Başka bir uzlaşma

Ahmet Altan

Anayasa Mahkemesi başkanvekilinin eşinin “çete sorgulaması” için savcılığa çağırıldığı bir ülkede yaşıyoruz.

 

Bu elbette o insanın suçlu olduğunu kanıtlamaz.

 

Ama bir çetenin kaçak olan sanıklarından biriyle bu ailenin dostluk ilişkisi zaten çok hadiseli bir şekilde gazetelere yansımıştı.

 

Bu da bir şey kanıtlamaz.

 

Ama bu ülkenin tuhaf bir yer olduğunu gösterir.

 

Biz, Danıştay saldırısıyla bağlantısı kanıtlarıyla ortaya çıkmış bir çetenin “avukatı” olduğunu söyleyen bir ana muhalefet partisi liderinin bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz.

 

Bir çeteyi açıkça savunuyor ana muhalefet lideri.

 

Mafyayla ilişkileri telefon kayıtlarıyla ortaya çıkmış insanları koruduğunu Meclis kürsüsünden hiç çekinmeden açıklıyor.

 

Biz böyle bir ülkede yaşıyoruz.

 

Ve, bu ülkede en sevilen söz “uzlaşma”.

 

“Uzlaşın” diyenler, bu ana muhalefet partisi lideriyle, o başkanvekiliyle, kürsülerde andıçlar okuyan generallerle uzlaşılması gerektiğini söylüyorlar.

 

Hangi konuda uzlaşılacak?

 

Bu çetenin varlığını desteklemek ve bu tür çeteler yaratan mevcut sistemin devamını sağlamak için mi?

 

Seksen yıldır devam ediyor zaten bu uzlaşma.

 

Ve bu uzlaşmanın “taraftarlarının” sayısı artık toplumun yüzde yirmisini geçmiyor.

 

Bu “uzlaşmayı” siyasette CHP temsil ediyor.

 

Toplumun diğer partilere bölünmüş yüzde sekseni ise bu eski “uzlaşmaya” karşı.

 

Onlar bu eski düzenin bir şekilde değişmesini istiyorlar.

 

MHP bile istiyor bunu.

 

O eski uzlaşmanın “talepleri” ve taraftarları belli.

 

Hiçbir şekilde de pozisyonlarını değiştirmek istemiyorlar.

 

Toplumun değişimlerine, arzularına aldırmıyorlar.

 

Sorunlara çözüm bulmak gerektiğine inanmıyorlar.

 

Onlar orduyu da arkalarına alıp eski “uzlaşmayı” sürdürmek istiyorlar sadece.

 

İçlerinde samimiyetle “yenilikten” korkanlar var.

 

Yeniliğin bölünme, şeriat, parçalanma, işgal getireceğini sanıyorlar.

 

Mümkün olsa da korkularını yatıştırabilsek, onlara bu çağda Avrupa Birliği üyeliğine yürüyen bir ülkede bunların mümkün olamayacağını anlatabilsek.

 

Ama anlatamıyorsak yapılabilecek çok fazla bir şey bulunmuyor.

 

Kara Kuvvetleri Komutanı, hâlâ bu yüzde yirminin temsilciliğine soyunup kürsülerde “andıçlar” okuyor diye, bu ülke eski uzlaşmaların esiri olmayacak.

 

Böyle andıçlardan korkacak hali kalmadı bu ülkenin.

 

“JİTEM'den bahsetmeyin, Ergenekon'dan bahsetmeyin” diyenlerle uzlaşma yapmaya gerek de yok.

 

“Korkanlar ve korkutanlar”, toplumun büyük kesiminin dışında kendi “politikalarını” sürdürsünler, çetelerin avukatlığını yapsınlar, andıçlar okusunlar.

 

Ama asıl büyük gövde, yüzde sekseni oluşturan kalabalık, değişime uygun yeni uzlaşmalar bulmak zorunda.

 

Burada bir uzlaşma gerekiyorsa, bunu, CHP, ordu, yargı üçgeninin oluşturduğu “geçmişle” değil, bu kesimin dışında kalanların kendi aralarında yapması gerekiyor.

 

Sorun, yüzde seksenlik bu kitlenin kendi arasında uzlaşamaması.

 

Muhafazakârların, Kürtler'in, Aleviler'in, solcuların, ılımlı milliyetçilerin ortak bir “değişim” programını oluşturamaması.

 

Bunun nedeni aslında biraz acıklı.

 

Özellikle değişimden yana olanlar için acıklı bu.

 

CHP, ordu, yargı üçgeni “geçmişi” temsil ediyor ama seksen yıllık bir “beyin yıkamanın” izleri bütün toplumun zihninde çeşitli biçimlerde sürüyor.

 

Ve, yüzde seksenlik kitlenin içindeki parçalar hâlâ kendi aralarında bir uzlaşma ararken, “geçmişin” çarpılmalarından kurtulamıyor.

 

AKP ve MHP, geçmişle bağlarını koparmakta zorlanıyor, zaman zaman bu geçmişle bir uzlaşma arıyorlar.

 

DTP ise bütün politikalarını, bu “geçmişin” Kürtler'in ruhunda bıraktığı acıya göre belirliyor.

 

Bu acılardan kurtulmak için, acıları yaratan kesimlerle zihinsel bağları koparmak gerektiğini, o geçmişe olan düşmanlığı değil, geleceği oluşturacak dostlukları ön plana almanın zorunlu olduğunu kavrayamıyor.

 

Yeni bir hayattan en çok yararlanacak olanlar, geçmişle olan ilişkilerinin hastalıklı tortularından silkinemedikleri için birbirilerine yaklaşamıyorlar.

 

Birbirilerinden kuşkulanıyorlar.

 

Birbirilerine kızıyorlar.

 

Ve, yeni bir uzlaşmayı hayata geçiremiyorlar.

 

Halbuki yeni bir uzlaşmaya, yeni bir anayasaya, yeni bir düzene, yeni bir devlete ve yeni ittifaklara ihtiyacımız var.

 

Artık bu ülkede generaller kürsülerde andıçlar okuyamamalı.

 

Ordu siyasetten çıkmalı.

 

Halk özgür olmalı.

 

Devletin içinden çıkan çeteler ayıklanmalı.

 

İnsanların nasıl giyineceğine, nasıl konuşacağına, nasıl davranacağına, nasıl düşüneceğine devlet karar vermemeli.

 

Tarihi yeniden gözden geçirmeliyiz, yalanlarla yüzleşmeli, bu yüzleşmeler sayesinde geçmişin günahlarından arınmalıyız.

 

Bunun için yeni bir uzlaşma yapılmalı.

 

Geçmişle, andıçlarla, çetelerle değil.

 

Geçmişi kendi haline bırakıp gelecekle uzlaşmalıyız.

 

TARAF