Ne kendi eyledi rahat, ne çevresine verdi huzur, çekti gitti nihayet, dayansın ehli kubur..
Gülerek geldi, ağlayarak gitti.
Ha bu kendinden sonrakilere ders olsun.
Oysa ne hayalleri vardı. Hiçbiri gerçek olmadı.
Dokunulmazlık zırhı kalktı artık ve belki de bugün-yarın sanık olarak, ifadesine başvurulmak üzere çağrılacak..
Devlet Övünç Madalyası da alamadı. Nasıl alsın ki, Hükümet ona bu madalyayı, “Aferin bize sövmek için bu kadar site kurmuşsun” mu diyecekti..
Giderken son “hizmeti” bu sitelerin yayınlarına devam etmeleri yönünde olmuş, iddialar doğru ise..
Başbuğ şimdi ne yapacak?
-Sezer gibi sesini-soluğunu çıkarmayıp köşesine çekilecek,
-Konuşmaya devam edecek ve Encümen-i Daniş’e üye olacak..
-Sanık olacak..
Belki yapması gereken en iyi işlerden biri, yaşadığı zamana ilişkin hatıralarını yazmak olmalı. Tarihe not düşmeli. Tarihe tanıklık etmeli.. Birilerini suçlamak ve kendini savunmak için de yazacak olsa da mutlaka yazmalı..
İnsanlar onu “Boru”, “kağıt parçası” sözleri ile hatırlayacak..
Daha ilk günden ağlama duvarı önündeki resmi ile tanımıştık Başbuğ’u.. Geriye dönüp baktığımızda, öfkeli açıklamaları, bazı olayların üzerini örtme çabalarından başka hatıralarda kalan fazla bir şey yok..
İşin kötü yanı, kimseye yaranamadı.. Kötü başladı, kötü bitirdi.. Onun planları farklıydı sanırım, ama evdeki hesap çarşıya uymadı..
Onun başına gelenler, kendinden sonrakiler için ders olmalı..
Başbuğ bir yana, benim genel bir gözlemim var. Ben darbeciliğin bir ruh hastalığı olduğunu düşünüyorum.. Şizofreni ile karışık bir paranoya.. Biraz megolamani.. Bu kişilerin ciddi anlamda tedavileri gerekir aslında..
Her an her şey yapabilirler..
Bir kısmının vicdan zonklamasına karşı uyuşturucu ya da aşırı derecede alkol kullanmaları gerekir. Bir kısmı fuhşa, kumara dalmıştır.. Bedenleri de sağlıksızdır. Yaşlandıkça korkuları ve ihtirasları artar..
Geçmişte yaşadıkları yakalarını bırakmaz bu insanların.
Bu kişiler emekli olduktan sonra da aileleri, çevreleri için daha çekilmez bir hal alır. Şiddet bağımlılığı çevresine yönelik gelişir. Çünki elinin altında “zulmedecek ahali kalmamıştır”
Şimdi dinleme korkusu ile bu işleri konuşup deşarj olacak halleri de yok..
Gerçeklerle yüzleşmek, ciddiye alınmamak birileri için bir travmaya dönüşebilir.. Kendini savunmak zorunda kalmak çok ağır gelecek bu gurur küplerine.. Kahramanlıktan hainliğe doğru yuvarlanmak onlara çok ağır gelecektir..
Onun için bu işlere bulaşanların ömür boyu izlenmesi gerekir. Hem kendilerine, hem çevrelerine hem de topluma zarar verebilirler.. Ben bu konuyu Nevzat Tarhan hocaya emanet ediyorum.. Kendilerine zulmedenleri tedavi etmek ona düşen bir görev şimdi..
Bunca ortaya çıkan gerçeğe rağmen her şeyi inkar ediyorlar..
Görmek istemeyince görmüyor insan. Fişlemeler, andıçlar, faili meçhuller..
Pişmanlık duymadıkları gibi, yenildiklerini, deşifre olduklarını da kabul etmek istemiyorlar. Hâlâ hesap sormaktan söz ediyorlar..
Hâlâ, bir usulsüzlük belgesi ortaya çıktığında, usulsüzlüğün üstüne gitmek yerine, o usulsüzlüğü kim ifşa etti, onu bulmaya çalışıyorlar..
Son olayda, Genelkurmay hemen soruşturma başlattı. Bu hayra alamet bir gelişme.. TSK’nın “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışından vazgeçmesi gerekiyor.. Yen içinde kalan kollar kangren oluyor sonunda..
“Sanık paşaya alkış, sivile tavır” kafası ile bunlar zor çıkar bu tünelden..
Harb Okulu öğrencilerinin bu gelişmeleri nasıl izlediklerini bilmiyorum.. Bu kışla, ordu evi, lojman arasına hapsolmuş hayata yeni bir soluk katmak gerek.. Asker yetiştiren kurumlar ve onların hayat alanlarının rehabilite edilmesi şart..
Başbuğ keşke bu ve buna benzer sorunlara çözüm bulmak için çalışsa bundan sonra..
Yoksa gider Encümen-i Daniş’e, yoluna kaldığı yerden devam edecek olursa o da kendi bileceği bir iş..
Bakalım onu ilk kimler ziyarete gelecek ve o kimleri ziyaret edecek.. Toplumun gözü daha bir süre Başbuğ’un üzerinde olacak. Hele, zaten, eğer döneminde olan olaylarla ilgili tanık ya da sanık olarak yolu mahkemeye düşecek olursa, söyleyeceği her söz ilgi odağı olacak..
Başbuğ gitse de, adı daha uzun süre akıllarda kalmaya devam edecek. Eğer emeklilik döneminde ve sonrasında hayırla yâd edilmek istiyorsa, şimdi bir özeleştiri yaparak, toplumun vicdanındaki acıları dindirecek bir şeyler yapmak zorunda.
Bugüne kadar yanlışta ısrar edenler dostlarını ve saygınlıklarını kaybettiler ve yalnızlaştılar. Kimi de Sezer gibi unutulmayı seçip sadece sustular... Ortada kalanlar, kimseye yaranamadılar. Hatta herkesin hücumuna uğradılar. Özeleştiri yapanlar, belli çevrelerin tepkisini çekseler de, sonuçta kazandılar.. En azından onurlarını korudular..
Selâm ve dua ile..
NOT: REFERANDUMA 12 GÜN KALDI.. Bu değişikliği istediğiniz kadar eleştirin, ama 1 tek oyun bile önemli olduğunu unutmayın.. %50+tek bir oyla bu tasarı EVET oyu alır almasına, ama eğer %60’ları bulmazsa EVET oyu, bu işin derinliği ve hızı düşük olur.. Onun için herkes komşusu, akrabası, iş arkadaşının kapısını çalmalı. Özellikle STK’lar ve partilere düşen bir diğer görev, herkes köy ve mahalle temsilcilerini harekete geçirerek köy ve özellikle kenar mahallelere gidip, bu konuyu bire bir anlatmalı.. Yerel gazete, radyo ve Tv’lerde her gün bu konu konuşulmalı.. Muhtarlar ve yerel önderlerin bu konuda önüne mikrofon konmalı.. Açık hava ve kapalı mekan toplantıları yapılmalı. Tanıtım broşürleri, köylere ve kenar mahalelelere gönderilmeli. Esnaf bu sürece dahil olmalı.. Önümüzdeki 11 gün içinde tüm afiş ve broşürler dağıtılmış olmalı. Anadolu da, halk pazarı olması ve köylerden kente seyahat edenler sebebi ile Cuma günleri, cami çıkışları önemli.. Cuma ve Halk pazarları çıkışları önemli.. Herkes sandığa gelmeli ve tercihini bilerek ve doğru şekilde yapmalı.. Aracı olanlar bu konuda yaşlılara ve engellilere, hastalara yardım etmeli.
VAKİT