17 Temmuz 2010 tarihli yazımda şöyle demişim: "R. Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması durumunda kimin onun yerine geçeceğine ilişkin senaryoların yazımına çoktan başlanmış bulunmaktadır.
Kuyumcu titizliğiyle hazırlanan bir senaryoya göre, birinci aday Ahmet Davutoğlu, ikincisi Ali Babacan, üçüncüsü Numan Kurtulmuş'tur. Gelişmeler öylesine çapraz seyreder ki, üçüncü isim bir anda ilk sıraya çıkabilir. Çünkü akla gelen isimler içinde Erdoğan'dan sonra AK Parti içinde geniş kitleleri mobilize edecek başka bir isim görünmemektedir. Böylelikle Kurtulmuş, işi Erdoğan'ın bıraktığı yerden alıp devam ettirecektir."
Bu hafta Başbakan R. Tayyip Erdoğan, Numan Kurtulmuş'u partisine davet etti. Daveti HAS Parti'ye ve Genel Başkanı'na yaptı, ama bundan önce Ahmet Türk'ü ve Kemal Kılıçdaroğlu'nu AK Parti merkezinde kabul eden Başbakan, Kurtulmuş'la Başbakanlık'ta görüştü. Sembollerin dili üzerinden gidersek anlamı, davet hem 2014 sonrası "siyasi", hem yakın vade "idari boyut"a işaret ediyor.
Sezgileri kuvvetli bir siyasetçi doğru zamanda doğru kararlar alır. Erdoğan 10 senedir elinde tuttuğu iktidar başarısını zora sokacak siyasi, sosyal ve bölgesel ciddi sorunlarla yüz yüze gelmiş bulunuyor. Türkiye, tek başına bir CHP iktidarından hayli uzakta. MHP ve BDP gelişme dinamiği olmayan milliyetçi partiler. Ortada yine AK Parti var, ama parti de, Türkiye de rahat değil. Reel politik açıdan manzara şöyle:
1) AK Parti'de doğal süreç dolayısıyla belli bir "metal yorgunluk" gözleniyor. Siyasilerin ve yöneticilerin de aşınma payları, yorgun düşme halleri var. Partinin "sayısal desteği"nde kayda değer bir düşüş yok, ama "siyasal ve toplumsal desteği"nde hissedilir bir duraklama söz konusu. Buna "seçmenin öğretilmiş çaresizliği" diyebiliriz.
2) Sıcak para akışına dayalı büyüme belli sınırlara geldi dayandı. Milyonlarca insan kredi kartı, araba ve konut kredileri dolayısıyla aşırı borçlanmış durumda. Bir iç daralma ve sıcak para akışında duraksama bir anda ülkeyi İspanya, hatta Yunanistan durumuna düşürebilir. Siyasi istikrarı hedeflemiş bu "planlı yoksulluk"la daha fazla yol alınamaz. Orta sınıfları ve yoksulları üretken kılacak politikalara dönüş zaruri.
3) Nice zamandır reformlara ara verildi, tekrar "bürokratik merkeze göz kırpan siyaset" yattığı yerden başını kaldırıyor. Can yakan Kürt sorununda kayda değer bir ilerleme yok. Ne hükümet ne PKK ve ne BDP sorunun sahici çözümü yönünde adım atabiliyor. Adına ister "terör", ister "savaş" deyin, her gün birkaç insan hayatını kaybediyor. Türkiye yoruldu, bölge bitkin düştü, bu tutum artık sürdürülemez.
4) Yakın ve hazır tehlike Suriye. 8 sene takip edilen Ortadoğu politikasından tamamen uzağa düşüldü. Suriye politikası tek kelime ile çöktü. Hariciye iç dengeleri ve sosyo-politik dinamikleriyle Suriye'yi; yeni teşekkül eden bölge gerçeğini ve küresel aktörlerin Suriye ve bölge konusunda alacakları pozisyonları doğru okuyamadı. Bunun ticari ve ekonomik kaybı katlanarak artıyor. Ya yıkıcı etkileri olan bir savaşa sürükleneceğiz veya hızla dış politikayı gözden geçireceğiz. Yavuz Sultan Selim gibi kılıç gücüyle Ortadoğu'nun kapısını (Suriye) açamayacağımıza göre, "diplomasiye ve yumuşak güç"e döneceğiz. Tebdil-i mekânda ferahlık olduğu gibi tebdil-i eşhasta da hayır vardır. Numan Kurtulmuş çok iyi bir açılım getirebilir.
5) Son zamanlarda dindar cemaat ve camialar ile AK Parti birbirlerine gönül koydu. Sivilleşme ve reformlara devam yönünde yeni bir kardeşlik ruhuna, toplumun ahlaki yönden takviyesine ihtiyaç var. Numan Kurtulmuş basiretli ve ferasetli bir yol takip ederek bu ruhu harekete geçirebilir.
6) 2014'te Erdoğan, ister başkan ister cumhurbaşkanı olsun, AK Parti'nin DYP ve ANAP'ın akıbetine uğramasını istemiyorsa, uyum içinde çalışabileceği, ama aynı zamanda kitleleri mobilize edecek, entelektüel derinliği, politik vizyonu olan birine ihtiyacı var. Yeni dönemde "iyi ikinci adamlar"a değil, Erdoğan'la aynı siyasi gelenekten gelen "iyi birinci adam"a ihtiyaç var. Kurtulmuş, Erdoğan'ın desteğiyle, siyaseti sürüklendiği devletçi ve milliyetçi mecradan çıkarıp, yeni bir mecraya kanalize edebilir. Bir de buna Süleyman Soylu eklenirse "nurun ala nur" olur.
ZAMAN