihazırda Yemen’de 2,3 milyon çocuk ciddi düzeyde açlıkla yüzleşmekte ve bunlardan 400 bini “Akut Yetersiz Beslenme” nedeniyle ölümle karşı karşıya bulunuyor. Sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla abartısız dünyanın en zengin ülkeleri arasına rahatlıkla girebilecek Yemen’in böyle bir savaşa maruz bırakılması kendi halkının tercihi değil, çocuklarının tercihi hiç değil elbet.

Dünya Çocuk Günü dolayısıyla ortaya çıkan tabloda ne yazık ki, İslam dünyasının çocukları dünyanın tam tamına üvey evlatları gibi. Filistin, Suriye, Irak, Afganistan, Yemen, Libya, Myanmar…

Bu ülkelerin hiçbirinde devam eden insani krizi bu ülke halklarının anlaşamamasına, uzlaşamamasına bağlayamaz. Bu ülkeler ciddi bir yabancı müdahalesine maruz kaldıkları için bu haldeler. Bu yabancıların kendi çocukları için geliştirdikleri çocuk haklarından İslam dünyasının çocuklarına hiçbir pay düşmüyor. Zaten o çocuklar ya üzerlerine yağan bombalar altında Erva bebek gibi, ya kaçarken batıp boğuldukları Akdeniz kıyılarına vuran Aylan bebek gibi can verir, kalanlar da çocukluklarını yaşayamadan, “birdenbire büyür”, hakkettikleri cennetlerinde fazla oyalanamadan sevimsiz büyüklerin dünyasına düşüverirler.

İslam dünyasının bugün bir yanı da birdenbire büyümüş çocukların dünyası olması.

HDPKK’NIN KANDIRDIĞI ÇOCUKLARIN HAKLARI ABD’DEN SORULUR

Çocuğun istismarına karşı sergilenen hassasiyet çocukların 18 yaşına gelmeden cinsel bir özne olmalarını veya emeklerinin metalaştırılarak alınıp satılabilmesini bile engeller. Yani 18 yaşın altındaki çocuklar evlenemez ve çalışamaz, aslında silah altına da alınıp başkalarına karşı savaştırılamaz da.

Ama bugün bizzat ABD’nin Suriye’de ve Irak’ta desteklediği PKK-PYD 18 yaşın altında 12 yaşına kadar çocukları kandırarak silahlandırarak terör eylemlerine sürüklemekte, cinayet işletmektedir. Aynı şeyi DAEŞ de yapıyor, Suriye rejimi de yapıyor. DAEŞ’e karşı savaşa insanları ikna etmeye çalışan, onu bir terör örgütü olarak lanse eden en önemli eylemlerinden biri de buydu.

Ancak DAEŞ’in bu çocuk istismarının aynısını PYD ve PKK da yoğun olarak yapmaktadır. Ancak PYD’nin bu eylemleri ABD’nin yoğun desteğini hiçbir şekilde engellemiyor. Suriye’den bugün kaçıp şimdi gençlik yaşına erişmiş olanların önemli bir kısmı çocuk yaşta Esad rejimi tarafından zorla silah altına alınmaktan kaçanlardan. Onları karşılayan ülkenin insanlarının “savaşsaydılar” deyişi, çocuklara karşı, dolayısıyla insanlığa karşı nasıl bir canavarın beslendiğini gösteriyor ki, insanlık adına esef verici bir durum.

GAZZE’YE İNSANİ YARDIMI DA TERÖRE DESTEK KAPSAMINA ALMAK

Bütün bu istikrarsızlığın adandığı nihai amaç İsrail’in güvenliği. İsrail’in güvenliği sözkonusu olduğunda ne çocuk hakları kalıyor ne de insanlık. Bugün Filistinli çocukların hiçbir insani değer ve ölçü tanımayan İsrail işgali altında yaşadıkları insanlığın en büyük ayıplarından. Ama Balfour Deklarasyonuyla İsrail’i insanlığın başına bela eden İngiltere’nin İçişleri bakanı İngiliz yakında Hamas’ın Filistin’deki kurtuluş mücadelesini destekleyebilecek herhangi bir İngiliz vatandaşının dernek kurmasını, hayırsever bağışta bulunmasını ve savunuculuğunu suç sayacağını duyurmuş.

Aslında bu karar Hamas’ın askeri faaliyetlerine verilen desteği suç saymak anlamına gelmiyor çünkü bu İngiltere’de zaten yasa dışı. Şimdi istenen şey, barışçıl ve şiddet içermeyen olsa bile, Britanya’da Filistin mücadelesinin her türlü savunuculuğu, onunla dayanışma veya destek kapısını kapatmak, gerekirse işgal mağduru ailelerin çocuklarına yapılan insani yardımların bile önünü kesmektir.

Bugün Hamas’la mücadele adına bütün Gazze’yi halkıyla, çoluğuyla, çocuğuyla birlikte yıllardır kuşatma altında tutan İsrail’in çocuklara karşı da insanlığa karşı da işlediği bütün suçların kimden cesaret bulduğu, unutanlara bir kez daha böylece hatırlatılıyor. Bu açıkça insanlığa karşı bir suç ortaklığı, ama bu suçun suç olarak tanınması bile 5’ten ibaret dünya düzeninin sorgulanıp değişmesinden geçiyor.

Hakkını teslim edelim, bu çirkin karara en anlamlı tepki de bin İngiliz vatandaşının işgal altındaki topraklarda veya mülteci kamplarında Hamas tarafından işletilen bir hastaneye, okula, yetimhaneye veya hayır kurumunun her birine birer pound bağış yapması olmuş.

Zaten tehlikenin olduğu yerde bitmiyor muydu kurtarıcı güç, uyandıran vicdan, aydınlatan ışık?

Bu dünyayı Allah’a şikayet edeceğini söyleyen Suriyeli çocuğun sızlatıp uyandıramadığı vicdanı ne uyandıracak?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!