Rıdvan Kaya, konuşmasında özetle şu görüşleri dile getirdi:
İnsanların bir arada yaşayabilmek için ortak kurallar geliştirmeye ve bu kuralları uygulayabilecek bir otoriteye ihtiyaçları vardır. Bu durum ortaya iktidarı çıkarır. İktidar, halkın rızasına dayanabilir veya despotik bir karakter arz edebilir. İktidar sahipleri iktidarlarını sürdürmek, rakipleri ele geçirmek, bu iktidardan etkilenen toplum ise onun gücünden emin yaşamak veya onu kendi çıkarları için yönlendirmek amacıyla faaliyette bulunur. Tüm bu faaliyetlere siyaset adı verilir.
Siyaseti özlü biçimde iktidar ilişkileri şeklinde tanımlayabiliriz. Siyaset bizi etkiler. Ya içinde bulunduğumuz konumu, ilişkilerimizi, doğrudan ya da dolaylı yollarla belirleyen etkileyen bir mekanizmaya yani iktidara, otoriteye ait olan bir alanda olan bitene karşı seyirci kalacağız yani belirlenen olacağız ya da özne olup sorumluluk alacağız, kaderimizi belirleyeceğiz. Yaşadığımız dünyaya, insanlara karşı sorumluluğumuz bizi siyasal alana yöneltir. Bundan kaçınmak imkansızdır. Belirleyici olansa bu alanda hangi kimlik ve tutumla yer aldığımızdır.
Türkiye, çok uzun bir dönem İslami kimliğin, siyasal ve toplumsal hayattan dışlanmaya çalışıldığı bir ülke olmuştur. Buna karşı verilen tepkiler ve mücadeleler ise farklı yollarla bastırılmaya sindirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda AK Parti döneminin, toplumda ki İslami duyarlılık ve taleplerin devlet katında kendisini en açık ve rahat hissettirdiği dönem olduğu söylenebilir. Ve elbette bu hem içeriden, hem dışarıdan değişik tepkileri de beraberinde getirmiştir. AK Parti iktidarı İslami kimliğe düşmanlığıyla maruf geniş bir koalisyon tarafından kuşatılmaya çalışılmış, sürekli hedef olmuştur.(Gezi,17-25 Aralık, PKK eylemleri, 15 Temmuz…)
İslami kimliğin görünürlüğü ve hakimiyetine karşı düşmanlık, Ortadoğu merkezli karşıtlıkla bütünleşmiştir. Nefretin merkezinde İslami kimliğe ve Ümmete yakın durma tavrı vardır. Bundan ötürü İslami camianın AK Parti’yi sahiplenme düzeyi yüksektir. Ama bu ayni zamanda çelişki de besler. Sadece doğrularını değil, yanlışlarını da benimsemeye yol açabilmektedir.
Ölçüsüzlük, İslami camiayı milliyetçilik, devletçilik gibi yanlış siyasi tutumlara sevk edebiliyor, iktidara endekslenme riski de büyüyor. Gerçekçi olmak iyidir, afaki yaklaşımlar çıkmaz sokaktır ama realiteye de teslim olmaya mecbur değiliz. İktidarın öncelikleri değişebilir, biz adaleti öncelemeliyiz. Mahiyeti aynı olaylara farklı ölçülerle yaklaşamayız. (Dış politika, özgürlükler, hukuki tartışmalar, yolsuzluklar, yozlaşma…)
İslami kimliğin esasları üzerinde ısrarcı olmalıyız. Netlik açısından, sadece Müslüman olmalıyız. Bütüncüllük açısından İslam’ı daraltmamalı, Kur’an’ı şekillendirmek yerine kendimizi şekillendirmeye çalışmalıyız. İzzetli, şahsiyetli olmalı özgüven kaygısı yaşamamalıyız, cemaat bilincine sahip olmalı, bireysellikten kaçınmalıyız.
Sonuç olarak konjonktürel kazanımlarımızı korumaya çalışırken, öncelikli sorumluluğumuz olan tevhidi hattın inşasını atlamamalıyız.
Program, dinleyicilerin katkıları ve soru-cevap bölümüyle sona erdi.
HABER: MURAT YÜRÜKOĞULLARI