Başbakan Binali Yıldırım İsrail ve Rusya ile sorunları nasıl çözdülerse Suriye’de de sorunların çözüleceğine ve o eski “güzel günler”in geleceğine inandığını söylemiş!
Davutoğlu kabinesinin istifasının ardından Erdoğan’ın onayıyla işbaşına gelen Başbakan Binali Yıldırım dış politikada ciddi revizyon sinyalleri vermeye devam ediyor. “Dostlarımızın sayısını artıracağız” söylemiyle dolaylı biçimde eski tutum mahkum edilirken, sorun yaşanan devletlerle yeni sayfa açmaya yönelik yaklaşım da giderek belirginleşiyor. Bu çerçevede İsrail, Rusya ve Mısır’ın ardından Suriye hakkında da dikkat çekici sözler işitiyoruz.
Bu hafta içinde Meclis grubuna hitaben yaptığı konuşmada “Akdeniz’i çevreleyen ülkelerle dostluk” cümlesi içinde verilen Suriye mesajının, dün (1 Temmuz Cuma) Hatay’da biraz daha şekillendiğini söylemek mümkün. Başbakan Hatay'daki Atatürk Stadyumu'nda gerçekleştirilen toplu açılış töreni ve iftar programında yaptığı konuşmada şunları söylemiş:
"…Sorunlu olduğumuz ülkelerle sorunlarımızı bir bir çözüyoruz. Rusya ile ilişkilerimiz normale dönüyor, İsrail ile ilişkilerimiz normale dönüyor. İnanıyorum ki Suriye'de de bu savaş bitecek, tekrar o güzel günlere geleceğiz. Irak'ta da Mısır'da da aynıları olacak. Çünkü bu coğrafya kardeşliğin, dostluğun, birliğin ve beraberliğin hakim olduğu coğrafyadır."
Başbakan’ın şu sözlerinin de altını çizelim:
“…İşte Suriye'de yaşananlar, milyonlarca insan evinden oldu, yarım milyon insan hayatını kaybetti. Ne kazandı? Kan, gözyaşı. Kazanan yok, onun için artık Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de, Yemen'de, dünyanın farklı bölgelerinde akan bu kan artık durmalıdır. Dünya, ileri gelen ülkeler, Avrupası, Amerikası, Rusyası, bugün bu kanı durdurmanın ağır sorumluluğunu taşımaktadır. Türkiye olarak bölgede savaşların durması, ayrılıkların, ayrışmaların ortadan kalkması için elimizden gelen her türlü gayreti gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz."
Niyet okumayalım, haksızlık yapmayalım ama her geçen gün biraz daha aşikar hale geleni de görmezden gelmeyelim! Lafı eğip bükmenin hiç alemi yok, bu sözler ciddi manada çark etme sinyalleri içeren sözlerdir. Başbakanın bu konuşmaları politik bir hesaba, örneğin Rusya’yı ve ABD’yi “Esedsiz bir siyasi çözüm konusunda uzlaşmaya açığız” türünden bir yaklaşıma iknaya matuf sözler olabilir mi? Bir ihtimal elbette ama görünen o ki oldukça zayıf bir ihtimal! Başbakanın ardı ardına sarfettiği sözlerin açıkça Esed’le uzlaşma manasına geldiğini söylemek belki şimdilik haksızlık olur ama gidişatın buraya doğru evrilmesi artık çok da uzak bir ihtimal sayılamaz!
Başbakan Binali Yıldırım’ın sözlerinde dikkat çeken hususları sıralayalım. Öncelikle konuşmanın tamamında Esed rejiminin zulmüne, vahşetine, işlediği insanlık suçlarına hiç değinilmemiş olması görmezden gelinemez. Bu açık bir mesajdır!
Peki, yapılan ne? Suriye meselesinde orta yolcuların, zalim rejime tavır almaktan kaçınanların tümünün bugüne kadar yaptığı şekliyle, ortaya karışık bir kötülük tablosu çizilmektedir. Bakın işte ne kadar kötü olmuş; kan, gözyaşı akmış, herkes kaybetmiş vs. vs. İyi de tüm bunların sorumlusu kim? İnler cinler mi yaptı tüm bu zulümleri?
Ve çok çarpıcı “eski günlere dönme” ifadesi! Başlı başına bir çark etme, hatta çöküş sinyali! Eski günleri özlemle anan Başbakan Suriye kasabı ile geçmişte gayet sıkıfıkı oldukları günleri hasretle yad ediyor olabilir ama Suriye halkı için artık eski günlere, yani zillet ve teslimiyete dönme ihtimalinin bulunmadığını bilmemesi üzücü!
Nereye geldik, sonuç ne? Anlaşılan o ki, iktidarda Suriye meselesi ile ilgili olarak kafa karışıklığı giderek olumsuz manada bir netleşmeye doğru seyrediyor! İsim konmadan fatura eski döneme, yani Davutoğlu’na kesilip, yeni bir sayfa açılma hesabı yapılıyor! Her konuda ön planda gözüken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyla ilgili olarak geride durması ve mesajların ısrarla Başbakan üzerinden verilmesi de çark edileceğine dair kaygıları artırıyor.
Korktuğumuz gerçekleşir de bugüne kadar dostluk, kardeşlik adına sahiplenilen, insanlığın bir gereği olarak savunulan politik tutumdan geri adım atılacak olursa bu öncelikle iktidarın bir ayıbı olur elbette! Ve aynı zamanda bu geri çekiliş, bu çark ediş Suriye cihadına gerektiği biçimde sahip çıkmayan, çıkamayan İslami camianın da günahı olur kuşkusuz!
İktidar çevreleri aynen ‘Siyonist çete ile ilişkilerin normalleştirilmesi’ meselesinde olduğu gibi bu durumu ‘zorunluluklar ve avantajlar’ formülüyle gündemleştirmekte muhtemelen pek zorlanmazlar. Zaten medyada mebzul miktarda bulunan amigo diğer konularda olduğu gibi bu politikayı da “yaşa, var ol” tezahüratlarıyla alkışlayıp, kamuoyuna benimsetmek için hazır kıta beklemektedir! Mamafih bu ülke tarihinin kuşkusuz en anlamlı, en onurlu siyasi tutumunu temsil eden Suriye halkının mücadelesine destek politikasından çark etmenin insanlık ve adalet ilkeleriyle nasıl bağdaştırılacağı belirsizdir. Ve ayrıca da bu durumun kadrolu amigoların gözboyama çabalarıyla da geçiştirilemeyeceği gayet açıktır!
Rabbimiz Ankebut suresinin 6. ayetinde “Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç değildir” buyuruyor. Amenna ve saddekna! Biz de Rabbimizin kudretine inanıyor, yardımı ve zaferi sadece ama sadece O’ndan bekliyoruz!