Basiret eksikliği

DTP Diyarbakır İl Başkanı Necdet Atalay'ın İl Başkanlığı önünde toplanan Diyarbakırlıların huzurunda yaptığı tespiti "Türkiye Barış Meclisi" de tekrarlamış:

"Başta Diyarbakır olmak üzere birçok yerde düzenlenen Newroz törenleri tam bir bayram havasında geçmesine rağmen güvenlik güçlerinin müdahale ederek engelleme girişiminde bulunduğu Van, Siirt, Hakkari ve Yüksekova'da utanç verici bir durum ortaya çıkmıştır."

Çok yerinde bir tespit bu. Söz konusu şehir merkezlerinden televizyon ekranına gelen görüntüler neydi öyle... Gazze sokaklarından taşınan görüntülerden farkı var mıydı?

Türkiye Barış Meclisi'nin açıklamasında da söylendiği gibi, güvenlik güçlerinin olaylara müdahale ederken aşırı güç kullandığı besbelliydi. "Robokop" ve çevik kuvvet ekiplerinin önüne çıkan gruplara uyguladığı ölçüsüz şiddet, polis panzerlerinin var güçleriyle kalabalığın üzerine sürülmesi, üstüne üstlük bir de Hakkari'de olaylara müdahalede bulunmak için şehir merkezine marş okuyarak giren askeri birlikler, kaçışan genç-yaşlı kadın-erkek ve çocuklar... Bu kadar olur yani...

DTP Diyarbakır İl Başkanı, "AKP hükümeti kutlamalara izin vermediği gibi Nevruz'u kutlamak isteyen halka öldüresiye müdahale etmiştir" diyor.

Bilmiyorum doğrusu; "hükümet" söylenenleri gerçekten istedi mi?

Ama şurası bir gerçek: "İdare", yani olayların yaşandığı yerlerin mülki amirleri ve emniyet müdürleri uygulamalarıyla –gerçekten- basiret eksikliğinin iyi bir örneğini vermişlerdir.

"İdare'nin günahı hükümete yazılmalı mı?" diye soruyorsanız, cevabım "Şüphesiz" şeklinde olacaktır. "Hükümet" olan biteni tasvip etmiyor olabilir; ama bu işlerde sorumluluk zinciri böyle işlemek zorundadır.

Türkiye Barış Meclisi'nin sorduğu soru çok açık: Nevruz kutlamalarına izin verilince "bayram havası" estiği tecrübeyle sabitken, bazı valiliklerin "Nevruz 21 Mart Cuma gününe rastlıyor, dolayısıyla hafta sonu olmaz, yasak!" diye tutturmalarının makul bir açıklaması var mıdır? Niçin Cumartesi ya da Pazar değil de Cuma? Niçin bu ısrar? Olaylar sırasında iki kişi ölmüş, dükkanlarda cam çerçeve kalmamış, ve de tabii ki en önemlisi söz konusu merkezlerde çocuklardan başlayarak "öz bilinç ve şiddet" bağının biraz daha pekiştirilmesi için uygun ortam fazlasıyla yaratılmıştır.

Bir gazetede yer alan şu haber başlığını okuyacak olursanız basiretsiz idarecilerin ister-istemez nasıl bir toplumsal ruh halinin yaratılması sağladıklarını daha iyi anlarsanız:

"Van'da 50 bin kişilik taziye mitingi".

"Cuma da Cuma!" diye tutturmanın topladığı insan sayısına bakın....

Ya Yüksekova'da resmi ağızların "uyuşturucu hesaplaşması nedeniyle öldürüldüğünü" açıkladığı gencin (İkbal Yaşar) gece yarısı (02.00'de!) kaymakam emriyle toprağa verilmesi hadisesi? Var mı böyle bir şey? Ailenin savcılığa başvurusu üzerine Yaşar'ın cesedi ertesi gün mezarından çıkarılarak başka bir yerde defnedilmiştir.

Hatırlayanlar vardır; geçen günkü "Notlar"a düştüğüm bir notta, Siirt Emniyet Müdürü'nün DTP milletvekili Akin Birdal'ın uzattığı eli "Ben teröriste terörist demeyenin elini sıkmam" diyerek geri çevirmesinden bahisle sormuştum: Nerede "nötr" davranmak mecburiyetinde olan "İdare"; bu müdüre kimse ses çıkartmayacak mı?

Hâlâ bir cevap gelmedi. Beklediğim de yok ya zaten....

Basiret, basiret, önce basiret... Her şeye yetmez tabii ki, ama her şeyden önce o....

Yeni Şafak gazetesi