Naklen yayınını an be an takip ettiğim Davos’taki toplantı esnasında Başbakan’ın verdiği tepkiye şaşırmadım desem yalan olur. Evet! Başbakan Erdoğan, Siyonistlerin, Gazze katliamları esnasında, İsrail’e karşı çıkışlarda bulunmuş ve İsrail’in tutumunu kınamıştı. Ancak, bu tepkiler cılız tepkiler olmaktan ileriye gidememişti.
Oysa Başbakan Erdoğan Davos’ta, hiç beklenmedik bir tepki gösterdi. Çok sert ve ırgalayıcı! sözlerle çıkıştığı Siyonist İsrail’in cumhurbaşkanı Perez’e, yine onun yaptığı gibi aynı netlikte el-kol ve vücut dönüşlü tavırlarla mukabele ederek, dinleyen ve seyredenleri şoke etti.
Başbakan Erdoğan’ın Davos toplantısında verdiği bu tepki geçmişteki Türk dış politikasındaki alttan alma geleneğine dikkat edildiğinde ilk defa gerçekleşmektedir.
Libya’nın ne yaptığı belirsiz! Lideri Kaddafi; on iki yıl önce Erbakan’ın başbakan olarak Libya’ya yaptığı resmi ziyaret esnasında Osmanlı ve Türkler hakkında ileri geri konuşmasına muhatap olmuştu. O dönemin başbakanı Erbakan; Türk diplomasisinin rutin devlet adamlığı stratejisi gereği sessiz kalıp, alttan alarak olayı görmezlikten gelmek zorunda kalmıştı. Lakin 28 Şubat post modern darbesi hazırlık aşamasında olan medya bu durumu hemen kapmış! Attıkları manşetler, spotlar, vtr’ler ve yorumlarla bu olayı günlerce Türkiye’nin gündemi yaparak, Erbakan ve Refahyol hükümeti ile alay edip aşağılamaya çalışmışlardı.
Belki bu nedenledir ki, Şimon Perez de Türk diplomasisinin uysal karakterine güvenerek sert bir tonda ve rencide edici hitabına, başbakan Erdoğan’dan Türk diplomasi geleneğinde olmayan okkalı cevaplar ve tavır yiyince! sus pus olup en sonunda özür-mözür! mahiyetinde telefon diplomasisiyle işi geçiştirmeye çalıştığı görüldü.
Dikkat edildiğinde, Başbakan Erdoğan’ın sert üslubundan yalnızca Perez nasibini almadı. Perez’i alkışlayan salondaki dinleyicileri “insanlık suçu işlemekle” suçlayan Başbakan Erdoğan, Perez’i alkışlamanın, Gazze katliamlarının alkışlanması anlamına geldiğini belirterek bir okkalı tavır da dinleyicilere göstermiş oldu.
Moderatör’e verdiği, bir daha Davos’a katılmama içerikli tepki ve toplantıyı terk etme aktivitesi ile hem moderatör’ü yanlı olmakla suçlamış hem de Şimon Perez’le karışık ağır bir tavır göstermiş oldu.
Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta gösterdiği bu tepkiyi tüm kalbimizle tasvip ediyor ve alkışlıyoruz. Ancak başbakan’ın bu tavrını yorumlayarak, İsrail’e tepkisinin sertliğinin nedenini ve verilen tepkinin geleceğe aksülamelinin ne olacağını kestirmeye, anlamaya çalışacağız. Şimdi Başbakan Erdoğan’ı sert tepki vermeye yönelten Perez’in konuşmasını irdeleyelim.
Neler, ne kuyruklu yalanlar vardı Kocamış! Siyonist’in konuşmasında.. Yalanların kuyrukluları ile doluydu konuşma... Öyle bir portre çiziyordu ki Perez; sanırsınız, İsrailliler acıdan kıvranıyor. Öyle zor durumda imiş ki bütün İsrail; Hamas’ın attığı füzelerden dolayı sığınaklarda yaşıyormuş! Bu saldırılar esnasında bile Gazze’ye su ve elektrik veriyorlarmış, insani yardım olarak… Gazze’lilere insancıl davranış olarak evlerini terk edin mesajı yolladıktan sonra evlerini başlarına yıkıyorlarmış!.. Perez’in insanlık aşkına! Bizatihi her gün ilgilendiğini öne sürdüğü İsrail’in Gazze’ye insani! Yardımlarını, Hamas‘ın Gazze’ye girişini engellediğini iddia etmesi hem kuyruklu yalan hem de ironiydi. Vurulan çocuklar için İsrail hastanelerini açarak onları tedavi ettiklerini iddia etmesi gibi..
Vurulan birleşmiş milletler binaları hususunda; Kosova’da, Amerikan’ın, Çin elçiliğini yanlışlıkla vurma örneğini vererek, kasten değil yanlışlıkla vurduklarını iddia ediyordu. Bir değil iki değil vurulan BM binaları…Yalanın daniskası derler ya öyle!.. Savaş’ın son günü bile BM erzak depolarını da yanlışlıkla vurdular demek ki!..
Mısır yöneticileri ve diğer Arap ülkelerinin Gazze katliamlarına anlayışlı davranışlarını örnek göstererek, Erdoğan’ın bu konuda anlayışsız olduğunu söyledi. Ve bütün bunları anlatırken yüksek tondan ve el-kol sallayarak yan dönerek Başbakan Erdoğan’ı hedef almaktaydı. Oysa diplomatik nezaket gereği salona, dinleyicilere hitap etmesi, direkt olarak muhatap almaması gerekirdi.
Bizim ABD-AB yanlısı medya Şimon Perez’in lakaydi tavırlarını görmezden geldi ve nara atmaya başladılar daha toplantı bitmeden “nur topu gibi krizimiz oldu” diye.. Ne diyelim gözünüze dursun!.. Ya ne demeli moderatör’ün, başbakan Erdoğan’a omuz ve bilek tacizlerine!..
Şimon Perez, kuyruklu yalanlarla dolu konuşmasında bu toplantıyı dinleyen davetlileri ve pek tabii ki ekranlardan takip edenleri illizyona tabi tuttu. Ertesi gün tüm dünyaya yandaş emperyalist medya yoluyla pompalanacak bu konuşma eğer Tayyip Erdoğan’ın bu çıkışı olmamış olsa idi belki de en çok Türkiye de etkili olacaktı.
Şimon Perez’in bu etkileyici dominant tavırları ve el kol hareketleri ile Başbakan Erdoğan’ı rencide edici görüntüleri, Türkiye’deki ABD ve AB tandanslı, Siyonist güdümlü medya tarafından, “Erdoğan Davos’ta azarlandı” diye manşet ve spotlarla verilecekti. Hedef yaklaşan yerel seçimlerde AK partinin yıpratılması idi. Bu metodu, 28 Şubat öncesi, kamuoyu oluşturmak ve Refah-Yol hükümetini düşürmek için uygulamışlardı ya, bir kez de Ak parti için deneyeceklerdi, Zavallılar!.. Kursağında kaldı ABD ve AB medyasının!..
Gelelim başbakan Erdoğan’ın Davos toplantısı tavrının arka planını anlamaya ve yorumlamaya. Başbakan, Davos sürecine gelmeden önce İsrail saldırı ve katliamlarına, sürekli olarak karşı çıkmıştı ancak bilhassa İslami cenah tarafından yeterli tepkiyi vermemekle suçlanıyordu. Nitekim Başbakan’ın “Bakkal dükkânı işletmiyoruz” ve “bekâra karı boşamak kolaydır” türünden karşı söylemleri, kendisinden istenen ve beklenen radikal çıkışlara karşı, durumunun kolay olmadığını göstermek ve Türk diplomasisindeki “rölanti siyaseti”ni hatırlatmak amaçlı ve kendisini mazur göstermeye yönelik açıklamalardı.
Muhalefetin TBMM’den kınama isteğini de engelleyen başbakan; halkın geniş katılımlı eylem ve mitingleri ve özellikle İstanbul Çağlayan mitingi ile atak yapan Saadet partisinin miting ve diğer eylemleri karşısında, önümüzdeki yerel seçimlerde tabanının en azından bir kısmını kaybetme riskleri yaşamaya başlamıştı.
Eğer başbakan Erdoğan, Davos’taki toplantıda, Perez’in sözleri ve rencide edici tavırlarına sessiz kalmış olsaydı, yerel seçimlerde işinin çok zor olacağını bu günden söylemek hiç de zor olmazdı.
Bilindiği gibi Hamas’ın, Filistin seçimlerinde kazandığı zaferden sonra onun liderlerinden Halit Meşal ve Hamas heyeti Türkiye’ye davet edilmişti. Yapılan görüşmeler Emperyalistler ve uşakları Siyonistler cephesinde hayli tepki toplamıştı. O tarihten itibaren Hamas yönetimine ılımlı yaklaşan başbakan ve hükümeti her ne kadar aracılık, barış v.s gibi nedenler ileri sürerek bu ılımlı tutumu savunmuşlarsa da İsrail’in Gazze saldırısı ve katliamları süreci, Türkiye’nin, Hamas yönetiminin arkasında olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Başbakan Erdoğan, Davos’ta, Perez’e cevap vermeden önce yine aynı temayı vurgulayarak, Hamas’ın demokrasi yoluyla, seçilmiş bir yönetim olduğunu, Hamas’a ve Gazze halkına yapılanların zulüm olduğunu hatırlatarak Türkiye’nin, Hamas ve Gazze halkını savunmasının barış ve insancıl amaçlı olduğunu belirtmişti. Başbakan ve AK parti hükümetinin, Davos’a kadar resmi tutumu bu minvalde idi. Lakin Perez’in sert ve aşağılayıcı üslubu karşısında Başbakan Erdoğan’ın verdiği tepki o derece sert olunca ortalık karıştı. Sanki Türkiye İsrail’den, İsrail’de Türkiye’den vazgeçti!.. Bu durum tamamen aldatıcı bir durumdur. Başbakan ne kadar sert çıkarsa çıksın Türkiye’nin İsrail politikası kolay kolay değişmeyecektir.
Peki! o zaman Başbakan Erdoğan, Perez’e neden bu kadar sert çıktı? Bunun sebebini sorgulamamız gerekmektedir. Türkiye 80 yıllık tarihinde Cezayir gibi halkı Müslüman bir devleti en son tanırken, İsrail’i ilk tanıyan ülke olduğu halde bugün neden İsrail karşıtı duruma gelmiştir?
Yani Türkiye dış politikasındaki İsrail karşıtı, Hamas yanlısı bu tutum; Türkiye devleti politikası mı yoksa Başbakan Erdoğan’ın inisiyatif aldığı bireysel bir politika mı?
Bizce Başbakan Erdoğan’ın inisiyatifinde, Türkiye cumhuriyetinin aktüel yani güncellenmiş devlet politikasıdır. Peki! Türk devlet politikasındaki bu keskin dönüş neden gerekti?
Bunun sebebi Güneydoğuda artan P.K.K saldırıları ile içerdeki siyasi Kürt yapılanması ve bununla birlikte komşu Irak sınırları içersindeki Kürdistan aktivitesinde, Siyonist İsrail’in payıdır.
Zaman zaman Türk medyasında işlenen haberlerde İsrail’in Kürt kartı içersinde en yoğun oyunculardan olduğu gözlemlenmekteydi. İran’ın İsrail’e karşı anti Siyonist söylem ve tehditleri karşısında hem A.B.D-AB hem de İsrail paniklemiş vaziyettedir. Bölgede yükselen İran ve Türkiye tehdidini her iki devletin sınırlarında kuracakları “küçük İsrail” Kürdistan tampon devletçiği ile önleme stratejisine karar veren “küresel küfür” güçleri ve onun bölgedeki uşakları olan İsrail; Türkiye ve İran’a, PKK ve PEJAK örgütü vasıtasıyla silahlı saldırılar ile ekonomik zararlar verdirmeye çalışmaktadır.
Aynı zamanda HADEP yolu ile siyasal alanda ayrılıkçı! Olmaya aday, Kürt kartını Türkiye içinde oynamaya çalışmaktadırlar. Eş zamanlı olarak, Irak devleti içersinde otonom/federal/bağımsız Kürdistan devleti alt yapısını oluşturmaya çalışan “küresel küfür” güçleri, İsrail’i bölgesel partner olarak işlerin organizesinde yoğun olarak kullanmaktadırlar.
İşte ABD/AB/Siyonist İsrail destekli bölgesel Kürt/Kürdistan kartına; Hamas öncülüğündeki Filistin’e destek kartı ile karşı çıkan Başbakan Erdoğan; P.K.K saldırıları ve kuzey Irak’taki Kürdistan oluşumunu fiilen organize eden uşak İsrail ve arkasındaki güçlere zımnen cevap vermektedir. PKK ve Kürdistan kartından vazgeçin!....
Bölgedeki iki güç Türkiye ve İran; Hamas ve Filistin sorununda menfaatlerinin kesişmesi yüzünden ortak bir tavra yönelerek kendilerine yönelik tertiplere karşı pozisyon almaya çalışmaktadırlar.
Davos toplantısındaki Şimon Perez’in konuşması, öncesi ve sonrası Başbakan Erdoğan’dan sadır olan konuşma ve tavırlar; AB’nin Türkiye’yi, kapıda bekletme, üyelik dışında statü önerileri ile oyalama politikalarına, Başbakan Erdoğan ve hükümetinin; Türkiye’nin, AB’ye alınmaması halinde çok sert cevap vereceğini; Ak parti hükümetinin diğer hükümetlerle aynı yumuşak dış politikalar izlemeyeceğini mesajını vermektedir. Yani Başbakan’ın “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” dediği bir mesajı!.. Mesaj da tam yerinde verilmiştir, değil mi? Avrupa’nın yani AB’nin göbeğinde!... Dikkat ederseniz, Davos toplantısındaki başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e sert çıkışına AB’nin sesi soluğu çıkmamıştır. Bilindiği gibi tek tük cılız sesler çıksa da AB ülkeleri, Siyonist İsrail’in katliamlarına göz yummaktadırlar. O halde AB’ye verilen mesaj yerine ulaşmış diyebiliriz.
Her 24 Nisan’da gündeme gelen “Ermeni soykırım” vakıasında, yeni seçilen ABD başkanı Obama’nın tavrını kestiremeyen Başbakan, aba altından sopa göstermektedir. Zımnen ABD’ye şu denilmektedir. “Yeni bir dünya kurulur biz de onda yerimizi alırız.” Yani Türkiye, yumuşak huylu görünmektedir ancak ABD’nin “uysal koyunu” değildir.
Başbakan’ın, Davos’taki sert çıkışının sebepleri reel dış politik sorunlar olarak gözükse de bunların tüm yansımaları iç politiği etkilemektedir. Artan PKK saldırıları ve Kuzey ıraktaki Kürdistan aktivitesi ile AB üyeliğinin askıda durması, her 24 Nisan’da gündeme gelen “Ermeni soykırım”ının kabulü yönünde Amerikan kongresinden çıkacak olumsuz karar sendromu; AK parti ve Başbakan Erdoğan’ın karizmasını dolayısıyla Türkiye’deki seçimleri ve ekonomiyi etkileyen/etkileyecek unsurlardır.
Görüldüğü gibi başbakan’ın Davos’ta, Siyonist Perez’e attığı fırça Hamas, Filistin sevgisinden ya da İslami hassasiyetten değildir. Bu tamamen Türkiye’nin iç ve dış siyasetin gereklerinden kaynaklanan fiili bir durumdur. Neden böyle bir kanıya varıyoruz?..
“Lafla peynir gemisi yürümez”, “Gürlüyor ama yağmıyor” denir ya bizim başbakan da öyle bir konumda… Esiyor savuruyor! Ancak yağmıyor!.. Ha bire Blöf yapıyor… Bir zamanlar Amerikan’ın Irakta yaptığı Çuval hamlesine; ABD’ye nota verilmesi istendiğinde “Müzik notası” mı diye gürlediği gibi!..
Eğer Başbakan Erdoğan, İsrail’e karşıt bir tutum almış olsaydı kendi deyimiyle “bakkal dükkânı yönetmesi - bekâra karı boşatması” gerekirdi. Bu şu demektir; İsrail ile ikili askeri anlaşmaların gözden geçirilmesi, iptali, Konya’daki eğitim uçuşlarının velev ki geçici de olsa durdurulması, elçilik çekme, TBMM’den İsrail katliamlarını kınama kararı çıkartma gibi türlü alanlarda gerçek tavırlar göstermekten kaçınması; Başbakan Erdoğan’ın Gazze ve Hamas konusunda samimi olmadığının göstergesidir.
Başbakan, Hamas ve Gazze’deki katliam argümanlarını, dış politik mesajlar için kullanmaktadır kanaatindeyiz. Başbakan Erdoğan, bu durumu aynı zamanda iç politikaya yönlendirerek kazançlı çıkmaya; bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktadır. Bir taraftan hem Ortadoğu hem balkanlar hem de Kafkaslarda diplomatik alanlarda atak politikalar izlediği imajını vermeye çalışırken diğer taraftan İslami hassasiyeti olan kesimler ve başta AK parti tabanına, İslamcı hamleler yaptığı takiyyesinde bulunabilmektedir.
Ak partinin imaj, makyaj politikalarına karşın, Türkiye’nin klasik dış politikası olan “rölanti politikasından” vazgeçilmediği gözlenmektedir. Sadece üslub farklılaşmıştır. İçteki Kasımpaşalı figürünü dış politikada da uygulayarak hem içte hem dışta netice almaya çalışmaktadır. Ancak Türkiye, ABD-AB rotasından çıkmak niyetinde değildir. Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri ikili değil, İsrail’in arkasındaki ABD ve AB ile bağlantılı dörtlü ilişkilerdir. İsrail’e gösterilecek radikal bir tavır ABD ve AB‘ye gösterilmiş bir tavırdır olacaktır. Dolayısı ile başbakan blöf yapmaktadır. “Ne koparırsam kar” hesabı var ya öyle bir şey!..
Yoksa Başbakan, Filistin/Hamas/Gazze katliamlarına karşı ve Davos’ta, İsrail ve diğer emperyal güçlere, “İslami hassasiyet”lerle tepki ve zımnî mesaj vermemiştir.
Başbakan’ın Filistin, Hamas ve Gazze katliamları konusundaki samimiyeti; yerel seçimlerin sonuçları, ABD’deki Nisan ayında yapılacak, kongredeki “Ermeni soykırım” tasarısından çıkacak netice, PKK saldırılarının durması ve kuzey Irak’taki Kürdistan yapılanmasındaki sonuçlardan sonra belli olacaktır kanaatindeyiz.
Nasıl ki, ideolojik halefi Erbakan’ın başbakan olduğu süreçte, “devlette devamlılık” esası gereği askeri işbirliğine imza attıysa; Erdoğan’da önümüzdeki süreçte “devletin bekası” için İsrail ile ilişkilerde eski günlere dönecektir. Neticede Hamas bir terör örgütü, FKÖ-Abbas resmî muhatap olacaktır. Sonuç!.. “Alevere dalevere Gazze/Filistin’li makbere”…
Her şeye rağmen, alt yapısı, etmenleri ne olursa olsun; Davos toplantısında başbakan Erdoğan’ın, İsrail cumhurbaşkanına aldığı tavrın, Filistin ve Gazze halkı açısından bir artı olduğunu, bunun Filistin ve Gazze’ye moral açısından çok fayda sağlayacağı görüşündeyiz. Velev ki, Türkiye cumhuriyeti başbakanın bu aktif tutumunun devam etmesi ve AK parti hükümetinin Hamas ve Filistin politikasında değişiklilik olmaması halinde, bunun dış politik yansımalarının gelecekte bölgedeki İslami yapılanmaya etkilerinin olumlu olacağını varsayıyoruz.
Yine de gelişmeleri, İslami açıdan güllük gülistanlık olarak değerlendirme gafletinde bulunmamalıyız. Yazımızı güzel bir özdeyişle bitirelim. “Bakalım Mevla neyler neylerse güzel eyler”