İdlib’de HTŞ yönetimi ile Hizbu’t Tahrir mensupları arasında son günlerde yaşanan gerilim yanlış ve sorumsuz tutumlarla alevlendirilmemeli.
İdlib’de Heyetu’t Tahriru’ş Şam (HTŞ) yönetimine bağlı güçlerce son günlerde Hizbu’t Tahrir mensuplarına yönelik birtakım gözaltı operasyonları gerçekleştirildi. Hizbu’t Tahrir mensuplarının bölgede devam etmekte olan sürece dair doğrudan HTŞ’yi suçlayan, mahkûm eden açıklamalar yapmaları üzerine yaşanan gözaltılar, bugün Atme’de gözaltına alınanların bırakılması için Hizbu’t Tahrir mensubu hanımların yaptığı protesto gösterisinin zor kullanarak dağıtılması ile daha ileri boyuta taşındı.
Sorunun nasıl başladığı, kimlerin hangi aşamada ne tür davranışlarıyla sorunun büyümesine katkıda bulunduğu konusu uzun uzadıya tartışılabilir. Ne var ki, gelinen aşamada bu tür ithamlar ve sorumlu arayışları yerine sorumluluk bilinciyle davranarak meselenin çözüme kavuşturulması elzemdir.
HTŞ yönetimi farklı İslami yapıların kendisine yönelik eleştirileri karşısında daha tahammüllü davranmalıdır, bölgenin idaresini üstlenmiş olmak bu noktada İslami bir yapıyı baskıcı, otoriter davranışlara değil, bilakis eleştiriye açık olmaya sevk etmelidir.
Tüm dünya HTŞ’nin İdlib bölgesinde işbirlikçi, katil rejim, İran ve Rusya şeytanlarıyla nasıl zorlu bir mücadele içinde olduğunu bilmektedir. Şüphesiz zalimlerin hedefinde olmak bir şereftir ama bu şeref mücahitleri öfkeyle davranmaya değil, mutlaka kuşatıcı olmaya sevk etmelidir.
Hizbu’t Tahrir ise HTŞ’ye yönelik eleştirileri konusunda daha ölçülü ve insaflı olmak zorundadır. Cihadın ağır yükünü sırtlanmış bu yapıyı basit ithamlarla karalamak, mahkûm etmek ne akla, ne vicdana sığar.
Bu noktada örneğin Hizbu’t Tahrir’in yayın organında yer alan şu cümlenin izahı yapılamaz: “… Hizb-ut Tahrir, “gerginliğin azaltılması” gerekçesi adı altında özellikle Türkiye-Rusya ittifakına karşı çıkmakta ve bu çerçeve içerisinde başlarında Ebu Muhammed el-Cevlani’nin bulunduğu HTŞ liderlerinin ihanet içinde bulunduğunu ve bunların Türkiye’nin ajanı olduklarını ifade etmektedir…”
Mücahitlere bu tür ağır suçlamalar yönelterek tebliğ ve davet yapılmaz. Bu ancak düşmana hizmet etmek olur.
Bu aşamada tarafları basiretle davranmaya, kuşatmanın derinleştiği ve zalimlerin boğma çabalarının arttığı bir süreçte Suriye direnişine zarar veren her türlü söylem ve eylemden kaçınmaya, meseleleri zecri yöntemlerle değil, diyalog yoluyla çözmeye davet ediyoruz.