Başbakanın bazı açıklamaları (2)

Başbakan, eleştirilmesi gereken bir başka açıklamasını yine bütçe görüşmeleri sırasında yaptı. Yine DTP sıralarına hitaben şöyle konuştu:

"Tehditlerle bir yere varamazsınız. Şoven sizsiniz. Siz bu ülkede Nazizm'i hortlattınız."

Görebildiğim kadarıyla ne "yandaş" ne de "kavgalı" medyada bu sözler üzerinde duran olmadı.

Oysa durmak gerekirdi, çünkü bu sözler -Başbakan kürsüde olmanın heyecanı ile farkında olmayabilir ama- benim bildiğim kadarıyla, "Nazizm" mevzuunda bugüne kadar dile getirilmemiş bir yorumu barındırıyordu. "Nazizm"in başta Almanya olmak üzere zamanında başka hangi ülkelerde yönetimi nasıl ele geçirdiğini hepimiz az-çok biliyoruz. Ama bu bilgimiz dahilinde Nazizm'in birileri tarafından "hortlatılabileceği" yolunda bir tespiti bugüne kadar duyan olmadı. Başbakan'ın "hortlayan Nazizm" derken kastettiği CHP milletvekili Canan Arıtman olamayacağına göre -çünkü Arıtman bütçe görüşmelerinden sonra araya girdi- işaret edilenler acaba DTP'liler miydi? Doğrusu ben buna ihtimal vermiyorum; Başbakan'ın DTP'yi, birçok açıdan eleştirilebilecek bir yapıda olmasına rağmen, "hortlayan Nazizm" olarak değerlendirdiğini hiç sanmıyorum. O zaman da şu soru cevapsız kalıyor: Başbakan, bu sözlerinde kimi kastetti acaba?

Başbakan'ın birçoğumuza şaşırtıcı gelen şu açıklamasını da elekten geçirelim:

"Ve her yerde söylediğim şey şu: Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Gürcü'sü, Abaza'sıyla biz biriz, beraberiz. Çünkü biz öyle bir medeniyetten geliyoruz. İfademe dikkat. Biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir anlayışın mensuplarıyız, bizim durumumuz bu."

Güzel, demek ki durum bu.

Ancak dikkat ederseniz, Yaradan'dan ötürü sevilen ve bir ve beraber olan kavimlerin hepsi Müslüman. Sayılanlar arasında ne Rumlar var ne de Ermeni ve Süryaniler.

(Bunun adı şimdi "kimlik siyaseti" olmuyor mu!)

Ben Başbakan'ın bu "unutkanlığını" birkaç gün önce bir televizyon programında da dile getirdim.

Ve bir de ne göreyim... Başbakan, geçen Cuma günü Bursa'da yaptığı konuşmada "yaratılanlar"ın içeriğini tam da benim işaret ettiğim yönde geliştirmemiş mi?

Bursa konuşmasında şöyle diyor Başbakan:

"Türk'ü, Kürt'ü, Zaza'sı, Çerkez'i, Laz'ı, Gürcü'sü, Arap'ı, Ermeni'si, Rum'u ile, yerlisiyle, muhaciriyle bu ülkeyi vatan gören, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını üst kimlik olarak..."

Hoşuma gitti doğrusu; "televizyonun gücüne" ben de inandım!

Şimdi de Başbakan'ın bir türlü vazgeçmediği bir "kırmızı çizgiler tanımını" gözden geçirelim. (Nasıl olsa battık batacağımız kadar!)

Başbakan, yine sürekli olarak, partinin "kırmızı çizgileri"nin "etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik ve dinsel milliyetçilik" olduğunu söylüyor.

Ben, hemen kimsenin yadırgamadığı bu formülü-tekerlemeyi de problemli buluyorum.

"Etnik milliyetçilik" tabii ki tamam, çünkü etimolojik olarak bu böyle zaten.

Peki ya "dinsel milliyetçilik", bu ne anlama geliyor acaba? Vardır bir anlamı muhakkak ama ben yabancısıyım.

"Bölgesel milliyetçilik" de sorunlu. "Bölgecilik" kastediliyorsa, bu siyasi hareketlerin ille de milliyetçi olması gerekmez. Milliyetçi temelde bir bölgecilik kastediliyorsa, o zaman konunun adı zaten "milliyetçilik" değil midir? Vardır muhakkak bir anlamı ama ben ben bunun da yabancısıyım.

Son olarak, Başbakan'ın bazı açıklamalarına ilişkin üç yazıdır sürdürdüğüm eleştirilere niçin gerek duyduğumu da ben açıklayayım:

Eğer dünya işlerinde umudumuzu "siyaset"e bağlamışsak, insanı şereflendiren bu şerefli etkinliğin "ayrık otları"ndan temizlenebilmesi için önce dilimizi, siyasi terminolojimizi yoluna sokmamız gerekiyor. Madem ki biz de toplum olarak yeni bir döneme girmekte olduğumuzu iddia ediyoruz, o halde bu yeni dönemin gerektirdiği kavramları biz de devreye sokmalıyız. Olup biteni doğru anlayabilmek ve etkili çözümler üretebilmek için tabii ki.

YENİ ŞAFAK