Başbakan'ın yüreği var ve ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Evet, bir ülkenin hukuk devleti olması çok önemli, her şeyin hukukun garantisi altında olması çok önemli, ama hukukun yanında ülkeyi yönetenlerin yüreğinin olması da çok önemli. Hani belki de hukuku yürek, yüreği hukuk beslemeli denebilir.
Demek istiyorum ki, hukuk olabilir ama kitabına uydurmak da mümkün olur hukuk içinde. Türkiye'de çoğu zaman olduğu gibi. İşte orada yürek, yani insanlık, yani vicdan devreye girmeli ve "Müftüler fetva verse bile (hukukçular göz yumsa bile) sen kalbine danış" yüce sözü hatırlanmalı.
Başbakan son grup konuşmasında, 2004'te meydana gelen bir kayıp genç olayından yola çıkarak, kendi iktidar dönemini sorguladı. Faili meçhullerden ve kayıplardan söz ederken, eski-yeni İçişleri Bakanları'na dönerek dedi ki:
"Faili meçhullerin, katillerin bulunmamasının ne büyük bir acı olduğunu biliyoruz ama evladının kemiklerini dahi bulamayan, oğullarının mezarlarını bulmaya dahi razı olan acılı anneler var bu ülkede.
Bunlardan bir tanesi 2004'te olmuş bir hadisedir. Dönemimizde faili meçhul yok diye bildim. Bunu, zaman zaman gerek Abdülkadir Bey'in gerekse sizin (İçişleri Bakanı Atalay'a hitaben) döneminizde paylaştım. Var mı yok mu diye? 2004'te böyle bir faili meçhulün olduğunu o gün orada öğrendim. Evladının İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken, bir gidişle gittiğini ve İğneada'da kaybolduğunu, ondan sonra sadece ıslak fanila ve şortunun kendisine ulaştırıldığını... Orada farklı farklı şeylerin kendisine söylendiğini, bunların inandırıcı yanı olmadığını... Ben de ona inanıyorum doğru söylüyor. Bunlar yapıldı ama şimdi bunların aşılması gerekiyor ve bunların üzerine şiddetle gidip, 2004-2011, 7 yıl... Bu 7 yılı ayrıca hesaba çekmemiz lazım. Nedir, ne değildir? Bunun üzerine ayrıca gitmemiz lazım. Annesi ile tekrar tekrar görüşmemiz lazım."
Evet, işte bu. Başbakan'ın yüreği, kendisine ulaşan bir hukuksuzluk karşısında sancılanmaya başlıyor ve harekete geçiyor. Türkiye'nin yönetiminin tam merkezinde böyle duyarlı bir kalp bulunması iyi bir şey.
Çünkü Türkiye, tam da bu duyarlılığın gerekli olduğu bir ülke.
Şu Mutki olayını ne yapacaksınız mesela?
Bir çukurdan, 18 kişinin kemikleri çıkıyor.
Jandarma, "Biz gömdük" diye açıklama yapıyor. "Çatışmada öldürdük ve gömdük."
Açıklama, bu kemikler bulunduktan sonra yapılıyor. Orada ölenlerin kim olduğu konusunda hiçbir bilgi yok. Ailelerine haber verilmemiş.
Hukuk buna cevaz vermiyor ama yapılmış.
1999'dan bugüne kadar da mesele kapanmış.
Ne yapacaksınız?
"Jandarma açıkladı, her şey tamam" mı diyeceksiniz?
Yoksa yüreğinizi diri tutup, "Sonuna kadar gidilsin" mi diyeceksiniz?
Hatta orada da durmayıp, "Buna benzer başka çukurlar var mı, gerçek bir soruşturma yapılsın" mı diyeceksiniz?
Cumartesi anneleri, 306 haftadır toplanıyor İstiklal Caddesi'nde.
İlk defa bir Başbakan'ın gündemine girdi hadise, o da Tayyip Erdoğan oldu. Yürek farkı bu, diyorum onun için.
Ama tek yürek farkı da yetmiyor görülüyor ki...
Diyelim İçişleri Bakanları'nın da, diyelim TSK'nın, jandarmanın da, diyelim valilerin, kaymakamların da benzeri bir kalp hassasiyeti içinde ateş üstünde durur gibi takip etmesi lazım bu meseleleri. Kötü şeyler bir gün çıkıyor ortaya, bundan kurtuluş yok. Onun için, kötü şeylerin, ibret olacak şekilde ortaya çıkarılması ve mahkûm edilmesi lazım.
Maalesef, bu terörle mücadele meselesi, şirazesini bozdu her şeyin. PKK bir cinayet örgütü idi evet, bunda şüphe yok. Ama devlet adına PKK ile mücadele ederken de anlaşılıyor ki, hukukun ötesine geçildi. Hukuksuzluklar işlendi. Çok hukuksuzluk işlendi. Bunların, toplumsal bedelinin olmaması imkânsız. Bir tür zehir gibi aktı bu hukuksuzluklar bölge insanının yüreğine...
Bu hükümetin başında, yüreğinin farkında bir adam bulunması bu açıdan önemli.
Bölge insanı ile kalbi bir bağ kurmaya gayret eden ve yaralanmış kalpleri yeniden onarmaya çalışan bir insan, siyasetçi ama böyle bir siyasetçi... Bu önemli.
Kim ne derse desin ben Tayyip Erdoğan'ın, ülkenin üzerinden, bu tür kanlı ve karanlık bagajları, en azından kendi insanlık hassasiyeti üzerinde titremesi sebebiyle, kaldırmak için çaba sarf edeceğine inanıyorum.
Mutki'yi asla taşıyamaz Erdoğan.
Berfo Nine'nin acısına tanık olduktan sonra onu unutamaz Erdoğan.
Erdoğan'ın kafasında şu anda, "Acaba Doğu-Güneydoğu'da daha kaç kemik dolu çukur vardır ve ne zaman ortaya çıkıp da ülkenin yüzüne utanç rengini yansıtır" sorusu debelenip duruyordur.
Ve Erdoğan'ın kalbinde, "Hrant Dink nasıl oldu da korunamadı, devlet içinde kim ne yaptı" sorusu debelenip duruyordur.
Kalbi olan adam rahat olamaz.
Türkiye'nin şansı da bu.
BUGÜN