Geçenlerde Yıldıray Oğur yazdı; PKK Türkiye’yi 1990’lara davet ediyor. Kesinlikle doğru bir değerlendirme ama eksik. Burada gözden kaçan PKK’nın tahriklerine kapılmış olan Başbakan Erdoğan’ın da bu davete olumlu karşılık vermiş olması.
30 eylüldeki kurultay öncesi partisinin genişletilmiş grup toplantısında konuşan Erdoğan’ı dinlerken “1990’lar” diye anımsadığımız Türkiye’nin en karanlık dönemine damgasını vuran Tansu Çiller’i hatırladım. 2 Mart 1994’teki parti grubunda Çiller, “Meclis’te PKK’nın barındığı bir gölge vardır, bunu Meclis’in üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz” demişti. Sonrasını sanırım hepimiz hatırlıyoruz. DEP’li vekiller dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından polis tarafından yaka paça cezaevine atılmıştı.
Tarih tekerrür ediyor sanki; Başbakan Erdoğan 18 yıl sonra, bu kez BDP’yle ilgili neredeyse aynı konuşmayı yaptı: “Yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız.”
Tabii Başbakan’ın sert konuşmasından BDP kadar CHP ve medya da payını aldı. Dikkat çeken nokta Başbakan’ın MHP dışındaki bütün muhalefeti “PKK destekçisi” ilan etmesi. Bence 1990’lar ruhunu en çok da bu değerlendirmeler yansıtıyor. Sokaklarda faili meçhul cinayetlerin bugün işlenmemesi ve köylerin boşaltılmıyor olması 90’lara dönmediğimiz anlamına gelmiyor. Hükümet üyeleri kendi dönemlerindeki olumlu icraatlardan bahsederken sık sık sivillerin sokak ortasında vurulmamasını örnek gösteriyorlar; bununla övünmek bence fazla tuhaf. “Oh ne iyi bir hükümet, bunların döneminde sivilleri vurmuyorlar” diye mutlu olmamız mı gerekiyor?
1990’ları belirleyen daha çok hükümetlerin Kürt meselesini terör ve güvenlik sorununa indirgemiş olmalarıdır. 1990’ların Demirel ve İnönü’sü, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ı, hatta Ecevit’i bile Kürt meselesinin farkındaydı; ancak PKK’nın şiddet pratiği onları çabucak bu heveslerinden vazgeçirdi. AKP ise şeytanın bacağını kırarak Kürt politikasında radikal girişimler başlattı ve barışa çok yaklaşıldı; ama sonuçta AKP’nin de önceki hükümetlerin duraksadığı o lanetli tarihî eşiği geçemediği görülüyor. Başbakan, PKK’nın kanlı oyunları karşısında Kürt sorununun bittiğini ilan etti ve aynen 1990’larda olduğu gibi konuyu artık bir “terör ve güvenlik” meselesi olarak ele almaya başladı. Erdoğan’ın şu an durduğu nokta maalesef tam da burası. Ve bana kalırsa çok hazin bir durum bu; tam da barışın başbakanı dediğimiz Erdoğan, yıllar sonra Tansu Çiller’le aynı noktaya geldi.
İçimden çok zayıf bir ses devamlı, “bir umut daha var, PKK Başbakan’ı yıldıramaz, vazgeçiremez, o yine işin farkında, mutlaka radikal adımlarla yine eski Erdoğan olacaktır” diyor. Fakat Erdoğan, her geçen gün bu sesin daha çok kısılmasına neden olan çıkışlar yapıyor.
Buna sebep kuşkusuz PKK’dır, onun kanlı saldırılarıdır. Daha önceki başbakanları da Kürt sorununu çözmek için çıktıkları yoldan döndüren yine bu PKK’ydı. Ama burada hükümet ile PKK’yı 90’lar ruhunda buluşturan ortak birtakım noktalar var. PKK şiddeti kuralsız ve ahlaksız bir şekilde tırmandırarak eski günlere dönerken hükümet de bu şiddet dalgasıyla başa çıkmak için Kürt sorunundan vazgeçmeyi göze alıyor. Bu da hükümeti PKK’nın çektiği 90’lar tuzağına düşürüyor.
Başbakan ve Kürt politikasını belirlemekte etkili olan yakın çevresi, Kürtlere hakları verildiğinde PKK ve BDP’nin güçleneceğine inanıyor. Kürtlere hakları verildiğinde PKK’nın varlığı son bulmaz elbette; ama bugün hayatımızı cehenneme çeviren şiddetin toplumsal gerekçeleri ortadan kalkar. Kürt sorununu bir tarafa bırakıp sadece PKK’yla savaşmak hükümete de, bu ülkeye de kaybettirir.
PKK’yı çıktığı bu kanlı maceradan dönmeye çağırmak elbette önemlidir, nefesimiz yetene kadar bunu tekrarlamak da gerekiyor. Aslında bunu en fazla Meclis’teki BDP’li vekiller yapmalıydı. Maalesef yapamadılar. Belki buna güçleri yetmedi, belki de niyetleri yok, belki de çok iradesizler, bilemiyorum. PKK saldırıları karşısında hükümet bile dengesini bu kadar kaybederken sadece BDP’yi suçlamak, bence haksızlık. BDP’lileri hedef hâline getirip dokunulmazlıklarını kaldırmak büyük bir hata olur. Bu, toplumun öfkesini bir süreliğine yatıştırabilir; peki ya sonra ne olacak? Süregiden savaş, gelen cenazelerin doğurduğu/ doğuracağı öfke yeni kurbanlar isteyecek. Kürt siyasetçilerin çoğu içeride zaten, vekilleri de hapse attıktan sonra sıra başkalarına gelecek ve bu böyle uzayıp gidecek; 90’lar tam da böyle bir şeydi işte.
PKK’yla savaşmak kaçınılmaz olabilir ama bu, Başbakan’a Kürt meselesini gözden çıkarma hakkını vermez. Hükümet PKK’nın kurduğu kanlı tuzağa düşmek istemiyorsa bir an önce Kürt reformuna başlamalıdır.
kurtulustayiz@gmail.com
TARAF