Başbakanın yöntemi

Ahmet Taşgetiren

Sanırım bunu Başbakan Erdoğan'dan başka kimse yapmazdı.

Yani o, Genelkurmay'a yönelik açık çağrıyı ve bakanla kamuoyu önünde aşı zıtlaşmasını...

Önce Genelkurmay'a açık çağrı konusunu ele alalım:

29 Ekim'in üzerinden yani Genelkurmay Başkanı ile baş başa yapılan ve 80 dakika süren görüşmenin üzerinden 5 gün geçmiş.

O görüşmeden sonra, Başbakanlık adına yapılan açıklamada, meselenin adli ve askeri yargının kendi görev alanları çerçevesinde görüşülmesi ve sonuçlandırılmasına vurgu yapılmış.

Başbakan'ın, Genelkurmay Başkanları'yla yaptığı bu tür görüşmeleri ne kadar mahrem tuttuğu, Büyükanıt-Dolmabahçe görüşmesi ile biliniyor.

Şu ana kadar Başbuğ'la yapılan görüşmeden de bir şey sızmış değil.

Ancak tahminler yapılıyor:

-Başbakan, Başbuğ'a belge işine adı karışanları görevden al, dedi vs. türünden...

Ardından, ihbar mektubunda adı geçenlerden 7'si gelip savcılıkta ifade veriyor.

Ancak beklenen bir isim var: Dursun Çiçek.

Belgede onun "ıslak imzası" bulunuyor.

Dursun Çiçek ilk sorgusunda tutuklandı, itiraz edildi ve 18 saat sonra -jet hızıyla- serbest bırakıldı.

Aradan 5 gün geçti Dursun Çiçek gelmedi.

Ve Başbakan, Meclis çatısı altından, Grup kürsüsünden seslendi:

"-Yöneticiler tutuculuk içine girmemeli. Bunu yapanları yargıya teslim etmelidir."

Bu çağrının hedefinin Genelkurmay Başkanı olduğunda hemen tüm medya müttefik durumda.

Eğer öyleyse, "Neden" diye sormak kaçınılmaz oluyor.

Ardından da şu sorular geliyor:

-Başbakan, Başbuğ'la görüşmesinde bu talebi dile getirmedi mi?

-Başbuğ, orada direndi de, Başbakan şimdi kamuoyu önünde Genelkurmay Başkanı'nı hizaya mı getirmeye çalışıyor?

-Ya da Başbuğ, Başbakan'la görüşmesinde, adı karışanların yargıya teslim edileceğini söyledi de şimdi ayak mı sürüyor ve Başbakan bu yüzden mi konuyu kamuoyu önüne taşıdı?

-Acaba Başbakan, Dursun Çiçek'ten öte, belge olayına adı karışan ve "cunta" diye nitelenebilecek çok daha geniş bir grubun mu yargı önüne çıkarılmasını istiyor? Bunlar arasında belgenin hazırlığı sırasında Genelkurmay İkinci Başkanı olan ve şu an Birinci Ordu Komutanlığı görevini sürdüren Org. Hasan Iğsız da mı var?

- "Böyle işler, Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dışında gerçekleşmez" görüşü de bulunduğuna göre, acaba Başbakan Başbuğ'u da mı zorluyor?

 Son bir soru:

-Başbakan, belge konusunu cumhurbaşkanı ile görüştü mü? Cumhurbaşkanı bu konuya nasıl bakıyor? İçinde çok kirli provokasyon tasarılarının bulunduğu belge gerçekse ve bunda Genelkurmay Başkanı'nın da dahli varsa, bizzat Genelkurmay Başkanı'na yönelik bir tasarruf söz konusu olabilir mi? Ve Başbakan, böyle bir tasarruf yerine, kamuoyu önünde Başbuğ'u sıkıştırmayı mı tercih etti?

Bu soruların tamamı, ortada gerçekten garip bir durumun bulunduğunun göstergesi.

-Belge garip. Başbuğ'un konumu garip. Başbakan'la Başbuğ'un görüşmesi garip. Olayda cumhurbaşkanının benimsediği mesafeli duruş garip.

Garip oğlu garip.

Garipliğin ikinci ayağı tabii ki, Başbakan'la Sağlık Bakanı arasında yaşanan olayda ortaya çıkıyor.

Türkiye aşı işi ile çalkalanıyor.

MHP'li Osman Durmuş, acayip bir söylemle ortada dolaşıyor. Bir anlamda aşı işini silkeliyor.

Sağlık Bakanı ve sağlık personeli, inandırıcılık savaşı veriyor.

Halkta ciddi kuşkular oluşmuş.

Ve bu süreçte Başbakan, yine Grup kürsüsünden "Ben Sağlık Bakanımla aynı düşünmüyorum" sözünü söylüyor. Ve "Aşı yaptırmayacağım." Ve "Bir siyasi risk olursa üstlenmek istemiyoruz."

Bunu dünyaya ilan ediyor Başbakan.

Olayın Sağlık Bakanı'nı morartması bir yana...

Aşı konusunda kamuoyunda meydana gelen kafa karışıklığının üzerine tuz biber ektiği kesin.

Alın soruları:

-Bu aşı meselesi bugüne gelinceye kadar hükümet nezdinde hiç konuşulmadı mı?

-Bunca tartışma işinde Başbakan'la Sağlık Bakanı, "ne oluyor" gibi bir görüşme yapmadılar mı?

-Başbakan, bu konudaki görüşünü bildirmek için grup kürsüsünden başka yer bulamadı mı?

-Şu anda aşı konusunda ortaya çıkan şey, en azından hükümet açısından tam bir fiyasko değil mi?

Açılım konusu... Belge konusu... Aşı konusu...

Süreç yönetiminde ciddi aksamalar gözleniyor.

Benim samimi uyarım şu olsun: Hükümet kendi ayağına çelme takıyor...

Belki de her üç olayda, bizim bilmediğimiz şeyler var.

BUGÜN