Biliyorum birçok okur bana kızacak ve 'ne işin var fonda martılar ile?' sorusuyla tepki gösterecekler. Ancak hakiki gerçeklik ile bize sunulmaya çalışılan gerçeklik arasındaki farkı görmek açısından meseleye bu şekilde girmek durumundayım.
Ve biliyorsunuz, bu ülkedeki kadar başka hiçbir ülkede zıddıyla kaim edilen kahramanlar yoktur. Bugün kendilerini özgürlükçü gösteren, kendileri gibi olmayan herkesi yandaş, mumdaş, çıkardaş gibi ipe sapa gelmez geleneksel yaftalama çalışmalarıyla sindirmeye çalışan mahalle kabadayıları ve halaybaşılarının iç yüzünü görebilmek için zaman zaman bu tür 'içeriden' yansımalara ihtiyacımız oluyor.
Ahmet Hakan dün köşesinde bir yazı kaleme aldı. Kendince kurguladığı bir mantık çerçevesinde artık Mustafa Balbay ile yollarının ayrıldığını, ona verdiği desteğin bu kadar olduğunu filan yazdı. Kimilerini şaşırtmış, kimilerine göre yazarını 'büyük kalem' mertebesine çıkarmış bir yaklaşımdı bu filan... Yazısının ikinci kısmında bir Aydın Doğan güzellemesi var sayın Ahmet Hakan'ın. Diyor ki: "2002-2004 yıllarında gerçekleştirilmek istenen darbenin önünü iki isim kesmiş: Bir: Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök. İki: Doğan Grubu'nun sahibi Aydın Doğan..."
Hani ayıp olmasa, 'memleketi patronum kurtardı' demeye getiriyor lafı sevgili yazar. Kişinin patronunu sevmesinin, onu özgürlük ve demokrasi kahramanı olarak görmesinin elbette hiçbir sakıncası yok. Patronuyla tavla oynayıp onu yere göğe sığdıramayanların kovulunca aleyhine kitap yazıp mahkemelik olduklarını görmüş bir ülke burası. Bu nedenle Ahmet Hakan'ın patron yaklaşımı garip değil, yeni hiç değil. Fakat enteresan olan şu; tam bu yazının yayınlandığı gün bir başka gazetede bir başka gazeteci, bir çeşit 'günlüğünden notlar' denebilecek birtakım hatıralarını anlattı.
Bir dönem Doğan Grubu'nda da ombudsmanlık yapan Yavuz Baydar'ın Taraf'ta yayınlanan röportajını okumadıysanız çok şey kaçırdınız bence. Allah'tan internet var, girip bulabilmeniz mümkün, bu nedenle henüz kaçırmış sayılmadığınız için, işin Ahmet Hakan'ın yazısıyla ilgili olan kısmını buraya alıntılamak isterim. Baydar, özellikle Yalçın Doğan ve Umur Talu'nun ayrılması ve Mehmet Y. Yılmaz'ın göreve gelmesiyle Milliyet'in aldığı hali açıklarken bir manşet haber ile ilgili aynen şunları aktarıyor:
"2004 yılı yazında Kerkük, Irak Kürtleri ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nı anlatan, muhtemelen o zamanki Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün NATO zirvesi öncesi Talabani ile görüşmesinin önünü kesmeyi amaçlayan ve güçlenen kanaatime göre, şimdi yargılanan Ergenekon paşalarıyla bağlantılı bir kaynaktan servis edilmiş olan tamamen düzmece bir haber yayınlandı gazetenin sürmanşetinde. Bu düzmece haberle ilgili doğal olarak çok sayıda yalanlama ve tepki aldım. Haber, Ankara Büro Temsilcisi Fikret Bila tarafından yazılmış bir yorum-haberdi ve işin en garip tarafı, dönemin Washington Temsilcisi Yasemin Çongar'a telefon edilip bilgisi dahi sorulmamıştı. Yasemin gibi gazetedeki bazı saygın yazarlar da habere özel olarak büyük tepki gösterdiler. Yaşlı olan biri "Gazetenin onurunu kurtarmak senin elinde" dedi, hiç unutmuyorum. Çok güç bir vakayla karşı karşıya kaldım. Haberin kaynağına güç bela ulaştım, müthiş korku içindeydi. Ankara Temsilcisi "Neden bu işle uğraşıyorsun?" havasındaydı, sanki haberi yazan başkasıymış gibi davranıyordu. Kilitlenince, Aydın Doğan'ın Milliyet'in başına getirdiği Hanzade Doğan'a durumu aktardım. Hanzade Doğan o sıralarda gazetecilik ilkelerine, nüanslarına hakim değildi; ama içgüdüsel olarak bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Ankara Temsilcisi bir düzeltme yapmamakta direnince, sanıyorum konu kızı tarafından Aydın Doğan'a iletildi. Hanzade Doğan bana, "O kaynakla konuş, haber vermeden konuşmaları gizlice banda al, bana getir." dedi. Bunun asla mümkün olmayacağını, yapmayacağımı söyledim. Yazımı teslim ettiğim gün Aydın Bey'le hayli gergin bir görüşme yaptık. Bu konudan vazgeçmemi, başka şeyler yazmamı istedi. Ben de kurumun saygınlığı adına bunun gerekli olduğunu anlatmaya çalıştım. Anlaşamadık. Maalesef o krizi hiç iyi yönetemedi. Israr ettim ve köşem aynen yayımlandı; ama ona rağmen, Aydın Bey sonunda tercihini Ankara Temsilcisi'nden yana koydu..."
Allah herkese darbeyle mücadele eden, demokrasi sevdalısı patron versin!
ZAMAN