Ali Karahasanoğlu’nun Yeni Akit’te yayımlanan konuyla alakalı yazısını (18 Şubat 2019) ilginize sunuyoruz:
Dünkü Başbuğ Bugünkünü Nasıl Yalanlıyor!
Son günlerde, İlker Başbuğ’u sürekli kamuoyu önünde açıklamaları ile görüyoruz.
Bir gün Hürriyet’te..
Bir gün Cumhuriyet’te..
Bir gün Sözcü’de..
O kadar çok konuşuyor ki..
Bir şeyleri silme derdinde olduğu, unutturma peşinde olduğu çok aşikar..
O diyorsa ki, “FETÖ’yle mücadeledeki aksaklıkları, iktidarın tutumunu anlatıyorum!”
Siz anlayın, aslında o, FETÖ ile mücadele etmediklerini, onlara zemin hazırladıklarını gizlemeye çalışıyor demektir..
Soyut eleştiri yapmayalım..
Somut delillerimizle, TSK’nın zirvesine kadar çıkan, sonra cezaevine giren İlker Başbuğ’un gizlemek istediklerini deşifre edelim..
Sayın Başbuğ’un, AK Parti ile FETÖ arasındaki ilişkileri üç döneme ayırıp irdelemesini boşverelim..
Başbuğ’un şahsında, TSK’nın aynı dönemlerde dindar insanlara nasıl, FETÖ’ye nasıl baktığını görelim..
Tarih 13 Ekim 2003..
AK Parti iktidarının ilk yılında..
Seçmene vaad ettiği, “İlk bir yıl içinde yapılacak değişiklikler” başlığındaki katsayı zulmünü kaldırmak için adım atılıyor..
Yani, İmam Hatip liselilere ve meslek liselilere uygulanan puan çalma operasyonuna son vermek için, kanun değişikliği hazırlanıyor..
Bugünlerde, demokrat, sivil idareye karışmayan, eski dönemde de sadece FETÖ’cülerle mücadele ettiğini, dindar insanlara bir zorluk çıkarmadıklarını iddia eden İlker Başbuğ, bakın nasıl çıkıyor sahneye.
Gazete haberini birebir alıntılıyorum:
“Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ, Üniversitelerarası Kurul ile hükümet arasında uzlaşı yolunun açılmasından ümitlendik. Ancak hazırlanan kanun tasarısının TBMM’ye sevkedilmiş olması, uzlaşı ümitlerinin azalmasına neden oldu.. Tasarının Anayasa’nın ilgili maddelerine uyumlu olduğu konusunda ciddi endişelerimiz vardır.. Amaçları açık şekilde topluma anlatılmayan konuların neden öne çıkarıldığını anlamakta güçlük çekiyoruz.(..) İmam hatiplerden her yıl, Diyanet’in ihtiyacının beş katı mezun çıkıyor. Mezunların nerede kaldığını, ne olduğunu takdirlerinize sunarım.”
Gençler böylesi açıklamaların yabancısıdır..
Geldiğimiz nokta itibari ile, generallerin sivil idareye yönelik, sopa gösteren açıklamalarını, belki tahayyül bile edemiyorlardır..
Ama gördünüz işte..
AK Parti seçmene bir vaadde bulunmuş.
Vaadini hayata geçirmek üzere kanun taslağı TBMM’ye sunulmuş..
Ama TSK cenahından bir çatlak ses çıkıyor..
“Tasarının Anayasa ile uygunluğu konusunda ciddi endişelerimiz var” diyor..
Sen kimsin de, endişen de olsun?
Anayasa’da, senin endişe duymanı gerektiren bir görevin mi var?
Otur, oturduğun yerde.. Milli savunmadaki görevini ifa et..
Bu cevabın verilmesi gerekirdi kendisine..
Ama nerdee.
2019’da değil, 2003’teyiz..
Ve, İlker Başbuğ’un bu çıkışı sonrasında ne oluyor?
Onu da verelim:
16.10.2003 tarihli gazetelerden:
“İmam hatip tasarısı şimdilik donduruldu!”
Haberin metni de şöyle:
“Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ’un tepkisini çeken İmam Hatip lisesi mezunlarına üniversiteye girişini kolaylaştıran tasarıyı ...”
Bakmayın siz, “imam hatip mezunlarının üniversiteye girişini kolaylaştıran”ifadesine..
Kolaylaştırma falan yok.
Sadece eşitleme var..
Lise mezunu nasıl girecek ise.
Hangi kolaylıkta ya da hangi zorlukta giriyorsa..
Aynı kolaylıkta veya aynı zorlukta girecek..
Ama, bir hakkı çiğneyenler..
Bilinçaltına bile mesaj yolluyorlar..
Sanki, İmam Hatiplilere bir ayrıcalık tanınmak isteniyormuş da.. İlker Başbuğ’un itirazı ile, o ayrıcalık kabul edilmemiş..
Devam edelim, Başbuğ’un sivil idareye karışan, FETÖ’ye alan açan açıklamalarına..
25 Eylül 2006’da Başbuğ’un yaptığı konuşma:
Gazetelerde, “İRTİCA UYARILARI” diye manşet olmuş.
Bakın neler demiş Başbuğ: “Bugün üzülerek ifade etmek istiyorum ki, irticai tehdit, bazı kesimler kabul etmese de, kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır.”
“Ne olmuş, irticaya sahip çıkıyorsun” diyeceklere, irticayı açalım:
Yargıtay Başkanı Osman Arslan, o günlerde açıklama yapmış: “Laikliğin Anayasa’da açık bir tanımı yapılmamıştır”.
Başbuğ da, Yargıtay Başkanı’na cevap yetiştiriyor: “Laiklik kavramının neden tartışmaya açılmaya çalışıldığını anlamak mümkün değildir. Giderek güçlenen cemaatler, ekonomiyi yönlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bu cemaatlerle 677 sayılı kanunda varlığı yasaklanan tarikatler, devrime karşı hareketlerin odağı haline düşmektedirler. Ulusal kültürün, din eksenli bir yapıya oturtulmaya çalışıldığını görmekteyiz.”
O tarihteki laiklik kavramının niçin tartışmaya açıldığını hepimiz biliyoruz.
“Başörtü özgürlüğü, laikliğe aykırı mıdır, değil midir” tartışması..
Başbuğ demek istiyor ki, “Başörtü özgürlüğü getiremezsiniz.”
Devam ediyor, “Kültürde bile, din eksenli bir yapı istemiyoruz.”
Peki bu konuşmaların yapıldığı tarihlerde TSK’da neler oluyordu?
Ne olacak?
FETÖ, ekmeğine kaymak sürüyor, üzerine de bal döküp yiyordu..
Ne zaman anladık?
15 Temmuz hain darbe girişiminde..
Başbuğ’un bir şeyler açıklama derdi var ise..
İmam hatiplilere, başörtüye ölümüne düşmanlık ettiği o tarihlerde, FETÖ’ye karşı ne yapmış, onu açıklasın!