Basiretsizlik Halkı İslam’dan Dahi Uzaklaştırabilir!

İran’da yükselen eylemleri ele aldığı yazısında Hakan Albayrak İran yönetiminin yanlış politikalarının halkı sadece İslami yönetim anlayışından değil, İslam’dan dahi uzaklaştırdığına dikkat çekiyor.

Hakan Albayrak’ın konuyla ilgili bugünkü Karar’da (1 Ocak 2018) yayınlanan yazısı şöyle:

İran’da Neler Oluyor, Niye Oluyor?

İran’da hayat pahalılığı ve işsizliği protesto olarak başlayan nümayişler yer yer rejim aleyhtarı bir hüviyete büründü.

Sosyal medyada paylaşılan bazı nümayiş videolarında, rejimin başı olan Ali Hamaney’in posterlerinin “Hamaney’e ölüm!” sloganları eşliğine yakıldığını görüyoruz. Resmî ideolojiye / teolojiye göre Hamaney, sadece “İslam İnkılabı Rehberi” değil, bunun ötesinde “Veli-yi Fakih” yani “İmam Mehdi’nin Naibi” olduğuna göre, rejimin ‘kutsal’ına isyan söz konusu.

Yükselen sloganlar arasında Şah Rıza Pehlevi’ye hasret sloganları ve “İslam Cumhuriyeti istemiyoruz” sloganı da varmış. Buna şaşıranlar olabilir. Ben şaşırmıyorum. İran’ın çarşısını pazarını çok gezdim, mollaları yerin dibine batıran İranlılara çok rastladım, “Şah zamanı çok iyiydi” diyen İranlı da gördüm, rejimi İslam’la özdeşleştirdiği için İslam’a öfke duyan İranlı da…

Nümayişlerde doğrudan doğruya İslam karşıtı slogan atan kimselerin olduğunu duysam bile şaşırmam.

***

Emperyalistler illa ki işin bir tarafından tutacaklar ama meselenin kaynağında emperyalistlerin fitneleri değil İran yönetiminin -bu fitnelere çanak da tutan- hataları yatıyor.

Meselenin kanyağına inmek için, İranlı âlim Hüseyin Ali Muntazeri’nin 2007’de bir Japon gazetesine (Mainchi) verdiği beyanata bakalım: “Ayetullah Humeyni şiarları yükseltti, bizler de onunla beraberdik. Bu şiarlar vasıtasıyla insanlar meydana çıktı ve devrim kazandı. Şiarlarımız, ‘Bağımsızlık, Özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ idi. Bağımsızlık bir aşamaya kadar gerçekleşti. Ancak özgürlük ve İslam Cumhuriyeti’ne gelince hâlâ önümüzde uzun bir yol var.... Anayasadaki meşru ve açık özgürlükler kolayca ezilmektedir. Bu da önderlerin kendileri için anayasanın ve şeriatın üstünde koydukları dokunulmazlıkla gerçekleşmektedir. Hâlâ birçok parti özgürlük sahibi değildir. Bazı siyasi gruplar sadece iktidardakilerin üsluplarına muhalefetleri sebebiyle yasadışı sayıldı. Sadece iktidardakileri öven basın organları hürdür. Bu organlar istediklerini söyler ya da kendilerine ne emredilirse onu yazar. Ancak hükümetten bağımsız medya yöneticilerine, emniyet ve yargı kurumları tarafından sorunlar çıkarılır...”

Mesele, İslam’a dayandığını iddia eden yöneticilerin ceberrutluğundan kaynaklanıyor. Bu ceberrutluk, halkın büyük bir kısmını devlete, küçük olduğunu umduğum bir kısmını ise devletin yanı sıra İslam’a da muhalif olmaya sevk ediyor.

***

2009’da da kitlesel protesto gösterileri olmuştu İran’da. Protestocu kitleler, Mir Hüseyin Musavi (Eski Başbakan), Muhammed Hatemi (Eski Cumhurbaşkanı) ve Mehdi Kerrubi (Eski Meclis Başkanı) gibi “inkılabî” siyasetçilerin posterlerini taşıyor, yani mevcut nizam dahilinde bir çözüm arıyorlardı. Rejim bunların üzerine yine de amansız ve gereksiz bir şiddetle gitti. Güvenlik güçleri yahut “Besic” denilen rejim milisleri, çok sayıda göstericiyi öldürdü. Tutuklanan göstericiler -Eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin oğlu dahil- işkenceden geçirildi. Musavi ve Kerrubi ev hapsine alındı (Sekiz senedir ev hapsindeler).

O günlerde yazdığım bir yazıda şöyle demiştim: “Nümayişlerde Şah'ın veya onun oğlunun değil Mir Hüseyin Musavi ve Muhammed Hatemi'nin posterleri taşınıyor; fakat bu kanlı tahriklerin önü alınmazsa, bir gün muhaliflerin ellerinde 'sistem dışı' posterler de görebiliriz.”

O gün geldi galiba.

***

Muntazeri’den bir alıntı daha; 11 Şubat 1989’da, devrimin 10’uncu yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmadan: “Ne yazık ki iş yapmak ve devrim değerlerini korumak yerine slogan attık. Halka değer vermek ve onu söz sahibi yapmak yerine halkın zeki ve aktif güçlerini hayal kırıklığına uğrattık, mücerretleştirdik. Bu yüzden şimdi öyle bir noktaya geldik ki, yönetimde kalabilmek için ilk sloganlarımızın ve değerlerimizin karşısında durmak zorunda kalıyoruz. İran hükümetinin ayakta kalması gerekçesiyle ahlaki ve İslami değerler ihlal edilemez. Söz konusu değerler, uğruna devrim yaptığımız ve halka sloganlarımızla vaat ettiğimi değerlerdir. Devlet bir vasıtadır, gaye değil. Değerler gayedir.”

Muntazeri’nin Humeyni’den sonraki “rehber” olması öngörülüyordu. Ne var ki bu sağduyu çağrıları yüzünden 1989’un mart ayında Humeyni tarafından istifaya -haleflikten feragate- zorlandı. Humeyni böyle yapmasaydı, öldüğünde yerini Hamaney değil de Muntazeri alsaydı, İran’da işler bu noktaya gelmeyebilirdi.

***

2009’daki protestolar gibi şimdiki protestolar da bastırılabilir. Ama İran için için kaynamaya devam eder. Bugün değilse yarın öyle bir patlayabilir ki, anlı şanlı rejim muhafızlarının alayı da o patlamada duman olup gidebilir. Korku duvarını bir kere aştı mı, ölümlere bir kere alıştı mı, İran halkını durdurabilene aşk olsun! Şah Rıza, 1979’daki devrimi durdurmak için şiddetin dibini bulmuştu da ne fayda? “İslam Cumhuriyeti”nin şiddeti niye Şah’ın şiddetinden daha caydırıcı olsun ki?

***

Tek yol ıslahat. Diken üstündeki İran devleti, her şeyden evvel, İslam’ı temsil iddiasını bırakmalı ve neredeyse İmam Mehdi’nin “masum”luğunu -hatadan münezzehliğini- atfettiği “Veli-yi fakih” vasıtasıyla el koyduğu cumhuriyeti cumhura geri vermeli. 1979 Devrimi’nin şiarlarına geri dönme basiretini göstermediği müddetçe kendi kuyusunu kazmaya devam eder. Dahası, “İran İslam Cumhuriyeti” ile İslam’ı tefrik edebilecek kadar şuur sahibi olmadıkları için İslam’dan uzaklaşan kimselerin çoğalmasına yol açar.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!