İnsan bakıyor da, bazı tartışmaların ne kadar kısır ve çıkmaz odaklı olduğunu görüyor, kendi kendisine şaşıyor..
Başbakan’ın çıkışları.. BDP’lilerin ona cevapları..
Bakıyorsunuz, “Derin bir arka plan yoksa, bu tartışmada çözülmeyecek ne var ki?” diyerek, şaşıp kalıyorsunuz.
Başbakan, askerlerin şehid edilmesi karşısında, “Ciğerim yanıyor, ciğerim” demiş.
BDP’liler hemen cevap yetiştirmiş: “129 Kürt çocuğu için de ciğerin yanıyor mu? Ölen Kürt çocuğu olunca, ciğer işlemiyor!”
Ne kadar banal, ne kadar gerçeklere aykırı, ne kadar ülkeden kopuk bir suçlama, değil mi?
Böylesine haksız bir isnat için, insanın içi cız ediyor..
Niye mi?
Anlatalım..
İnançlı insanların itikadi prensibidir; ölen herkes için ciğeri yanar..
Irkına bakarak değil..
Cinsiyetine bakarak değil..
İnsan olduğuna bakarak, ölen herkes için ciğeri yanar..
Ama dürüst olalım..
Sorun, “ölenlere ciğerimizin yanıp yanmaması” noktasında mı yaşanıyor?
Eğer bu noktada ise sorun.. Arka planda derin hesaplar yoksa..
Başbakan’a ne kadar büyük bir haksızlık yapıldığı, ortada değil mi?
Tek bir somut olay hatırlatacağım..
Varsınlar, bunun cevabını, vicdanları ile baş başa kalarak versinler..
Ben olayı hatırlatayım.. Bakın, Başbakan’ın ciğeri, bir Kürt vatandaşımız zarar gördüğünde de, nasıl yanmış, siz de görün..
Öyle lafta değil..
Fiille..
Yaşayarak, hissederek, ciğerinin “yandığı”nı, nasıl ortaya koymuş..
Somut olay şu..
2005’de, Şemdinli’de, bir kırtasiye dükkanına atılan el bombası ile, bir vatandaş ölüyor.. Kırtasiye dükkanının sahibi olan, eskiden PKK üyeliğinden cezaevinde yatmış bir kişi de yaralanıyor.
Olay sonrasında, iki astsubay ve bir itirafçının üzerine yürüyenler, sorumluluğun bu kişilerde olduğunu ileri sürüyorlar..
Olayı soruşturup, işin rütbeli komutanlara kadar uzandığını belirten bir iddianame hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya, meslekten atılıyor..
Şimdi bu süreçte ve sonrasında, Başbakan’ın tavrını masaya yatıralım..
Ve Kürt vatandaşın öldürülmesinde, Başbakan’ın ciğerinin yanıp yanmadığını anlamaya çalışalım..
Başbakan’ın ciğeri, o Kürt vatandaşın öldürülmesinde yanmadı ise, olayın bu kadar büyüyecek neyi vardı?
Askerler tüm hazırlıklarını yapmışlar. Bombayı atanlara, görev yazısını yazmışlar.. Olay yerinde tesadüfen olduklarını, kendilerince ispatlamışlar.
Başbakan da, askerlerin bu tespitlerine katılır, soruşturmanın kapatılmasına göz yumardı..
Yumdu mu?
Hayır.
Öyle bir süreç yaşandı ki; olayın gerçek yüzünü ortaya çıkaran Savcı Ferhat Sarıkaya’ya, sahip çıkamayacak günler yaşandı..
Ama bugün gelinen noktaya bakın..
O savcıyı, sırf “Bu cinayettir. Kürt vatandaşlarımıza karşı işlenmiş cinayettir.Bundan sadece iki astsubay değil, silsile şeklinde sorumlu rütbeliler de vardır” dediği için, meslekten ihraç ettiler..
Ama, tek bir Kürt vatandaşımızın canını kutsal sayan o Başbakan, 5 yıl sonra, o savcıyı tekrar mesleğe kabul ettirdi..
Hem de, Kürt vatandaşlarımızın haklarını savunduğunu iddia eden BDP’lilere rağmen. (Savcı Sarıkaya’nın mesleğe geri dönmesi, referandumla oldu.. Referandumda,BDP’lilerin ne yaptığını, hepimiz çok iyi hatırlıyoruz.)
Şimdi, vicdan sahibi tüm Kürtlere soruyorum: “Bu olay, Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde olmasaydı, Şemdinli olayından dolayı bugün iki üstsubay yargılanıyor olur muydu?”
O olay da, 90’lı yıllarda yaşanan sayısız olayda olduğu gibi, ustaca üzeri örtülüp, kapanıp gitmez miydi?
Ama bir tek Kürt vatandaşımız için, Başbakan’ın ciğeri öyle yanmış ki, GenelkurmayBaşkanı’nı karşısına aldı.. Ama o Kürt vatandaşın canını, kimseye satmadı.. O canın hesabının sorulması için, gereken her şeyi yaptı..
Yapmaya da devam ediyor..
Gerisi Kürt haklarını savunduklarını iddia eden istismarcıların palavraları!
YENİ AKİT