Çocukluğumdan beri bu lafları duyarım ben.
“Bilmem ne paşa göreve gelince bilmem ne olacakmış ama öbür paşa göreve gelirse bambaşka bilmem ne olacakmış.”
Paşalar üzerinden gelecek belirlemeye çalışır insanlar burada.
Paşa “iyi” olursa her şey iyi olacakmış gibi.
Şimdi de aynı konuşmaları ve yazıları Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’la ilgili duyup okuyorum.
Orgeneral Başbuğ “demokratmış” ve “hükümetle uyum içinde çalışıyormuş”, eğer başka paşa gelirse uyum bozulurmuş, demokrasi zedelenirmiş, onun için Başbuğ’u yıpratmamak gerekirmiş.
Böyle lafları duyunca gençlerin beni çok güldüren o tuhaf laflarından birini hatırlıyorum.
“Haklısın koçum da mevzu bu değil.”
Bu ülke için önemli olan, “en iyi paşayı” bulmak değil...
Bu ülke için önemli olan, “en kötü paşanın” bile hukukun sınırları içinde kalmak zorunda olduğu bir sistem kurmak.
Paşaların niyetlerine ve kimliklerine göre gelecek falı açmamak.
Bizim yayınladığımız belgeyle başlayan tartışmanın “mevzuu” da Başbuğ değil zaten, mevzu bu ülkede hâlâ birilerinin “darbeyi aklından geçirebilir” olması.
Biz bu anlayışı sistemin dışına atmak zorundayız.
Kimse darbeyi ya da sivil otoriteye itaatsizliği aklından geçirememeli.
Mafyayla ilişkisi olduğu saptanan albayı generalliğe terfi ettirememeli.
Başbakana “pezevenk” diyen generale bir rütbe daha verememeli.
Muhtıralar yazılamamalı.
Ülkenin geleceğine kast eden “provokatörler” generaller tarafından “iyi çocuklar” ilan edilip yargıdan kaçırılamamalı.
İki başlı yargıyı topluma zorla kabul ettirememeli.
Subaylar, insanları enselerinden vurup öldürdükten sonra madalya alamamalı.
Önemli olan bu.
Önemli olan orduyu siyasetin dışına çıkartıp, hukukun içine sokmak.
Bugün ise ordu siyasetin içinde ve hukukun dışında.
Değişmesi gereken bu işte.
Ortaya çıkan belge, bu yolda toplumun dev bir adım atmasını sağladı.
Ordunun zirvesi “bu andıçı biz yazdırmadık” derken böyle andıçlar hazırlamanın “suç “olduğunu da kabul etti.
Halbuki geçmişte bu andıçlar “doğal” kabul ediliyordu.
Yakalanan onca andıçtan hiç birinin yazarı yargılanmadı, mahkûm olmadı.
Şimdi Türkiye değişiyor.
Medyanın önemli bir bölümü hâlâ bu değişimin farkında değil.
Onlar eski alışkanlıklarını sürdürüyorlar.
Onlara göre, Genelkurmay “böyle bir şey yok” diye “kükrediğinde” konu kapanmış oluyor.
Genelkurmay’ın söylediği doğrudur ve kimse bunu tartışamaz onlara göre.
Ama bu ülke daha önce söylenmiş yalanları unutmadı.
“JİTEM yok” diyen bu orduydu, insanlara iftira attıran andıçları bu ülkenin Genelkurmay İkinci Başkanları bizzat yazdı.
Artık bu ülkede tartışmalar Genelkurmay’ın “kesin” demesiyle kesilmiyor.
Genelkurmay sözcülüğünü gazetecilik sananlar da yakında bu gerçeği öğrenecekler.
Gördüğünüz gibi bu son tartışma da Genelkurmay Askerî Savcılığı’nın “böyle bir belge hazırlanmamıştır” açıklamasına, bazı gazetelerin bu açıklamayı kesin bir gerçekmiş gibi “manşetlerine” çekmelerine rağmen bitmiyor.
Dün Başbakan Erdoğan, bu konuyla ilgili yaptığı konuşmada, sanki Askerî Savcılığın bir açıklaması yokmuş gibi davranmayı tercih etti.
“Ordunun içinde araştırmaların sürdürülmesini” istedi.
Bu araştırmayı sürdürmesi gerektiğini Genelkurmay Başkanı’nın “bildiğini” söyledi.
Belli ki, Başbakan aldığı bilgiler sonucunda “ordunun içinde böyle andıçlar hazırlayan bir grubun bulunduğuna” ikna olmuş.
Öyle bir “cunta” olduğunu ima ediyor konuşmasında.
“Ordunun içine” bakılmasını istiyor.
Bu belge tartışması ne Askerî Savcılığın açıklamalarıyla, ne Genelkurmay Gazetecileri’nin alkışlarıyla biter.
Ortada bir belge var.
Hükümeti hedef alan bir darbe girişimini ortaya koyan bir belge bu.
“Elde sadece fotokopi var” diyerek meseleye sırtımızı dönemeyiz.
Bunun bir de “aslı” var çünkü ve o “aslını” birisi yazdı.
O kim?
Kim yazdı bu andıçı?
Bu ülke, bunu bulmak zorunda.
Hem devletin kayıtlarına bu belgeyi koyup hem de bu belge yokmuş gibi davranamazsınız.
Bir kısmı “ordunun andıç yazma özgürlüğünü” koruyabilmek, bir kısmı “daha kötü bir paşaya” karşı Başbuğ’u yıpratmamak için bu belgeyi unutmasını öğütlüyor bu halka.
Ama unutturamazlar.
Bu sistemin değişim noktalarından biri oldu bu andıçın bulunması, bu sistem değişmeden de unutulmaya terk edilmeyecek.
Bu ülke, “iyi bir paşa” değil “iyi bir ordu” istiyor artık.
Kötü orduda “iyi paşa” aramaktan bıktı usandı çünkü insanlar.
TARAF